9
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
903
Okunma

Bir gayrimüslimin arkasından ‘’ Nur içinde yat, Allahın rahmeti üzerine olsun ‘’ denir mi? Bunu din alimlerimize soracak olursanız pek çoğu ‘’ Hayır denmez ‘’ Diyecektir ki ben işin doğrusu şimdiye kadar sadece Süleyman Ateş Hoca’dan duydum gayrimüslimlerin de cennete gidebileceğini.
İnşallah Süleyman Ateş Hoca’nın dediği doğrudur. Zira madam Beatrice Teyze bence cenneti fazlasıyla hakkeden bir insandı.
İnsandı diyorum çünkü 2001 yılındanberi aramızda değil değil Madam Beatrice Teyze.
Pardon. Madam Beatrice kim ve neden bu kadar önemli ki benim gibi inançlı bir Müslüman, onun gibi bir Hırıstiyan için rahmet okuyor ve Allahtan onu cennetine almasını niyaz ediyor..
O zaman başlayalım tamamı gerçek olan bu öyküye.
----------------------------------------------------------------------------
1989 Yılında Kocaeli İli Merkez Anadolu Lisesine tayinim çıktığı halde elime İl Milli Eğtim Müdürlüğünden verilen bir yazı ile Merkeze 34 Km uzaktaki Akmeşe Köyü Yatılı ilköğretim Bölge Okuluna gönderildim.
Akmeşe’ye gitmek için köy minibüsüne binip de Çelik Halat Fabrikasının köşesini dönememizle birlikte sanki minibüs doğal bir cennetin içinde yol almaya başlamıştı. Her taraf göz alabildiğince yeşillikti ve yolculuk devam ettikçe artık bir orman köyüne tayin edildiğimi anladım. Çünkü köyün adından da belli olabileceği gibi göz alabildiğince meşe, kayın, gürgen ağaçlarıyla kaplıydı her yer.
Sık sık minibüs şofürüne ‘’ Daha var mı’’ desem de aslında bu yolculuğun bitmesini hiç istemiyordum. İlk Görev yerim olan Manavgat’ta da orman vardı. Hele bir Sorkun çamlığı vardı ki görülmeye değerdi ama buranın tabiatı çok daha bambaşkaydı ve ikinci görev yerim olan neredeyse hiç ağacı olmayan Batman’dan sonra bu yemyeşil tabiatı görünce ‘’ Boş ver merkezi oğlum Sami. Gel şu köye yerleş ‘’ dedim ki zaten de öyle oldu.
Minibüs yaklaşık kırk dakika yol aldı ve şoför ‘’ Hocam çok az kaldı’’ dediği anda solda önce bir yapı dikkatimi çekti: ‘’Zihinsel Engelliler Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi…
Önce şaşırdım tabii ki. Merkezden bu kadar uzak bir yerde bir Zihinsel Engelliler Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezinin ne işi vardı? Ama öte taraftan da sevindim zira neredeyse burnumun dibinde böyle bir merkez vardı ve benim oğlum Yunus bir zihinsel engelliydi.
Yaklaşık bir yüz metre kadar ileride ise kulübemsi binalar vardı oldukça geniş bir arazi içinde… Arazide cins atlar dolaşıp duruyordu. İlginç bir durumdu bu. Zira atlar nereden bakarsan bak bir servet değerindeydi ama etrafta atlar dışında servet diyebileceğiniz hiç bir şey yoktu. Bir kaç da simsiyah canavar gibi ama oldukça sevimli köpek dolanıyordu yine bu arazide.
Az sonra kulübemsi bir -gecekondunun diyelim artık, zira başka bir isim bulamıyorum- içinden, saçı başı darmadağın, tip olarak hiç de Türk’e benzemeyen pasaklı, yaşlı bir kadın çıktı. Uzaktan bakınca bir meczuba ya da İstanbul’da zaman zaman görürsünüz ya sokakta yaşayan kadınları, işte aynen onlara benziyordu kadın. Bir nevi cadı da diyebilirdiniz. İlk izlenimim bu oldu. Etrafta köy görünmediğine göre demek ki bu kadın köyün delisiydi ve köylü tarafından dışlandığı için buralarda yalnız başına yaşıyordu.
Şoföre sordum:’’ Kim bu kadın’’ Şoför hiç beklemediğim bir cevap verdi: ‘’ Madam deriz biz ona’’
Allah Allah…Bir madamın böyle ıssız bir yerde ne işi olabilirdi ki? Evet..Bir acayiplik vardı ama ne? Madamın evinin hemen yakınında bir Zihinsel Engelliler merkezi, sonra bir sürü cins at ve yalnız yaşayan bir madam.
