5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1073
Okunma

TARİH ASLINDA MATEMATİĞİN TA KENDİSİDİR VE DAHİLİK, GEREKTİĞİNDE KAZIK ATABİLME SANATIDIR.
Tarih okurken en dikkat edilmesi gereken hususlardan biri okuduğunuz bir olayla ilgili olarak bir yargıya varmadan önce kendinize ‘’ Aynı anda başka neler olmuştu?’’ sorusunu sormanızdır.
Mesela ‘’Kurtuluş Savaşımız sırasında Rusya, Türkiye’ye yardım etti mi ‘’Sorusunun cevabını araştırıyorsunuz ve yaptığınız araştırmalar sonucunda bulduğunuz şey ‘’Evet etti ‘’ oluyor. Hatta dahası bu yardımı hiç bir karşılık beklemeksizin sırf Türkler emperyalizme karşı bir mücadeleye girdikleri için yaptığını görüyorsunuz. Çünkü gerçekten de resmi olarak Türkiye’den hiç bir talepte bulunmamıştır Rusya. Ama aynı anda başka olaylara da bakmazsanız bu bilgiler sizi yanlış yargılara ulaştırır.
Madem böyle bir konu seçtik gelin buradan devam edelim. Röportaj gibi bir şey yapmakta bir mahsur yok sanırım.
O-Rusya gerçekten de Kurtuluş Savaşımız sırasında Türkiye’ye silah ve para yardımı yaptı mı?
BEN- Evet yaptı.
O-Fiilen öğretmenlik yaptığınız yıllarda öğrencilerinize bu Rus yardımı konusunu anlattınız mı?
BEN-Bir yardım isteğinin söz konusu olduğunu ama Mustafa Kemal’in –bize yapılacak olan- bu yardım talebini geri çevirdiğini söyledik genel olarak.
O-Niçin yalan söylediniz?
BEN- Bunun çeşitli sebepleri vardı a)Her şeyden önce haftada iki saat olan derslerimiz sebebiyle her konuyu derinliğine anlatma imkanımız yoktu.Ermeni Tehcirini anlatabilmek için bile en fazla on beş dakikamız vardı müfredata göre. b) Anlatmamız gereken oldukça fazla konu vardı ve müfredat bize ‘’ Kısa kes, uzatma’’ diye emrediyordu c) Bir yardımdan bahsetseydik Milli Mücadelemize gölge düşürmüş olacaktık. Hele de böyle bir yardımın Rusya tarafından yapılmış olması ‘’ Taşla, sopayla, I. Dünya savaşından elimizde kalan kırık dökük silahlarla kazandık.’’ Dediğimiz Milli Mücadelemizi küçük düşürürdü d) Zaten mevcut olan komünizm severliği ‘’ Milli mücadelemizi Rus yardımlarıyla kazandık’’ Diyerek daha da sempatik hale getirmek istemiyorduk. e) En önemlisi yüksek öğrenim yıllarımızda bize de öğreten olmamıştı ki. Yani biz de çoğunluk olarak bilmiyorduk. Öğretmenliğe başladığımızda şuradan buradan öğrendik ama ‘’ Müfredatta olmayan bir şeyi anlatıp da başımı ne diye derde sokayım?’’ Endişesi ile anlatmadık. Ama yine de her şeye rağmen anlatanlarımız oldu.
O-Şimdi bildiğinize göre bu yardımın miktarı ne kadardır?
BEN-16 Mart 1921 de imzalan Moskova antlaşmasından sonra Rusya para yardımı olarak toplamda 18 326 800 altın ruble; silah olarak da dört tümeni donatmaya yeterli 37.812 tüfek, 324 makineli tüfek, 66 top ve bunların cephanesini vermiştir. ( Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Malî Kaynakları, sayfa 49, 51.) Bu paralarla mesela 20 adet uçak, 200 adet Kamyon alınmıştır ki Türk ordusunda ilk kez motorlu taşıt kullanılmaya başlanmıştır.)( Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Malî Kaynakları, sayfa 49, 51.)
O- Rusya bu yardımı yaparken gerçekten de hiç bir koşul ileri sürmemiş midir?
BEN- Evet. Resmi olarak hiç bir koşul, hiç bir dayatma isteği yoktur Rusya’nın. Ancak şeytan her zaman ayrıntıda gizlidir. Mesela Komünist Enternasyonal’in icra komitesi, ta 1 Mayıs 1919 da yayınladığa bir bildiride, Türkiye’ye önemli bir yer ayırmış, Türkiye’nin işçi, asker ve köylülerine seslenerek, başladıkları ihtilâli başarıya ulaştırmalarını ve kendi “Kızıl Ordu”sunu ve “Işçi, asker ve köylü Sovyetlerini kurmalarını istemiştir.”
Bir başka örnek :’’ Bakü Kongresinde Mutişev adlı bir Kafkas delegesinin “M. Kemal’in hareketi bir millî kurtuluş hareketidir. Biz bunu destekliyoruz, çünkü emperyalizme karşı yaptığımız mücadele sona erer ermez, bu hareketin bir sosyal ihtilâle döneceğine inanıyoruz.’’ Sözleri bu yardımın arkasında başka niyetlerin olduğunun bir göstergesidir. (Prod Dr Fahir Armaoğlu: Siyasi Tarih)
O-Yani Ruslar ileride Türkiye’de bir kızıl devrim yapılsın diye mi verdi o silahları? Yardımlarının gayesi bu muydu?
