“ ben sana hiç gel demedim... sen hep bildin ne zaman geleceğini... “ bu aralar ne iyi gelirdi bana bilmiyorum, yine çok zor zamanlar geçiriyorum... zaman zaman herkese olur biliyorum, ilk defa nereye ve kime vuracağımı bilemedim işte kederimi... ki ben hiç kederimi açığa çıkar(a)madım, sakladım her zaman ki gibi kendimde... olsun... kederimi olmasa da kendimi vurmalıydım bir yerlere... ve de bir an önce... ama yapamadım ilk defa... durdurdum kendimi, durdurdum da durulamadım ki... yıllar geçtikçe ağırlaşıyor muyum ne ? diye bir düşünce geldi sarıldı ruhuma sonra... "ağırlaş ama kendini çekme" dedim ruhuma... hani bazı şeyler sonsuzdu, zaman hükümsüzdü ya... benim sonsuzlarım vardı, hayattan kaçışlarım... kaçamadım işte bu defa... kitlendim kaldım bir başıma... ki tamda o zaman "ben geldim" dedin... çok değil sadece kırkbeş dakikalık bir mola verdim seninle ben hayata... işte benim ömürlüklerimden biri bu mola da... hiç düşünmemiştim, belki de kesilmişti ümitlerim... araya o kadar çok zaman sokuyorsun ki istemeden, ben de unutuyorum varlığını yine istemeden... ve varlığının benim üstümdeki mucizevi iyileştirme etkisini... oysa unutturmamalısın kendini demiştim, daha dik ve güçlüyüm seninle, tamamlanmam için sen şartsın demiştim... sesini duymadığımda eksiliyorum kendimden demiştim... … şimdi seninle beraber ben o çok eskilere gidiyorum daha onsekizimdeyim… asteria da dans pisti ve "another day in paradice"... sonrasında üst katta çalan bir müzikle gece gözlerimin içinde artık... "still got the blues" ağlatıyor beni... oysa ki ben çok mutluyum o an... şimdi ki gibi... ben yine ağlıyorum... ve yine çok mutluyum şu an... “ ten(r)inin kokusunu bıraktın da gittin ya... ah ne iyi ettin... ” 01-02.08.2011/ dnzc_ |