10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1355
Okunma

Efendim pek çok yazımda olduğu gibi yine eve doğru hareket etmekte olan minibüsteyim. Salıpazarı önünde çekik gözlü bir Japon bayan minibüse el etti. Yani ‘’ Dur ‘’ Dedi. Minibüs şoförü zaten o durakta mutlaka durur. Çünkü Salıpazarı- Metrobüs, Optimum Outlet, Palladium Tower, Ağaoğlu My World, Kent Plus gibi yerler minibüs şoförlerinin ‘’Ördek’’ denilen ayakta yolcu toplama mekanlarıdır.
Yokyahu ABD den bizim eve doğru filan geldiğim yok. Bu bahsettiğim duraklar bizim Kadıköy- Soyak Yenişehir arasındaki belli başlı duraklar. Sizin oraları bilmem ama bizim buralarda Türk kaşığı ile Amerikan moku yemek oldukça yaygın bir gelenekdir.
Neyse... Minibüsün durmasıyla Japon kız başını içeri uzattı ve ‘’ Yenisahra? ’’ Diye sordu. Bir Japon’un Yenisahra’da ne işi olabilirdi ki? İlle velakin Japonlar acayip bir millet. Hiç unutmam bir gün Eminönü’de Mısır Çarşısı yakınlarında şişe içinde sülük satan bir herifin başına toplaştı bunlar. En az yüz poz sülük fotoğrafı aldılar. Yani meraklı millet bunlar. Yenisahra’da kim bilir nasıl bir acayiplik olduğunu keşfetmişti bu hanım kız da.
Şoför, Japon Turist sanki Türkçe biliyormuş gibi cevap verdi: ‘’ Mahalle içine gideceksen kırmızı şapkalılara bineceksin hanım abla’’
Efendim memleketimizde maalesef sadece ve sadece minibüsler -halen yürürlükte olan- 671 sayılı ve 25/11/ 1925 kabul tarihli Şapka İktisası Hakkında Kanun’a riayet ediyorlar. Mesela Kadıköy- Soyak Yenişehir minibüsleri ile Kadıköy- Acıbadem minibüsleri yeşil şapkalı. Kadıköy- İmes minibüsleri Kırmızı şapkalı. Kadıköy- Atakent minibüsleri beyaz şapkalı, Kadıköy-Doğu Ataşehir minibüsleri siyah şapkalı,Kadıköy-Kartal minibüsleri mavi şapkalıdır ve dahi o şapkaları devamlı başlarının üzerinde olmak zorundadır.
Japon kız anlamadı tabii ki. Münevver bir Türk aydını olarak devreye girmem lazım.
-Pardon mamazel? Hav ar yu?
Kız aptal aptal suratıma bakıyor.
-Ya kızım nereye gidiyorsun? Yani ver ar yu going?
Kız anladı bu sefer.
-Yenisahra.
-Onu anladım da Yenisahra’nın neresi? Diz minübüs iz nat going to Yenisahra mahalle. Diz minibüs iz going to Yenisahra Üst geçit. Okey?
Kız elindeki kağıdı uzattı. Baktım kağıtta ‘’Ağaoğlu My World!’’ yazıyor. Yine ingilizce olarak anlattım. Çünkü Japon demek İngiliz demektir.
-Ohoooo. Burası not Yenisahra. Diz iz Batı Ataşehir. Haydi atla.
Neyse, kız’’ Atla’’ ifademi ya da yaptığım gel işaretini anladı, minibüse bindi. Gideceği yer yolumuzun üstü.
Ben kasıla kasıla ‘’ Boşuna dememişler bir lisan bir insan diye’’ Dediğim anda arkamdan bir el omuzuma dokundu.
-Afedersiniz beyefendi. İngilizce bildiğinizden emin misiniz?
Şimdi bu da soru muydu yani? Üç senelik orta okulda dört sene, üç senelik lisede beş sene, fakültede dört sene, toplamda on üç sene İngilizce dersi görmüşüm. Ben bilmeyeceğim de köylü Mehmet Ağa mı bilecek? Gururla cevap verdim.
-Elbette biliyorum. Mesela e buk, diz iz e buk. Vat iz diz ? İt iz e buk. Hatta dı tiçır iz on dı bilekbord.
Minibüs yolcuları ‘’ Maşallah amcaya. ‘’ Diye takdirlerini dile getirirken omzumdaki elin sahibi genç adam ve yine onun gibi genç olan bir bayan kahkahalarla gülüyorlar.O değil de Japon turist kız bile çekik gözleri daha da çekilmiş bir halde kahkaha atıyor.
Yüzüme karşı kahkaha atılmasından oldum olası hazzetmem. Öfkeyle söylendim.
- Vay ar yu sımayling? Du yu faynd boncuk in yor kaka?
Yani ‘’ Ne gülüyorsunuz? Mokunuzda boncuk mu buldunuz?’’ Diyorum. İlle velakin bu sefer minibüs şoförü de dahil herkes karınlarını tuta tuta gülüyor.
Minibüs tıklım tıklım ama misafirperver milletiz ya; hamile bir kadın ile yaşlı bir dedeye yer vermemek için cep telefonun kulaklığını kulaklarına takıp bir taraftan da oyun oynayan ergenin biri süt gibi beyaz Japon bacakları görünce hemen ok gibi fırlayarak yer verdi Japon Turiste.
Daha sonra benim omzuma dokunan genç adam Japon Turist kızla Japonca olarak konuşmaya başladı. Alla’ım Ya Rabbim. Herif sular seller gibi Japonca konuşuyor. O konuştukça Japon kız kikirdeyerek cevap veriyor. Resmen sinir olmuştum. Kızla ne güzel İngilizce konuşuyorduk. Şimdi salak salak onlar Japonca konuşurken ben seyrediyorum.