‘’Bu madam Rum ya da Ermeni mi?’’ Diye sorduğumda daha da ilginç bir cevap aldım: ‘’ Hayır Hocam. Avusturyalı ‘’
Haydaaaa.. Bir Avusturyalının taa buralarda ne işi vardı? Öyle ya ben bile iyi kötü İzmit’i bilirdim ama Akmeşe denen bir yeri ilk defa duyuyordum; bir Avusturyalı olan Madam Nereden duymuş da buralara gelmişti.
‘’ Hay Allah. Herhalde atların seyislerinin yemeklerini filan yapıp onlara yardımcı oluyordur bu yaşlı madam’’ Diye sorduğumda şoför güldü: ‘’ Yok hocam. Bu gördüğün arazi olduğu gibi madamındır. O gördüğün cins atlar da madamındır. Yani Madam seyislere yardım filan etmiyor. Doğrudan doğruya atlara kendi bakıyor. Ha, bu arada Madam oldukça zengindir. Görünüşü seni aldatmasın’’
Şu resmini gördüğünüz madam evet oldukça zengindi. Hayretten ağzım açık kaldı.
Çok daha sonraları öğrendiğim kadarıyla Madamın yetmiş iki dönüm arazisi ve pek çok yarış atı vardı. Haa unuttum. Pek çok köpeği, İneği, koyunu, tavuğu filan da vardı.
Ancak köyde yaşamaya başlayıp madamı iyice tanıdıktan sonra beni şok eden başka şeyler de öğrendim. Mesela o Zihinsel Engelliler Tedavi ve Eğitim Merkezinin yerini olduğu gibi Madam hibe etmişti. Pardon..Bu arada adının Beatrice olduğunu da öğrendim.
İşin doğrusu Madam Beatrice hakkında hiç kimse tam teferruatlı bilgiye sahip değildi. Öyle geleni gideni de fazla değildi. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Madamın evinde elektrik de yoktu.
Madam Beatrice’nin en bilinen hikayesi Şuydu:
1917 Doğumluydu Madam Beatrice. 1948 Yılında yani 31 yaşındayken artık ülkesinde II. Dünya Savaşı nedeniyle nasıl bir acı yaşamışsa kadıncağız ülkesinden kaçarak Türkiye’ye gelmiş. Önce İstanbul’da yaşamış bir süre ama İstanbul’un kalabalıklığından hoşlanmamış. Sonra İzmit’e gelmiş, İzmitte oralı bir vatandaşla evlenmiş, sonra birlikte yaşayabilecekleri sessiz, sakin bir yer ararken Akmeşe yakınlarındaki o araziyi bulmuş ve yerleşmişler. Daha sonra madamın bir kızı olmuş ancak kızı kısa bir süre sonra ateşli bir hastalık geçirerek zihinsel engelli olmuş.
Bu arada Akmeşelilere göre Madam Beatrice’in kocası da Avusturyalı imiş, hatta bir diplomatmış.. Öyle anlatanlar da vardı. Yani Madam Beatrice hakkında çok fazla bir şey bilmiyoruz ya, kocası hakkında hiç bir şey bilmiyoruz.
Madam kızı için çok çırpınmış ama maalesef kızı on altı yaşındayken ölmüş. Hemen peşinden de kocası ölmüş.
İşte bu noktada bir sıkıntı var. Zira madam, kızının zihinsel engelli olduğunu öğrendiği anda hemen kolları sıvamış ve arazisinin bir kısmını Türk Anneler Vakfına bağışlayarak burada bir Zihinsel Engelliler Merkezi kurulması için faaliyete geçmiş. Buraya kadar da da sıkıntı yok ama bundan sonra deniyor ki: Madam bu merkezi açtırmış ve bir süre kızıyla bu merkeze gidip gelmişler. İşte bu imkansız. Neden mi?
O merkez 1991 yılında açıldı. ( ya da 1992 olabilir. O aralarda. ) Diyelim ki o zaman Madamın kızı beş yaşındaydı. Bu durumda 1986 doğumlu olması lazım Diyelim ki kızı tam öldüğü yaşında yani on altı yaşındayken bu merkez açıldı, o zaman kızın 1975 doğumlu olması gerekiyor. Madam 1917 doğumlu olduğuna göre 58 yaşında mı doğurdu kızını?
Bu durumda demek ki madam kızı öldükten çok sonra yapıyor bu bağışı.
Kısaca ben ilk kez 1989 yılında Akmeşe’ye doğru giderken bu zihinsel Engelliler Merkezi bina olarak hazırdı ama bazı altyapı eksiklikleri sebebiyle henüz açılmış değildi.
Arazisi tamamen madam Beatrice tarafından hibe edildiği gibi içinin donanımı için de Madam Beatrice’in oldukça fazla miktarda para döktüğü söyleniyordu.
