3
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
283
Okunma
“Oysa ben hiç unutmadım sizin için biriktirdiğim anlamları,
hep zamanında getirdim, hep hatırladım sizi,
siz kendinizi unuttuğunuzda bile.”
dedi bahar, tesadüfen karşılaştığımız
kırık kapılarıyla ünlü çıkmaz sokağın birinde.
Yuvarlandım papatyalardan yapılan bir şapka giymiş tabiatın içinde.
Yuvarlandım boşluğun büyüsüyle uykusuzluğun metropolüne,
sentetik bir tanrının kanlı ayaklarının dibine düştüm.
Kullanılıp atılmış hayallerle yürürken zihnim ve ben;
sözün ölümü ve buzdan hançerlerler vardı zamanın ellerinde.
Duymadım baharın geldiğini sessizlerin gürültüsünden.
Kırılmıştı buna bahar, yüzüne mevsim üzülüşleri çökmüştü,
avucunda hayatın şöleninden kovulmuşlar için sakladığı polen bulutları
ve yeryüzünün çaresizliği için topladığı renkler varmış.
Duymadım baharın geldiğini, özür dilerim, hiçbir şair de haber vermedi.
Ah hiçbir şairler, intihar notlarından yapılmıştır bakışları.
Duymadım baharın geldiğini ıstırabın kökenine indiğimden.
Koştum arkasından, koştum koştum koştum hislerim yorulana dek.
(Bahar baharabildiğin kadar!
Bahar baharabildiğin kadar!
Her yer uzaklığın yüzyılı
ve yankıların bereketli tarlası.)
Duymadım yoldan geçen yağmurun taşıdığı melodileri.
Komşu çiçeklerin açılışını. Önceliği yitirilmiş aşkların uyanışını.
Kaldırımlara dökülen fikir tozlarının anlatmak istediği şeyleri.
Acelesi varmış gibi yanımızdan hızla geçip giden
yaşama sevincinin ayak seslerini duymadım dalgınlıktan.
Ama “her şey çok güzel olacak”
diye haykıran bir çocuğun çağrısını duydum,
kuşatılmış bir ülkenin umudunu düzeltiyordu.
O çocuğun bakışlarında toplandı;
grev çadırları, işçiler, kadınlar, devrimciler, arayış ustaları.
Korkunun duyurusunu parçalamıştı gerçeğin ve düşlerin taşıyıcıları.
Halk düşmanlarına karşı sıkılan yumrukların gücünde buluştular.
Geri dönülmez bir yürüyüş başlamıştı saf bilginin buzunda donmaya doğru.
Reddetme yeteneğinin çizdiği bu resim bulantı duvarlarının yıkılışıydı.
5.0
100% (1)