9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1109
Okunma

Madem İmam- Hatip Liseleri ile ilgili olarak yaşadığım hiçbir şeyi atlamayacağım dedim o halde kaldığımız yerden devam edelim anılara.
Daha önce de dediğim gibi artık öğrencilerimi seviyordum. Zaten aramızda çok büyük yaş farkı olmadığından okul içinde ve dışında neredeyse tüm hayatım onlarla geçiyordu. Tecrübeli öğretmen ağabeylerim ‘’ Öğrenci ile arkadaş olunmaz, araya mesafe koy’’ Deseler de bırakın mesafe koymayı okulun bahçesinde belden yukarı soyunup karakucak güreş tuttuğum bile oluyordu öğrencilerle. 13-14 yaşlarında olanları yeniyordum ama 16-17 yaşında olanlar mahsustan yeniliyorlardı bana.
Ben öğrencilerle bu denli senli benli oldukça bilmeden kendi kuyumu kazıyormuşum meğer.
1979 yılında bir akşam yine bir grup öğrenci ile evde çay içerken kapım çalındı. Açtım ki yine bizim öğrencilerden bir grup. Lise bölümünden öğrenciler. Ellerinde boya kovaları ve fırçaları. Heyecanla içeri daldılar’’ Bunlar okulun Ülkücü kanadını oluşturan öğrenciler.
‘’Bu ne hal’’ diye sorunca anlattılar.
-Hocam..Duvarlara yazı yazıyorduk. Komünistler peşimize takıldı. Buraya sığınmak zorunda kaldık.
-İyi bok yediniz eşek sıpaları. Ben size okuyun da adam olun demiyor muyum. Ne işiniz var sizin boyayla cilayla.
-Ama hocam komünistler de yazıyor. Biz sesimizi duyurmayalım mı?
-Sesinize köpekler sıçsın e mi? Geçin oturun. Nefes nefese kalmışsınız.
Az sonra kapım yine çalındı.
-Kim o?
-Ben ev sahibiyim. Hemen kapıyı aç.
Açtım. Gerçekten de ev sahibi. Ama arkasında kalabalık bir grup var.
-O piçler senin evindeymiş öyle mi?
-Benim evimde bir kaç öğrencim var.
-Ulan benim evim Ülkü Ocağı mı? O faşist köpeklerin ne işi var evimde?
Bu arada ev sahibinin yanındakiler etrafımda çember oluşturuyor. Benim öğrenciler de çıktı dışarı. Ama benim veletler tıfıl daha. İçlerinden biri fırladı hemen. ( Vaziyet kel. Yardım çağırmaya gidiyor.)
Biz bu arada tartışıyoruz ev sahibiyle.
İki üç dakika ya geçti ya geçmedi adam bana tokadı çaktı. Aynı anda da bizim Ülkücü öğretmenler ve mahalle sakinlerinden Ülkücü olanlar döküldü oraya. Olay büyüyecek vesselam ama ne onlar bize saldırabiliyorlar ne de biz onlara. Sadece daha önce bahsettiğim okul katibine ( Yani sonradan hanımının yeğeni ile evlendiğim kişi..Süleyman) bir kaç tokat aşketti ev sahibi. En çok ona gıcık olurlardı.
Daha sonra adam tutturdu ‘’ Defol evimden’’ diye. Aksekili olup da ailesiyle birlikte manavgatta ikamet eden öğrencilerimden biri ‘’ Hocam bizde boş bir dam var. İstersen oraya taşın’’ deyince hemen bulduğumuz bir el arabasıyla benim eşyaları o eve ( Daha doğrusu bir iki sene önce keçi ahırı olarak kullanılan bir yere) taşıdık. Evet..Bir el arabası eşya. Çoğu kitap zaten.
Artık iyice mimlenmiştim.
6 Mayıs 1979
Üç öğrencim sabah sabah gelerek ‘’ Hocam gel denize gidelim.’’ Dediler. Denize gitmek güzel hoş da köprüyü nasıl geçeceğiz? ( Hele bir de Deniz Gezmişin idamının 7. Yıl dönümüymüş ama bilmiyoruz tabii ki.) Zira köprünün Antalya istikameti bize yasak. Devrimciler devamlı nöbette orada. O istikamete geçmek pek hayırlara vesile bir düşünce değil. Hele de mimlenmişsen anında indiriyorlar. Yok yok…Cinayet asla yok ama temiz bir sopa garanti.
