2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1069
Okunma

Bir kış günü oğlumla beraber Erzurum’un en büyük caddesi olan Cumhuriyet Caddesi’nde yürüyorduk. Hava güneşli ama ağır ağır kar taneleri yağmaktaydı. Elimdeki poşette eşimin nubuk botları vardı. Lala Paşa Camisi’nin önündeki sıra sıra ayakkabı boyacılarının önünde durduk. Kumral sakalı olan boyacıya poşetteki ayakkabıyı gösterdim.”- Nubuk boyan var mı?” diye sordum. Boyacı ayakkabıya dikkatlice baktı daha sonra başını evet anlamında salladı.
Boyacı müşterisinin ayakkabısını boyadıktan sonra benim poşetteki ayakkabıyı boyamak için aldı. Tam o esnada üç tane genç boyacıya yaklaştı. İçlerinden uzun, ince olanı boyacıya: “-Acelem var, hemen boyar mısın ayakkabıları mı ?” diye seslendi. Boyacı işinin olduğunu söylerken ben araya girdim sıramı ona vereceğimi söyledim. Gencin ayakkabısı da eşiminki gibi nubuk türündeydi. Boyacı ayakkabıyı daha rahat boyamak için müşteriden ayakkabısını çıkarmasını istedi. Genç ayakkabısını çıkardı boyacıya uzattı, çoraplarıyla taburede oturdu.