7
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2124
Okunma

Bundan yaklaşık üç sene kadar önce bu siteden bir bayan arkadaşım,yazdığım bir mizah yazısına aynen şu yorumu yazmıştı: ( Hem de özelden filan değil, direkt açığa)
‘’Hocam ! O mahkeme duvarı gibi suratla sen bu mizahları nasıl yazıyorsun?’’
Ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum ama sanırım ‘’ Allah vergisi ‘’ Demiştim.
Oldum olası mahkeme duvarıdır yüzüm. Kolay kolay gülen bir adam değilimdir. Gülerken çekilmiş bir fotoğrafım yoktur mesela. İşte bu sebepten herkes beni çok sert biri zanneder.Hele de bu sitede ve hele de söz konusu şiirse.
Değilim aslında. Sitemizde, yani ikinci evimiz olan bu sitede yazdıkları harika şiirleriyle her zaman takdir ettiğim ve hatta gizliden gizliye kıskandığım iki bayan şair var. Ne zaman onların sayfalarına uğrasam tam bir şiir ziyafeti ile kalkarım o sofralardan ve bu iki arkadaşa da takdirlerimi belirtirim.
Hani derler ya eli lezzetli diye, işte bu arkadaşlar için söylenecek en doğru ifade budur.
Bu arkadaşların adlarını, mahlaslarını yazmayacağım. Zaten yazımın başlığının ‘’ Bir bilmecem var çocuklar’’ Olmasının sebebi de bu. Sizler bulacaksınız bu iki şair arkadaşımızın kimler olduğunu.
Tek ip ucu: Her iki bayan arkadaşım da günlük konuşmalarında, hatta düşünürken bile şiir yazarlar. Haydi Bir ip ucu daha: Biri kuzeylidir diğeri güneyli
Mesela güneyliden başlayalım.
Farzedelim Cavit adında bir oğlu var ve onu bakkala gönderiyor. Aynen şöyle:
Oğlum Cavit
Yanımda bit.
Ondan sonra
Bakkala git.
Cavit tabii ki alışmıştır annesinin bu şiirle konuşmasına ve garibim yavrucak da kendi çapında cevap verir:
Bakkala gideyim mama.
Para vermedin ama.
Arkadaş çok kızar, sırf kafiye tam olsun diye kendisine anne yerine gavurlar gibi mama denilmesine. Hemen patlatır cevabı:
Ey benim dana oğlum o kafiyen tutmadı.
Yaptığın eşekliği, bil ki anan yutmadı.
Neyse, Cavit bakkala giderken arkadaş mutfağa yönelir ve düşünmeye başlar.Tabii ki şiir olarak düşünür.
Of of ki of, of ki of, yine ağrıycak kalça.
Dolaptan çıkarmalı hem patlıcan hem salça.
Bizim herif koltuğa yayıldıkça yayıldı.
Akşama şu gebeşe yapam imam bayıldı.
Sigaramı da yakam, dumanını savuram.
Soğan pembe olmalı, bir iyice kavuram.
Ülkenin güneyindeki bir evde bunlar yaşanırken kuzeyde de durum farksızdır.
İkinci arkadaş da bir taraftan kızını okula göndermek için hazırlık yaparken, öteki taraftan evin kedisi Minnoşu beslemektedir.
Pisi pisi gel pisi, var mı senin gibisi.
Kızım çok oyalanma kaçırırsın servisi.
Zavallı çocuğun da psikolojisi allak bullaktır tabiyatıyla. Annesine cevap verir:
Portakalı soydum/ Başucuma koydum/ Ben bir yalan uydurdum/ Duma duma dum.
Anne kaşlarını çatarak cevap verir:
Burada geçirdiğin her saniye kayıptır.
Sakın yalan söyleme o çok büyük ayıptır.
Çocuk kapıdan çıkmadan önce de her zamanki tembihlerini yapar.
Okulda koşma sakın, aman ha düşme sakın.
Her teneffüs kantine koşup da şişme sakın.
Sıra kocayı yolcu etmeye gelmiştir. E haliyle onu da yolcu ederken bir şeyler söylemek lazım.
Pardesünü unutma yağmur olur yaş olur.
Sen ne biçim memursun, insan bir tıraş olur.
Adamcağız ‘’La havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim’’ diyerek kapıya yönelmişken arkasından bir daha seslenir.
İnsan bir kerecik de, der eşimi öpeyim.
Neyse boş ver aldırma, akşama ne yapayım?
Adam ‘’Zıkkımın kökünü yap!’’ Der ve çıkar. Bizim arkadaş başlar düşünmeye.
Ay vallahi adamın gözleri de belerdi.
Zıkkımın kökü dedi, malzemeler nelerdi?
Zıkkımın kökünü yapmak elbette ki onun için çocuk oyuncağıdır ama o an malzemeler aklına gelmez. Lakin tabii ki demokrasilerde çare tükenmez. Hemen telefonu eline alır ve güneydeki arkadaşı arar. ‘’Alo’ yu bile şiirsiz demesi mümkün değildir.
Ay çok fena kızdırdım, öfkeyle gitti halo.
Sen nasılsın hayatım, önce diyeyim alo.
Güneydeki arkadaş, telefonun kuzeydeki arkadaştan geldiğini görünce sevinçle zıplar. ( Sevinç kızının adı değil. Yani sevinerek zıplıyor manasında) Hemen karşılık verir:
Tam da şimdi, şu anda patlıcanı közledim
Ah bir bilsen hayatım seni nasıl özledim.