Öğrencilerime can kurban. Alt tarafı yeriz bir iki sopa. ‘’Haydi madem gençler. İstikamet Akdeniz. İleri’’ ‘’ Bekle bizi Side..Geliyoruz’’
Şükür bir kazaya belaya uğramadan geçtik köprüyü. Hem devrimci kardeşler öyle erken saatlerde pek olmuyorlar köprüde.
Deniz, güneş, kum, domates, peynir ekmek, oh beee dünya varmış. Valla yaz tatilinde de gitmeyeceğim buradan. Bizimkiler gelsin de memleket görsün gözleri. ( Artık minicik bir köy değil Manavgat gözümde )
Derken akşam yaklaştı. Geri döndük. Sırat köprüsüne ulaştık. Eyvah ki eyvah. Üç adet devrimci kardeş çökmüşler, sigara tüttürüyorlar.
Sayıca üstünüz ama ben topal, öğrenciler çocuk.
Öğrencilerden biri
-Hocam korkmayın yürüyelim. Ben hallederim.
-Anlamadım. Ne hallediyorsun. Nasıl hallediyorsun?
Koynundan bir işporta bıçağı çıkardı.
-İşte bununla hallederim.
-Ulan çabuk onu at nehre. Adamlar fark ederse bu sefer dövmek için değil, öldürmek için vururlar. Hem sen ne diye üzerinde bıçak taşıyorsun bakayım?
Çocuk bıçağı Manavgat çayına attı. Devrimci kardeşlere doğru ilerliyoruz. Hayret, yerlerinden kalkmadılar bile.
Köprüyü geçtik. ‘’Oh beee. Yırttık. Burası artık bizim ceza sahamız. Buraya gelemezler.’’
Öğrencilerden biri ‘’Hocam koş, geliyorlar.’’ Dediğinde arkama bir baktım ki evet geliyorlardı. Günlerden Pazar ve dükkanlar kapalı, çarşı neredeyse bomboş olduğu için rahatlıkla bizim alana inebilmişlerdi. Belki de ‘’ Ulan sizin alanınızda da biz varız’’ Demek istemişlerdi. ‘’ Nam olsun şan olsun’’ meselesi yani.
Öğrenciler çil yavrusu gibi dağıldılar. Ben de topal bacağımla ne kadar hızlanabilirsem o kadar hızlandım.
Bir kaç saniye sonra beynimde bir şimşek çaktı. Demir bir su borusu kafamın tam odak noktasına inmişti tüm hızıyla.
Sonrasında kaç tane daha yedim hatırlamıyorum. Gözlerimi önce Manavgat Hastanesinde, daha sonra Antalya Devlet Hastanesinde açtım.
Fazla bir hasar yoktu. Biraz çürüme, biraz morarma ve kafaya sekiz dikiş. Hepsi o kadar.
On gün istirahat vermişti doktor ama hemen ertesi gün kafam sargılı vaziyette okula gittim ve her zaman olduğu gibi İstiklal Marşımızı okuttuktan sonra ‘’ Hocam kanın yerde kalmayacak.’’ Diyen bazı öğrencilerime hitaben bir konuşma yaptım.
-Eğer beni gerçekten seviyorsanız kesinlikle intikam sözünü ağzınıza bile almayacaksınız. Unutmayın. Ben sadece sizlerin değil, bu gün beni döven insanların da öğretmeniyim. Bu gün bu okuldaysam, yarın onların olduğu bir okulda öğretmenlik yapacağım. Her kim bir daha ‘’İntikam’’ derse emeklerim ona haramdır.
İşin komiği nedir biliyor musunuz.
Sınıfa derse girdiğimde bir öğrencim ‘’Hocam derse başlamadan önce sizin için bir şarkı söylemek istiyorum’’ Dedi. Ben de ‘’Pekala söyle bakalım.’’ Deyince başladı.
‘’Başın öne eğilmesin.