Bu merkez hizmete açıldıktan sonra ben ve bir başka öğretmen arkadaşım derhal kendi zihinsel engelli çocuklarımız için o merkeze gittik ama maalesef bizim çocuklarımızı o merkeze kabul etmediler. Sebep: Her ikimizin de çocuklarının tuvaletlerini söyleyememesiydi..
Evet… Şimdi diyeceksiniz ki ‘’72 Dönüm araziye sahip bir insan ufak bir toprak parçasını hibe etti diye mi cennetlik oldu yani?’
Yani bir karış baba mirası toprak için kardeşin kardeşi öldürdüğü bir ülkeden bahsettiğimize göre bu soruya ‘’Evet bir kaç metrekare toprak bağışladı diye cennetliktir o kadın’’ Diye cevap verebilirim ama zaten benim arkadaşlarım böyle bir şey sormazlar. Ayrıca Madam Beartice’in öyküsü daha bitmedi ki.
Madam Beatrice’i işin doğrusu yakından hiç görmedim. Akmeşe’de ya da civarda yaşayanlar içinde de yakından gören, onunla muhabbet eden insan ya hiç yoktu ya da oldukça azdı. Çok nadiren köy minibüsleri onun çiftliğinin önünde durur ve kendisine ekmek ya da bazı ihtiyaçlarını gönderirlerdi ve yanlış hatırlamıyorsam yanında bir kaç çalışanı da vardı.
Her neyse.. Tam adı Beatrice Brunningen olan madam, özellikle kızının ölümünden sonra başta atlar olmak üzere hayvanlarıyla haşır neşir bir hayat yaşıyordu ve işin garibi benim bir köy kızı olan eşim sık sık ‘’ Getirdin bizi bu Allah’ın köyüne. Arkadaşların birer birer yolunu bulup İzmit merkeze indiler sen hâla bizi köyde yaşatıyorsun’’ Diye mızıldanıp dururken, bir Avrupalı ve şehirli olarak dünyaya gelmiş olan Madam Beatrice 2000 nüfuslu bir köyde değil, o köyün bir kaç kilometre dışında yaşamaya çoktan alışmış, o topraklarla bütünleşmişti.
1996 da Tayinim İzmit – Akmeşe’den, Afyon- Sandıklı’ya çıktıktan sonra çok uzun yıllar bir daha Akmeşe’ye ayak basamadım. En son 2014 yılında kardeşim ile gittik. Köydeki en önemli değişiklik bizim zamanımızda yatılı olan okulun artık normal bir ilkokula dönüşmüş olmasıydı. Bunun dışında köyde çok önemli bir değişiklik olmasa da yine de 1999-2008 yılları arasında belediye olmasının izleri göze çarpıyordu elbette. Ancak önemli değişiklik Madamın Çiftliği diye bildiğimiz arazideydi. Evet..Madamın Çiftliği artık ‘’ Güzel Köy’’ Diye anılıyordu. O eski harabe, köhne görüntüsünden eser kalmamıştı.
Eski adıyla, ‘’ Madamın Çiftliği’’ yeni Adıyla ‘’ Güzel Köy’’ ü görünce kendi kendime ‘’ Hımmm, demek ki madam Beatrice öldü, mirasçıları da buraları ele alıp şöyle adama benzettiler’’ Diye düşünmüştüm. Düşüncemin ‘’ Madam Beatrice öldü kısmı doğruymuş. Evet..Ben Akmeşe’den ayrıldıktan beş sene sonra Madam Beatrice 10 Aralık 2001 Tarihinde ölmüş ve vasiyeti gereği de Çiftliğinin olduğu o araziye defnedilmiş.. Ancak onun arazisini ‘’ Güzel Köy ‘’ yapanlar akrabaları olan varisleri değil. Zira Madam Beartice ölmeden önce tüm mal varlığını da hayatını adadığı çiftliğini de engellilerin hizmetinde kullanılması için Türk Anneler Derneği’ne ve Uluslararası Lions Kulübü’ne bağışlamış
İzmit-Akmeşe yolu üzerindeki bu arazide 2007 yılında ‘Bizim Köy Engelliler Üretim Merkezi’ kurulmuş..
Şimdi Madam Beatrice’nin bağışladığı o yetmiş iki dönüm arazide neler oluyor biliyor musunuz?
Bizimköy, 72 dönüm arazi üzerine kurulu. İçinde idari bina, sağlık merkezi, konfeksiyon atölyesi, mantar yetiştirme odaları; sera, çiçek ve fide yetiştirme alanı; enginar yetiştirdikleri bir bölüm ve engellilerin rahat çalışabilmesi için bodur elma ve ceviz ağaçları var.
Merkezde çalışanların ihtiyaçları için de mevsimine göre domates, karpuz kavun, biber yetiştirdikleri bir bölüm daha var. Çok fazla olmamakla birlikte arıcılık da yapılıyor. Daha önce ‘mozaik döşeme’ atölyesi de varmış; rantabl olmadığı için kapatmışlar.