BEN- Rus yardımlarının ana sebebi bu değildi. Bu, eğer Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşırsa düşünülen plandı. Ama taş atıp kurbağayı ürkütmemek için bu düşünceyi yüksek sesle dile getirmiyorlar onun yerine ‘’ Emperyalizme karşı omuz omuza’’ diyorlardı.
Ana sebep: 1919 yılı başlarında Ingiltere, Fransa, Italya ve Yunanistan’ın Kırım’a 850.000 kişilik kuvvet göndermesiydi. Yani Mustafa Kemal Samsun’a çıkarken İtilaf devletleri- çok kısa süre önce kendilerinden biri olan-Rusya’ya çıkıyordu. Eğer İngilizler Türkiye’yi tamamen ele geçirecek olurlarsa Rusya güneyden de tam bir kuşatma altında olacaktı. Kısaca Rusya Türklerin kara kaşı kara gözünün hatırına, ya da Lenin Hazretleri(!)çok çok insani duygularla mücehhez olduğundan, emperyalizm denen şeye aşırı bir gıcığı olduğundan değil öncelikle kendi makatlarını güvene almak için yapmışlardır o yardımı.
O- Bence yanılıyorsunuz hocam. Bu yardımların tek amacı emperyalizme karşı omuz omuza vermekti. Hatta yeni Türkiye Devleti Rusya’dan gelen bu yardıma duyduğu minnet ve şükranın bir ifadesi olmak üzere Taksim Zafer Anıtına iki tane Komünist Rus Generali yerleştirmiştir. Yani o anıtta iki komünist Rus generalinin figürleri vardır. Bunu biliyor muydunuz?
BEN- İşin doğrusu belki yüz kez gördüğüm o anıtta böyle bir ayrıntı olduğunu yakın zamana kadar bilmiyordum. Yakın zamanda öğrendim. Ama çok önemli bir şeyi biliyordum: O anıtın yapılmasına karar verildiği ve yapılıp Taksim meydanına konduğu yılları…İşte o yılları çok iyi biliyordum.
O-1925-1928 Yılları arası. O yılların bir özelliği mi var?
BEN- Olmaz mı? Türkiye’de ilk anıtlar sırasıyla İstanbul Sarayburnu Atatürk anıtı, Ankara Ulus Atatürk Anıtı, İstanbul Taksim Atatürk( ZAFER) anıtı, her üçünün de yapımına hangi yıl başlandı? 1925.
Şimdi ben bir soru sorayım ama sormadan öce Mustafa Kemal’in Ali Fuat Cebesoy Paşaya 1920 yılında yazdığı bir mektuptan bir pasaj okuyayım.
"İçeriden ve dışarıdan çeşitli maksatlarla bu akımın (komünizmin) memleketimiz içine girmekte olduğu ve buna karşı akla uygun tedbir alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu birlik ve sükununu bozan durumların ortaya çıkması imkan dairesinde görülmüştür..." (31 Ekim 1920, Söylev ve Demeçler, IV. Cilt, s. 360-361)
1920 de bunları söyleyen Atatürk’ün 1925 yılında halktan para toplanarak yaptırılan Taksim Zafer Anıtı için ‘’Taksim Zafer Anıtına Komünist Rus generalleri Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov’un figürlerini yerleştirin ki onlara duyduğumuz şükran ve minneti ifade edelim.’’ Demiş olması mümkün mü? İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın olduğu ama Kazım Karabekir’in olmadığı bir anıtta Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov’un ne işi var? ( Taksim Zafer anıtına en fazla bağısı Kigork Berç Keresteciyan/ Türker adlı Ermeni asıllı bir iş adamı yapmıştır. Berç Keresteciyan İstiklal Madalyası sahibi olup 5. 6. Ve 7. Dönem Afyonkarahisar Mebusu olarak TBMM de görev yapmıştır. Soyadı kanunundan sonra Türker soyadını almıştır.)
O- Ama var o figürler heykelde? Bunu nasıl izah edeceğiz?
BEN- Bunu Şeyh Sait İsyanı ile izah edeceğiz.
O-Nasıl yani? Ne alaka.
BEN- Heykel ve anıtların yapılmaya başlandığı, bunun için halktan para toplandığı 1925 yılında Doğu Anadolu’da Şeyh Sait ne diyordu yayınladığı bildiride?
‘’ “Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi’nin (Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin apaçık dininin) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşları, Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek, Allah (celle celaluhu) ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i Islam’ı sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılması bütün Islamlar üzerinde farzdır. Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canları şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye (Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin şeriatına) göre helaldir.
Ayrıca Varto’daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta da söyle yazıyordu:
“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan M. Kemal’in yedi zulmünden tahlis etmek(kurtarmak) gazası niyetiyle susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün Resulüllah’ diyen bütün Islam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve secaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin(imansızların) elinden kurtaralım, size istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır.’’