Aldırma hocam aldırma.
Ağladığın görülmesin.
Aldırma hocam aldırma.
Aldırma hocam aldırma.
Hocam aldırma.
Çok çok gıcık oldukları Edip Akbayram’ın okuduğu bir şarkı ve yine çok çok gıcık oldukları Sabahattin Ali’nin sözleriydi tabii ki ( Tabii ki Sabahattin Ali’yi henüz bilmiyorlardı)
Öğrencim ‘’Ağladığın görülmesin’’ Demişti ama ben hem ağlıyor hem de böyle bir şarkının bir Ülkücü öğrenci tarafından benim için okunmasına gülüyordum. Ancak soğumuştum öğretmenlikten. Beni en çok soğutan ise okulun MSP grubu öğretmenlerinin ‘’ Hocam ! O seni dövenler bizimle konuştular. Eğer faşistlerle selamı sabahı kesersen bir daha sana dokunmayacaklarmış’’ Demeleri oldu. ‘’ Her fırsatta dinsiz, kızıl komünist dediğiniz bu insanlar niçin sizle görüştüler? Bu ne samimiyet böyle?’’ Soruma cevap alamadım.
‘’Faşistlerle konuşma !’’ Hangi biriyle konuşmazsın? Öğrenci bazında okulun yarısı faşist(!) Öğretmen olarak da öyle… Hem bir idealim var: ‘’ Ben herkesin öğretmeniyim. Şu ya da bu ideolojinin değil.’’ Diyorum.
Henüz bir kaç aylık öğretmenken istifa dilekçemi yazdım. Kulakları çınlasın, öldü ise de Allah rahmet eylesin baba bir öğretmen abim duydu bunu.
-Sana öğretmenliği öğreniyorsun demiştim ama hiç bir şey öğrenememişsin. Sen kaçarsan, ben kaçarsam bu çocukları kim yetiştirecek?
-Ama abi görüyorsun işte. Şu halimle dayak yedim. Hâla tehdit ediliyorum.
-İşte o sebepten kalmalısın ya. Her zoru gören kaçarsa bu ülkeyi tamamen bu anarşistlere ve teröristlere bırakmış olmaz mıyız? Kalmalı ve mücadeleye devam etmelisin. Hem ölümün insana nerede ve nasıl geleceği belli mi? Gireceğin bir başka işte bundan daha mı güvende olacaksın?
Abim doğru söylüyordu. O dönemlerde hiç bir işte güvenlik denen şey yoktu. O halde kalmalı ve devam etmeliydim.
Kaldım ve devam ettim.
Burada bir başlık daha yapmak zorundayım. Çünkü imam-Hatip Okulları ile ilgili çok önemli bir konuya geldik: İmam-Hatip Liseleri Atatürk düşmanı mı? Başlığımız da şöyle bir şey olsun?
HOCAM ! ON KASIMDA SAAT DOKUZU BEŞ GEÇE NİÇİN SİRENLER ÇALINIYOR BİLİYOR MUSUNUZ?
Evet..Öğrencilerim bana kafalarına taktıkları ya da oradan buradan duydukları her şeyi soruyorlar, her konuyu tartışıyoruz.
Bir gün biri parmak kaldırdı?
-Hocam her 10 Kasımda saat dokuzu beş geçe sirenler çaldırılıyor. Bunun sebebi ne biliyor musunuz?
-Atatürk’ün öldüğü saat herkes saygı duruşunda bulunsun diye bir ikazdır o sirenler. Bir yerde bir parola.
-Değil hocam sebep o değilmiş.
-Neymiş peki?
-Hocam ! Tam o saatte, yani Atatürk’ün öldüğü gün ve tam o saatte Atatürk’ün ruhu öyle azap duyarmış ki bar bar bağırırmış. Onun bağırtı sesi duyulmasın diye siren çaldırıp bu bağırtıların duyulmasını engellemek için siren çalarlarmış.
Resmen beynim durdu.Atatürk aleyhine pek çok iftira duymuştum ama bunu ilk kez duyuyordum. Ben daha öğrenciye cevap vermeden devam etti.
-Hocam ! bir şey daha var.