Oysa daha dün akşam iki saat ‘’Tuti-i mucize gûyem ne desem laf değil’’ şiiri üzerine konuşmuşlar, arkasından ‘’ Gelse o şuh meclise nâz-ı tegafül eylese’’ şarkısındaki ‘’Tegafül’’ün anlam derinliği üzerine fikir teatisinde bulunmuşlardı. Tabii ki şiirsel olarak… Aslında ‘’Tegafül’’ün anlam derinliği de değildi onları bu kadar uzun şiirsel konuşmaya sevk eden. Asıl konu ara nağmedeki ‘’Tir ye le le le lel lii’’ idi. Şair burada ne demek istemişti acaba?
Kuzeyli arkadaş cevap verdi:
Gelemedim bir türlü Ne Burdur ne Bucağa
Yemeği koyacağım biraz sonra ocağa.
Zıkkım kökü yapacam, akşam bir güzel yesin.
O sinirle kalmadı ne ilhamım ne esin.
Şiir yazamıyorum, yemeği de unuttum.
Ay şekerim vallahi malzemeyi unuttum.
Güneyli önce bir kahkaha attı ve sonra zıkkımın kökü denen yemeğin malzemelerini saymaya başladı.
Öncelikle aktardan alacan sinameki.
Üzerine bir tutam ekecen ziftin peki.
Sonra bir but, velakin mutlak olmalı kuzu.
Üzerine ilave bir fiske davul tozu.
Unutmadan söyleyim , iki baş kelle soğan.
Rayihası için de dam üstünde saksağan.
Hepsini yayacaksın evinin hasırına
Sonra tüm malzemeyi vereceksin fırına.
Kuzeyli anında belleğe kaydetti tüm malzeme ve pişirme yöntemini. Yemek meselesi hallolduğuna göre çok daha önemli diğer konulara geçilebilirdi artık.
Teşekkürler hayatım aldım senden tarifi.
Doyururum böylece hem kızı hem herifi.
Şimdi sana bir soru, krallar hep sör müdür?
Ya da ondan vazgeçtim, aşkın gözü kör müdür?
Güneyli başladı düşünmeye ama tabii ki yine şiirsel düşünüyor.
( Cevabını bulurdum dolaşsaydım koruyu.
Nerden bulur bilmem ki böyle zor bir soruyu?)
Kuzeyli cevabın geciktiğini görünce yapıştıdı hemen.
Aşk denilen nesneyi dilemedin değil mi?
O sebepten cevabı bilemedin değil mi?
Oysa Güneyli cevabı bulmuştu. Hemen o da karşılık verdi.
Aşkın gözü kör değil kulakları sağırdır.
Bütün erkek milleti hem kütük hem sığırdır.
Erkek aşktan anlamaz, ister kadın evrilsin.
Bana kalsa hepsinin boyu posu devrilsin.
Kuzeyli de bu cevap üzerine gaza geldi ve saydırmaya başladı.
Çok haklısın vallahi tüm erkekler yabani.
Hepisinin de kıçında çıkmalı şark çibanı.
Başkasına çok nazik, evde ise dayılar.
Romantizim deyince ölür koca ayılar.
Güneyli derin bir aaah çekti ki şiir dışında ağzından çıkan tek hece buydu. Lafı hemen Kuzeylinin ağzından alarak devam etti.
Bırakmaz ki yazayım ikicik kafiyeyi.
Ağzının suyu akar görünce Safiye’yi.
Kuzeyli merak etti.
Safiye de kim yahu. Hele söyle bakayım.
Tanıyayım ki ona iki beyit sokayım.
Güneyli cevap verdi.
Aman boşver aldırma, sakın sen etme merak.
O da öyle birisi, kel başa şimir tarak.
Evet…Gördüğünüz gibi bu iki arkadaşım konuşurken de düşünürken de hep şiir oluyordu.
Şimdi tabii ki sizler iki şeyi merak ediyorsunuz. Birincisi kim bu biri kuzeyli, öteki güneyli olan arkadaş? O sır. Zaten size tüm ip uçlarını verdim bu güzel kardeşlerim ile ilgili olarak. Eğer sitedeki şiirleri okuyorsanız iyi bakın, tüm kalbimle söylüyorum, en güzel hece şiirlerini yazanlar arasında o iki arkaşı mutlaka bulacaksınız.
İkinci olarak bu hikayenin nasıl bağlanacağını merak ediyorsunuz değil mi?
Eeeee Sami Hoca’da akıl çok. Bakın nasıl bağlıyorum:
İki arkadaş böyle tatlı tatlı şiirleşirken aynı anda her ikisinin çocukları da eve geldi ve aynı anda her ikisinin çocukları da aynı türküyü söyledi.
Ev yanıyor yanıyor.
Ev yanıyor yanıyor
Sizin şiir yüzünden
Sizin şiir yüzünden.
Anne eğil öpeyim
Anne eğil öpeyim
O sürmeli gözünden
O sürmeli gözünden
Annem yine mi annem.
Dövdüm sinemi annem.
Önce dedemi yaktın.
Şimdi ninemi annem.
Velhasılı kelam yine oldukça güzel ve hareketli bir gün yaşanıyodu her iki şair arkadaşın da evinde. Hareketli, güzel ve şiirle dopdolu…
Evet…Bulabildiniz mi kimler oduğunu?