Yani o heykellerin yapımına başlandığı yıllarda Şeyh Sait İsyanı dediğimiz isyan da başlamıştı.
O- Hâla bağlantı kuramadım.
BEN -Şeyh Sait İsyanını hangi devlet destekliyordu? Hatta kışkırtıyordu?
O- İngiltere elbette.
BEN- Neden peki?
O-Neden?
BEN- Musul Ve Kerkük konusunda Türkiye ile anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Hatta Türkiye Musul ve Kerkük için orduya en üst düzeyde alarm vermişti. Her an bir savaş başlayabilirdi. Ordu kuvvetleri o bölgeye kaydırılıyordu.
O- Bunları biliyorum ve anladım ama hâla Taksim Zafer anıtındaki iki Rus generalini anlayamadım.
BEN-Kur denklemi şimdi. Doğuda isyan var. İsyanın arkasında İngilizler var. Dünya siyaseti oldukça kaygan ve oynak. Ruslara bir mesaj vermek lazım.
O- Ne mesajı?
BEN- ‘’Biz hâla dostuz. Aman gözünü seveyim. Şu karışık durumda bir de sen kımıldanma yerinden. Kımıldayacak isen de bizim lehimize kımılda.’’ Mesajı
O- Yani minnet ve şükranla bir alakası yok.
BEN- Aslında yok ama diplomatik dilde elbette ‘’Değerli dostumuz Ulu Lenin’e duyduğumuz minnet ve şükranın bir ifadesi olarak…’’ Denecekti.
O-‘’Ulu Lenin’’ de mi dendi?
BEN-Denmedi tabii ki ama o anıt günümüzde bir sol iktidar tarafından açılsaydı aynen ‘’Ulu Lenin’e duyduğumuz minnet ve şükranın bir ifadesi olarak’’ da denirdi.
O- Yani ‘’Emperyalizme karşı omuz omuza’’ diye bir şey yok.
BEN-Bak sana iki resim göstereyim. Şu dördücü ve beşinci resimdeki şahısları tanıyor musun?
O- Onları kim tanımaz ki? Dördüncü resim Ernesto Che Guevara, beşinci resim Fidel Castro. Emperyalizme karşı mücadele etmiş en büyük önderler.
BEN- Peki şu altıncı resimdekini tanıdın mı?
O- Hımmmm. Tanımıyorum. Bu kim?
BEN- Bu da Şahin Bey. Emperyalist Fransızlara karşı giriştiği savaşta en sonunda ‘’Ben sağ olduğum müddetçe Fransız, Antep’e giremez’’ diyen ve Elmalı Köprüsü üzerinde( Bu günkü adı Şahin Bey Köprüsü ) Fransızlar tarafından önce kurşun, daha sonra süngülerle delik deşik edilerek şehit edilen bir kahraman. Emperyalizme karşı en büyük mücadeleyi vermiş olan, neredeyse hiç kimsenin tanımadığı bir Türk komutan.
Eğer emperyalizme karşı omuz omuza vereceksek önce kendi kahramanlarımızı tanıyalım. Ancak onlarla omuz omuza verirsek emperyalizme karşı bir şeyler yapabiliriz. Aksi takdirde bir gün o emperyalizm topraklarımızı işgal eder ve bizler hâla emperyalizme karşı omuz dayayacağımız bir Che, bir Castro, bir Lenin. Bir Stalin ya da Mao arar dururuz.
O- İyi de hocam ! Bu durumda Mustafa Kemal Rusya’ya kazık atmış olmuyor mu? Adamlardan hem bunca silah ve para al hem de genelde onlara karşı ol.
BEN- Eeeee boşuna mı Mustafa Kemal’e ‘’Dahi’’ diyoruz. Dahilik gerektiğinde kazık atabilme sanatıdır. Rusya’nın - Türkiye’deki Milli Mücadeleye gönderilmek üzere- Buhara Cumhuriyetinden gönderilen 100.000.000 altın rublenin 18.326.800 ünü Türkiye’ye gönderip 81.673.200 altını gasp ettiklerine bakılırsa onların attığı kazığın, Atatürk’ün attığı kazık yanında pek de hükmü yoktur o da işin ayrı bir boyutu.
Ha bir de şu var: O kadar zor şartlar içinde olmamıza rağmen Rusya’nın ihtiyaç duyduğu buğdayın –O yıllarda- Türkiye’den gönderildiğini de unutmamak lazım. Hani bizde bir adet vardır: ‘’Dolu gelen tabak boş gönderilmez.’’ Diye. İşte bu geleneğimiz mucibince Rusya’dan dolu olarak gelen tabağı boş olarak geri vermemişiz. Bunu da söylemek lazım Kurtuluş Savaşındaki Rus yardımlarından bahsederken.
Resimler:
1- Taksim zafer anıtı. Resimde orak-çekiç işaretli olanlardan soldaki Frunze, sağdaki Voroşilov.
2- Şeyh Sait
3- Şeyh Sait’in İsyan bölgelerini gösteren zamanın Cumhuriyet Gazetesi
4- Che
5- Castro
6-Şahin Bey