-Dahası da mı var?
-Evet Hocam. Atatürk’ü toprak kabul etmemiş. Anıtkabirde yatan Atatürk filan değilmiş. Orada aslında bir evliya yatıyormuş.
En saçma sapan konuşmalarda ve iddialarda bile sükunetini koruyan bir insan olduğum halde dayanamadım artık.
-Kur’anın bir ayetiyle ebediyen lanetlenmiş olan Ebu Leheb’i bile kabul eden toprak eğer Atatürk’ü kabul etmediyse aha size vasiyetim. Ben ölürsem buralarda, beni toprağa gömmeyin. Atın gitsin denize.
Sonra öğrenciye bir soru da ben sordum:
-De bakalım Allah indinde din hangisidir?
Çok kolay bir soruydu onun için elbette.
-Kur’anı azimüşşanda ‘’İnned dine indallahil İslam’’ Yani ‘’ Allah indinde ( Nazarında) din İslamdır’’ Buyurulmuştur. Elbette ki İslamdır.
-Çok güzel. Bu durumda İslam dini dışındakilerin hiç birisini de toprağın kabul etmemesi gerekir değil mi? Peki sen hiç duydun mu mesela Hristiyan ülkelerde ölülerin topraktan fırladıklarını? Memleketlerinin yüzeyinin topraktan fırlayanlarla dolu olduğunu?
-Duymadım.
-O halde?
Sonra sınıfa döndüm.
-Çocuklar ! Siz siz olun beyinlerinizi bir başkasının cebinde değil, kendi kafa taslarınızın içinde taşıyın.
Öğrencilerin tamamı ayağa kalkıp alkışladılar.
Sonra ben bir daha sordum.
-Sen bunu nereden öğrendin bakayım? Kim söyledi bunları sana?
-Hocam ! Bu okula kayıt yaptırmadan önce okuduğum kur’an kursunun hocaları öyle anlattı.
Evet bazı öğrenciler bir süre kur’an kursunda okuduktan sonra geliyorlardı bizim okula. O bakımdan da içlerinde 15-16 yaşında olduğu halde orta okul öğrencisi olanlar da vardı. Ancak kur’an kursları genelde öğrenci pansiyonu adı altında faaliyet gösterdiklerinden çocuklara bir istikbal vaad etmiyorlardı. O yüzden veliler hem daha emniyetli, hem din dersleri olduğundan hem de ileride -kazanabildikleri takdirde- her türlü üniversiteye girme imkanları olduğu için İmam-Hatip Liselerini tercih ediyorlardı. Hele de pansiyonlu İmam-Hatip Lisesi ise velinin üzerinden bir boğaz daha kalktığı için özellikle tercih ediliyordu.
Ah o hocalar(!) ahhh. Kur’an kursundan ayrılıp İmam-Hatip liselerine kayıt yaptıran öğrencileri ‘’Hain’’ ilan eden hocalar(!) ‘’İmam-Hatiplinin arkasında namaz kılınmaz’’ Diyerek Cuma günleri bile kendilerine özel camilerde namaz kılan hocalar(!) Diğer tüm okulların öğrencilerini pansiyonlarına kabul ettikleri halde İmam-hatip Lisesi öğrencisini kesinlikle kabul etmeyen hocalar(!) ( Yani aslında diğer okulların öğrencileri - eğer pansiyonlarda kalıyorlarsa- bizim İmam-Hatiplilerden çok daha fazla tehlikedeydiler.)
-Sen o hocalara sordun mu peki ‘’ Hocam beni niçin pansiyonunuza almıyorsunuz?’’ Diye.
-Sordum hocam. İmam-Hatip liselerinde bayan öğretmenler başları, kolları açık derse girdiği ve öğrencilere hep fuhşiyat öğretildiği için böyle bir okula gitmemizi kabullenemiyorlarmış.
-Hımmm Peki şimdi bay ya da bayan öğretmenlerin sana fuhşiyat mı öğretiyor?
-Olur mu hocam. Asla.
-Peki başka okullarda da bayan öğretmenlerin başı ve kolları açık. Onların öğrencilerini niçin alıyorlar pansiyona?
