5
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
426
Okunma

Bir kenti taçlandıran köşelerden sözedebiliriz. Böylesi bir belirleme kişilere ya da sosyal kesimlere göre farklılaşabilir mi? Belki de. Malumunuz zevkler ve renkler tartışılmaz sözümüz meşhurdur. Ancak yine de kriterler olmalı ve vardır şüphesiz. Sözgelimi kentin soluk alıp verdiği bir köşedir. Yine ekseri ortamlara göre farklı bir dünyaya açılan kapı misali olabilir. Soğuk bir kış günü oturup şöyle sıcacık çayınızı yudumlayacağınız bir ortam hayal edebilirsiniz. Ya da yaz gecesi oturulan güzelim bir sohbet ortamıdır.
Bursada bu tarz bir köşe, bir kent bölümü Setbaşı olmaktadır. Şehrin birçok yerinde ovayı ayaklarınızın altına alabilirsiniz. Oysa Setbaşı orta yerinden akıp giden dere ve çevresiyle farklı bir atmosfer sunar. Bursa’ya ilk defa gelen biri buraya doğru ilerlerse birkaç yüz metre kala az sonrasını tahayyül dahi edemez. Hele günümüzün taşlaşmış şehri düşünülürse bu o kadar böyledir ki. Oysa birkaç yüz metre sonrası bir cennet köşedir. Üstelik çarpık kentleşme olgusuna rağmen.
Setbaşı köprüsü iki ilçeyi hakikatte ise iki devri birbirine bağlar. Osmangazi ve Yıldırım ilçeleriyle birlikte Osmanlı’nın kuruluş devrinden iki sultan arasında bir gönül köprüsü tesis eder. Bu yönüyle de başlıbaşına bir abide olmaktadır.
Ekşi sözlükte rast geldiğim bir tanımlama hayli ilgimi çekmektedir. İstanbullu bir insanımız Setbaşı deresi ve çevresini çölün ortasında vaha olarak değerlendirmektedir. Bugünkü beton çölü düşünülürse hani haklılık payı aranabilir de.
Ancak kabul etmeliyiz ki Setbaşı; tüm plansız şehirleşmeye ve doğurduğu sancılara karşın korunaklı bir limandır. Açıkça çarpık kentleşme olgusuna karşı direncini asla yitirmeyen bir kent bölümüdür. Elbette muhiti besleyen ögeler vardır. Bir mağazadan aldığınız televizyonu evinize götürdüğünüz anı düşünün. Mağazada kolisine özenle yerleştirilir. Kolinin içi köpüklerle çerçevelenir. Böylece yol boyu her türlü sarsıntıda televizyonunuzun zarar görme en azından orasının burasının çizilme, zedelenme ihtimali ortadan kalkar. Kanaatimce Setbaşı, bazı motifleriyle birlikte böyle bir diyardır.
Sözgelimi Şehir Kütüphanesi bu unsurlardan biridir. Eskiden Nikâh dairesi olan bu mekân; okuma salonu, kitap rafları, gazete-dergi okuma bölümü, çocuk okuma kısmı gibi bölümleriyle insanı sükûnete davet eder. Başka bir ortamda kirliliği hatırlatacak, ihtimal bir daha ayak basmamanızın biricik sebebi vesilesi olacak toz kütüphanelerin adeta nirengi noktasıdır. Kültürü, gelenekselliği simgelemez mi? Açıkçası tozlu raflar yalnız bu mekânda olumsuzluk değildir. Hatta kitap kokusunu, hiç şüphesiz muazzam bir bilgi ağı olan bilgisayara teslim etmeyeceğim köşelerdir. Yine kitapçılarda gezinmeyi zevkli kılan temel bir öge de budur bence; kitap kokusu. İsterseniz siz buna bir tür fetişizm deyin.
Setbaşı şehir kütüphanesinin tam karşısı ise dünle bugün arasında köprü kuran hüviyetiyle “Mahfel” olmaktadır. Sözkonusu, Osmanlı’nın son dönemlerine dayanan tarihi dokusuyla ve dere manzaralı ağaçlarla bezeli doğal altyapısıyla uzun yıllar kentsel kültürün vazgeçilmezi olarak simgeleşen bir mekândır. Eski Mahfel klasik ahşap yapısıyla bir başkadır. Çocukluk yılları Namazgâh ve İpekçilik semtlerinde geçmiş bendeniz için o yıllar sık sık önünden geçilen mekândır da başta üniversite gençliği, öğretmenler, emekli subaylar olmak üzere Bursa toplumundan müdavimleri de vardır.
Vaktiyle Eski Muharipler derneğinin merkezi olarak yâd edildiğine de rastgelirsiniz. Bu yapının çok amaçlı bir uğrak noktası olduğu söylenebilir. Şehrin gürültü patırtısından kaçan insanların yanı sıra, Bursa’ya seyahat amaçlı gelen ve kentte gezerken yorulmuş insanların uğrayabileceği, müdavimlerinin her gün oturup sohbet edebileceği, gençlerin bilardo oynayabileceği bir mekân olmaktadır. Hatta tavla atarken bir genç kızı tavlamanın mümkün olduğu ve evliliğe kadar uzanabilecek bir süreci tetikleyebilecek sosyal ortamı da zihnimizde derhal canlandırabiliriz.
1990’lı yıllarda geçirdiği yangın ne yazık ki bu eski Mahfel’in mahvıdır. Yinede 2000’li yılların Mado eksenli Mahfeli de güzide bir ortam olmaktadır. Ekşi sözlükte rastgeldiğim iki ayrı değerlendirmeden birinin ucuz bir mekân diğerinin ise tuzlu bir ortam yönünde söz etmesindeki çelişkiyi ise eski ve yeni Mahfelin farkı şeklinde açıklayabiliriz. Yani tanımlama yapan iki kişiden birinin salladığını ve gerçekte Mahfeli hiç görmediğini söylemek için hiçbir dayanak noktamız inanın yoktur.
Son yıllarda bu Mahfelin kapatılacağı bahsinin kulaktan kulağa yayılması karşısında çehreler bulutlanır. Restaurant ya da Butik otele çevrileceği bahislerinin söylentiden ibaret olmasını az insan mı umut etmiştir acep? Açıkçası kentsel kültür bazında butik otelin bitik bir durum doğuracağı o kadar açık ki. Hal böyleyken, Bursa yaşamı açısından yitik bir hâl teşkil edeceği düşüncesi o ara zihinlerde uyanmaktadır. Kuşkusuz kentsel bilincin böylesi bir gelişmeyi mümkün kılmadığı söylenebilir. Yinede bugün mevcudiyetini koruyan mekânın tarihsel hüviyeti yansıtmaktan uzak bir Mahfel sembolizmi doğurduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.
-DEVAMI VAR-
L.T.