Sistem, engelli bireylere istihdam yaratmak üzerine kurulu. Önce, engel durumlarına göre iş kolları seçiliyor, sonra merkezde bunun eğitimini alıyorlar. Merkezin Genel Müdürü Hüsnü Bayraktar, daha basit ve çeşitli iş alanları kurmak için çaba gösteriyor ki her tür engele sahip çok sayıda kişiyi istihdam edebilsinler.
Çalışanlar Kocaeli’nin dört bir yanından geliyor. Dört ayrı noktadan servisle alınıyorlar. Mesai 08.30’da başlıyor; 18.00’de paydos… Hafta sonu ve resmi tatillerde çalışmak yok; ücret asgari. Burada eğitim alıp meslek öğrenen kişiler, daha yüksek ücretle başka firmalara transfer oluyor. Bayraktar, bu durumla çok gurur duyuyor. Çünkü amaç sadece burada iş alanı yaratmak değil, engellilere kendi ayaklarının üzerinde durabildiklerini göstermek.
Hüsnü Bayraktar, merkezde eğitim alıp çalışacak kişilere ulaşmakta güçlük çektiklerini söylüyor. Önlerindeki en büyük engel aileler. Öncelikli sebep, koruma ve saklama duygusu… Ayrıca kimi, çocuğu sadece devlette çalışsın istiyor, kimi de evde otursun, devletten bağlanan ‘engelli maaşı’ kesilmesin…
İşte şu son cümlenin altını çizdim.
Allahınızı severseniz bu nasıl bir kafa. ‘’ devlet nasılsa engelliye maaş veriyor, o halde işinin adı ne, otursun evde’’ Diyebilen bir anne ya da baba nasıl bir kafa taşıyor? Bunu anlamakta oldukça zorlanıyorum. Kapına kadar servisin gelecek, çocuğunu alacak, onu eğitecek, hatta kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak ama sen ‘’ devlet nasılsa maaş veriyor’’ Diye çocuğunu evinde tutacaksın. Yok..Bunu anlayabilmem mümkün değil.
Neyse..Devam edelim..
Bizimköy’de 60’ı engelli toplam 78 kişi çalışıyor.( Rakamlar 2013 Yılına aittir. Şu anki durumu bilmiyorum.) Konfeksiyon bölümünde 13 işitme engelli ve 5 zihinsel engelli var. Bayraktar’a “Neden sadece engelliler çalışmıyor?” diye soruyoruz. “Çünkü sadece engellilerin çalıştığı bir yer olsa, yine kendilerini toplumdan soyutlanmış hissedeceklerdi. Bu şekilde kendilerini daha mutlu hissediyorlar; özgüvenleri açısından çok önemli bir durum bu.”
Bizimköy’ün en önemli gelir kaynaklarından biri de mantarcılık. Yılda 100 ila 120 ton mantar üretiyorlar.
İşbirliği içinde oldukları bir kuruluş da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi. Belediye için mevsimlik çiçek üretiyorlar.
Bilmem hatırlar mısınız? Bir zamanlar tv de ‘’ Pasaklı Sally’’ Diye bir dizi vardı. Bir de Nisa Serezli’nin oynadığı ‘’ Tatlı Kaçık’’ Beatrice Teyze de bizim nazarımızda hem ‘’Pasaklı Sally’’ hem de ‘’ Tatlı Kaçık’’tı. Bu vesileyle Türkiye’nin en büyük tiyatro sanatçılarından Nisa Serezli’yi de rahmetle analım.
Sağlam bir hayvansever olduğu kadar aynı zamanda sağlam bir insansever olan Madam Beatice Bruningen’e Allahtan rahmet diliyorum. Biliyorum, gayrimüslim olması sebebiyle bu rahmet dileklerim belki de tepki toplayacak ve yine biliyorum mal varlığını Türk Anneler Derneği yanı sıra Lions Kulüp gibi netameli bir kuruma da bağışlamış olması yine eleştirilere sebep olacak ama sizler de beni anlarsınız sanırım. Çünkü bir engelli evladın yüzünde bir lahza tebessüm görebilmenin ne demek olduğunu, ne büyük bir mutluluk olduğunu ancak bir engelli çocuğunuz varsa anlayabilirsiniz. O merkezde çalışan çocukların ya da genç insanların yüzündeki tebessümü, kendine güveni görmenizi isterim. İzmit - Akmeşe- Güzelköy ‘’ Orada bir köy var uzakta’’ Diyeceğimiz kadar uzakta bir yer değil.
Şimdi kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün ben diyorum ki: ‘’ Rabbim senden rahmetini esirgemesin Beatrice Teyze. Yattığın yer pür nur, makamın cennet olsun’’