-Hocam ! Onlar yoğurt, biz tereyağı imişiz. Yoğurt bozulursa ayran yapıp içmek mümkünmüş ama tereyağı bozulunca zehir olurmuş.
-Siz bozuk musunuz peki?
-Asla. Bozuk olan sanırım onlar.
-Yavaş yavaş anlamaya başlıyorsun. Evet..’’Sanırım’’ değil. Kesinlikle onlar.
-Haklısınız hocam
-İyi. Bunu anlayabildiğine göre bir daha o heriflerin saçmalıklarını bu çatıdan içeri sokma. Tamam mı?
-Anladım hocam. Sağ olun var olun.
Evet..Böyle doldurulmuş olarak bize gelen öğrenci hiç de azımsanmayacak kadar fazlaydı. Ama onları bu şekilde yetiştirenler bizler değildik.
Şimdi sorulabilir. ‘’ Ne yani tüm öğretmenler bu çocuklara Atatürk sevgisi mi pompalıyordunuz?’’ Hayır elbette. Daha önce de söyledim. Atatürk’ü pek anan yoktu o devirlerde. Herkes tamamen başka ideolojilerin batağına saplanmıştı ama ‘’ Bunun putlarını bu okullardan indireceğiz’’ ‘’Anıtkabir’i yıkıp oraya İslam’ın şanlı bayrağını dikeceğiz’’ diyen öğretmenler de yok değildi hani.
Evet vardı. Var olmasına vardı ama başka okullarda da vardı bu tipler. Sadece İmam-Hatiplere mahsus değildi. Mesela ileride bir kez daha değinecek olsam da bir misal vermeden geçemeyeceğim.
Düz bir lise olan Batman Lisesinde de bir öğrenci -Hem de askeri dönemin en hızlı olduğu zaman diliminde- sınıfta ‘’ Başı açık tüm kadınlar toplumun ortak malıdır.’’ Diye bir laf etmişti hem de Milli Güvenlik dersinde… Milli Güvenlik öğretmeni asteğmenden bir hayli dayak yemişti o öğrenci. Ama daha kötüsü başta ‘’T.C. İnkılap Tarihi Derslerine giren öğretmenleri ben olduğum için beni ve diğer tüm öğretmenler ile okul müdürünü feci bir soruşturmadan kurtarmak için çocuğun akli dengesinin yerinde olmadığına zor ikna etmiştik asteğmeni. ( Gerçekten de biraz öyleydi. Öyle olmasa o dönemde, hem de bir asteğmenin karşısında öyle bir laf eder miydi?)
Neyse…Bayağı uzattık yine. Devamı bir dahaki bölüme.
RESİMLER:
1- Manavgat İHL Öğretmenlerinin bir kısmı.
2- Manavgat İHL Öğretmenleri iddialı bir tavla maçında.
OTURANLAR: Soldan sağa ( Ahmet Korkusuz-Sivas-Divriği-Fen Bilgisi Öğretmeni , Abdullah Erol- Antalya Akseki ( Bizim okuldan değil) Sosyal Bilgiler Öğretmeni, Hasan Demirel ( Alanya- Meslek Dersleri Öğretmeni - Ev arkadaşım.), Ben, Metin Bolat(Çorum-Alaca- Sosyal Bilgiler Öğretmeni), Ali Aslan ( Manavgat- Almanca Öğretmeni)
AYAKTAKİLER: Üçü de öğrencimiz.Soldan sağa: Yusuf Yakut,Ahmet Erol ( Abdullah’ın kardeşi.Şu anda bir Edebiyat Öğretmeni. İsa Cengiz.
3- Manavgat İHL nin efsane voleybol takımı. Ortalarında takımın amigosu olarak tabii ki ben.
‘’Oy dingala’’ Şarkısından adaptasyonla.
Hasan, Hüseyin, Uğur.
Musa fena küt vurur.
Ahmet adam öldürür.
Haydi bastır İmam- Hatip ))))))))))
Ve sonuç: Kaymakamlık Voleybol kupası bizim.
4- Korkacak bir şey yok. ))) Bir okul müsameresinde öğrencim İsa Sarı ile ‘’Berber’’ skecini oynuyoruz..