10
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
976
Okunma


UTANILASI GERÇEKLER
Bin ders vardır hayattan, saygıyla ruhumuza geçen.Beşer, hem anadır,hem öğretmen ; sever , döver, öğretir,doğanın acımasız lokmasını, yutturur su gibi hava gibi .Bazen çiçekten, bazen topraktan,bazen de bir hayvandan alır dersini insan .Hiç ders almak istemiyorsan yaşamın çizgisinde,ya gözlerinin kör olmuştur,ya da kanın donmuştur ,kalbine beynine hayat götüren
Bin dokuz yüz yetmiş dokuz kışı, bir acayip geçmiştir doğuda.Eksi otuz yediyi Patnos, eksi kırk yediyi Erzurum, eksi kırk beşi Ağrı görmüştür. Kurt ve çakal sesinden uyuyamadığımız,nöbetlerin on dakikaya düşürülüp elbise ile yatığımız, buzlukta yaşadığımız bir kıştır, unutulmaz. iki yıl önce Sivas’ın bir köyünden erlerimden birinin yavruyken getirdiği bir köpeğimiz vardı.Kaç günlük oğlum bu? Çok da yavruymuş , keşke sütten kesilmesini bekleseydin. Annesine araba çarptı izine gittiğimde komutanım .Müsade ederseniz, ben kantinden süt alıp onu beslerim. Çok üzüldüm,onu benim Pars’ın yanına koyalım, garajda bakarız.Bunun kurt pençeleri de varmış. Belli ki iyi bir cins .Adı ne bunun? Co komutanım. Oğlum bu dişi, Co ismi pek olmadı ama haydi biz de ona Co diyelim. Sağ olun komutanım.Babam bunun anasını Hara’dan almıştı bir görseniz çok iri bir Kangaldı.Babası da çok güzel.
Elimizle süt içirip , hayatta kalması için vitaminler vererek büyüttüğümüz Co ‘yu ,yine Kangal cinsi bir erkekle çiftleştirmiştik.Ne cilveli bir dişiydi. Alayın bütün köpekleri onun peşine düşmüştü ama bakıcısı sadece komşu bölüğün erkek Kangal’ına müsade etmişti . Asil ırkını böyle koruyacaktık .Onun doğumunda başında bekleyip , dokuz yavrunun ebeliğini yapmıştım.Topaç gibi yavrular ,süratle büyüdükçe onlara da isimler takmıştık.Onu getiren er, iki yavruyu götürmek istiyordu teskeresini alırken.Yavrular iki buçuk aylık olmuş, anaları onların sütten kesilmesini istiyor,adeta onların memelerine batan dişlerinden kaçıyordu.Benim de inci gibi dişler yüzünden elim ayağım hep sıyrıklar içindeydi. Dokuz topaçın elimdeki mamalara saldırmaları yaşanması gereken bir lütuftu bence.
Bir bahar akşamı nöbetçi amiri olduğum alayımdan yoklama alıyordum.Karşımda en az üç bin kişi vardı.Hemen sağ tarafımda duyduğum bir inlemeye kafamı çevirdiğimde, zayıf bir sokak köpeğinin doğurmakta olduğunu gördüm.Elimle , aman yaklaşmayın işareti yapıyorken,arkamda uçan bir yarım tuğlanın , doğurmakta olan annenin tam kafasına isabet ettiğini ve hayvanın can havliyle koşmaya çalıştığını,arkasında ona göbeği bağlı ve plesenta içindeki yavruyu görmüştüm.Birkaç metre sürünlendikten sonra kopan göbek bağı ile toz toprak içinde önümde yatıyordu. Su götürerek o yavruyu yıkayıp göbek bağını kestiğim an ,onu koklayan Co ile göz göze gelmiştim.Yavruya ağzına almak istiyor,plesentasını yalıyor,üzüldüğünü belirten sesler çıkartıyordu. Doğum yapan köpek kafasına gelen tuğlanın acısı ile kaçıp gitmişti.Co’nun başını okşayarak onun ağızına bırakmıştım yavruyu.Haydi bakalım Co,bu garip de senin yavrun olsun.Annelik sadece doğurduğunu korumak değildir.Sen bütün yavruların annesisin.İçindeki analık duygusunu bu zavallı öksüzden esirgeme. Adını Garip koyduğumuz bu yavruyu o kadar güzel büyüttü ki.Diğer yavruları sütten yavaş yavaş kesilmiş ve bu tek yavru hepsinin emeceği süte tek başına sahip olmuştu. Serpildi büyüdü, zamanı gelince kurtlara bile posta atan güzel bir koruma köpeği oldu.
Bu olaydan sonra Co’yu ,eli öpülecek bir anne gibi görmüşümdür. Onu sevmem bile bu saygı ile yoğrulmuş, bir vazifemizin de yok etmek değil yaşatmak olduğunu,bana hep hatırlatmıştır. Ne tuhaf bir şey hayvandan gerçek bir insanlık dersi ve insandan hayvana acımasız bir hayvanlık..
Yahu, ağacı, ormanı yakarız,derelere sanayi atıklarımızı atarız,havayı acımadan kirletiriz, hak hukuk bilmeyiz,bırakın hayvanları hem cinslerimizi bile öldürürüz,yalan dolan dilimizden düşmez , çalmak zaten adetimizdir,peki bizler insanmıyız? Atma şu ekmeği çöpe , yiyeceğin kadar al meyveyi, tabağında kalan kahvaltının kaç fakiri doyuracağını bir düşün be kardeşim , lütfen bir düşün. Öz genlerimiz bu kadar mı zayıf? Beynimizdeki vahşet, soframıza meze mi olmuş ne? Of..of...of..
Eyüp Yaşar OVALI 14.11.2016