Dayanamayıp ben de lafa girdim ve İngilizce olarak sordum Japon kıza.
-Du yu nav Akiro Kuru soğan?
Gerek Japon kız, gerek genç adam, gerekse genç bayanın gözlerinden yaş geldi gülmekten. Yine de Japon kız kibarca cevap verdi.
- Ay dont nav Kuru soğan.
Yok be yahu. Bir de Japonlar kültürlü olur derler. Kız kendi ülkesinin dünyaca ünlü film yönetmenini bilmiyor daha. Böyle kültürsüz biriyle fazla muhatap olmaya değmez.
Japon kız tekrar genç adamla konuşmaya devam etti. Ben artık müdahale etmiyorum. Koskoca Kuru soğanı bilmeyen biriyle ne konuşursun ki zaten.
Bu ikili bir müddet konuştuktan sonra genç adam yolculara dönerek sordu? ‘’ Pardon Mimar Sinan Camii ne tarafta?’’
Nihayet anlaşılmıştı Japon kızın asıl görmek istediği yer. Cumhuriyet döneminde yapılan en son sanat şahaseri Mimar Sinan Camiini görmek istiyordu. Ancak genç adam caminin nerede olduğunu bilmiyordu. Oysa belki de her gün yakınından geçtiği halde... Ya da kim bilir o da bu tarafları pek bilen biri değildi. Hemen atıldım.
-Hımmmmm. Mimar Sinan mosk yani? Mimar Sinan mosk iz diz sayd.
Elimle işaret ederek camiyi gösterdim. Zaten görünüyordu.
İçimden ‘’ Gördün mü bak. Yine benim beğenmediğin İngilizceme kaldın’’ Desem de soruyu Türkçe olarak soran genç adama niçin İngilizce cevap vermiştim? Ne bileyim. O an bana saçmalık gibi gelmemişti nedense.
Bu sefer genç bayan da lafa girdi. Lafa girdi dediysem yanlış anlaşılmasın. Türkçe olarak değil. O da Japonca konuşuyor. Hem de sular seller gibi. Anladığım kadarıyla Japon turist kıza Mimar Sinan Camii hakkında sanat tarihsel bilgiler veriyor ( Japonca’dan da en az İngilizce kadar anladığım için(!) bu minval üzere konuştuklarını anlamam zor olmadı elbette.) Lakin böyle sanatsal bir konuşma Japon kızı niçin güldürüyordu bilemiyorum.
Genç adam irileşmiş gözleriyle genç bayana baktı ve sordu?
-Oooo ne kadar güzel ve düzgün Japonca konuşuyorsunuz? Tebrik ederim.
Genç bayan tebessüm ederek cevap verdi.
- Konuşmam lazım. Çünkü ben -ismi lazım değil- kolejinde Japonca Öğretmeniyim.
Genç adam şaşırdı.
-Aaaa. Türkiye’de kolejlerde Japonca da mı öğretiyorlar?
Kadın aynı tebessümle cevap verdi:
-Öğretmenini bulurlarsa ikinci yabancı dil olarak Sümerce bile öğretiliyor. Siz Japoncayı nasıl öğrendiniz?
Genç adam tebessüm etti.
-Annem Japondur.
Velhasılıkelam bizim Japon kızı oldukça şanslıydı aslında. Biri Japonca öğretmeni, öteki annesi Japon olan bir Türk vatandaşına denk gelmek her kula her zaman nasip olmazdı.
Derken efendim Japon kız Mimar Sinan Camii yakınlarında bir yerde minibüsten indi. Ayakta yolcu vaziyetinde olan genç adam ile genç bayan öğretmen hemen muhabbeti koyulaştırdılar. Muhabbet ‘’ Evli misiniz?’’ sorusunun cevabı olarak ‘’ Hayır bekarım’’ a gelinceye kadar gayet net ve anlaşılırdı. Ondan sonra birden bire Japoncaya dönüşüverdi. Birbirlerine Japonca bir şeyler anlatıp ‘’ Ha ha haaa’’ Diye kikirdeyip duruyorlar.
-Anata wa totemo kireidesu.
-Arigatōgozaimasu, anata wa hijō ni hansamudesu
-Anata wa jūyōna shigoto o motteinai dakede wa kōhī o motsu koto ga dekimasu
-Ha ha ha... Anata wa amarini mo jinsokudesu
-Ha ha haaa... Nani o shimasu ka? Sono anata ni totemo yoidesu
-Ha ha haaa... Dakara ukeiremasu. Nazedeshou ka? Doko kokunai kōhī gadarou ka?
- Ha ha haaa... Nan bēkarī ni tsuite İsmi lazım değil Pastanesi.[]
Hâla okuyor musunuz bilmem ama ben bu konuşmanın sadece İsmi lazım değil pastanesi kısmını anladım. Bizim oradaki sosyete pastanesi... Özellikle kol böreği meşhurdur. Anası Japon ile Japonca öğretmeni belli ki pastaneye gideceklerdi
Lafa girdim tabii ki.
- Ha ha haaaa...Eks küz mi arkadaşlar. İsmi lazım değil pastanesi iz veri kazık. Sonra olmasın sizlere yazık.
Pis pis suratıma baktılar.
Amaaaan. Bana ne yahu. İki genç insan neticede. Yalnız bana iyi bir fikir verdiler. Acilen Japonca öğrenmem lazım. Görüldüğü gibi çok işe yarıyor. Acaba Japoncada ‘’ Dı tiçır is on dı bilekbord’’ Nasıl deniyor? Mutlaka en kısa süre içinde öğrenmem lazım.
[] Japonca konuşmaların Türkçesi için Google Translate ‘e müracaat edebilirsiniz.