12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1290
Okunma

YAŞASIN!!!!
BU HAKSIZ DAVA OCAK AYINDAN BERİ SIKINTI İLE GEÇEN BİR SÜRÜ AYA, HAFTAYA GÜNE MAL OLDU
AMA ŞÜKÜRLER OLSUNKİ, ADALET YERİNİ BULDU...
Sizlerin edebiyat sitesinde, "KÂBUS...KEDİYLE GELDİ" başlığınla okuduğu yazımı Facebook profil sayfamdan da yayınlayarak, bugünün mahkeme günüm olduğunu duyurmuştum.
Meğer ne çok dostum ve sevenim varmış benim. Gerek gerçek hayatımdan, gerek sanal alemden tanıyarak, yüzlerini bir kere dahi görmediğim ne çok insan, iyi dileklerini ve dualarını gönderip yanındayız hiç üzülme diye desteklediler.
İnanıyorum ki, bu dualar ve gönderilen pozitif enerjiler, büyük bir sinerji yaratmış olmalı ki, üç dört yıl sürebileceği söylenen bir dava, ilk celsede son buldu.
Hakim ilk söz hakkını bana verdi. Sakin bir şekilde tüm olanı ve de rahat bir şekilde anlattım.
Karşı taraf konuşmam sırasında bir kaç kez müdahalede bulundu ve hakim tarafından her defasında ikaz edildiler. Hatta hakim " Bir daha size söz verilmeden, araya girerseniz, üçünüzü birden dışarı atarım"diye, yüksek sesle uyardı bu şahısları.
Sükunetlerini muhafaza edememeleri sürekli el kol hareketleriyle konuşmaya kalkışmalarıyla, baştan bir sıfır mağlup duruma düşmüş oldular... Ardından onlara sıra geldiğinde heyecandan olsa gerek çok çelişkili ifadeler verdiler
Örneğin hakim sordu;
- Tuncay Bey bu olay akşam kaç gibi oldu diyorsunuz siz?
- Efendim Dokuz buçuk civarı, saate bakmıştım kapıyı açmadan.
- Bu raporlarda saat birde hastaneye gittiğiniz yazılı? Parmaklarınız koptu ise neden o kadar beklediniz?
- Efendim, ben cerrahım kendim... O yüzden nasıl müdahale etmem gerektiğini bilirim. Önce önemsemedim,
Üzerine bir bez bastırıp düşündüm ne yapayım diye bir süre...
-Ee!!! Bu düşünme bu kadar uzun mu sürdü.
-Zaten sonra işin ciddiyetini anladım ve ben de hastaneye gitmenin iyi olacağına karar verdim.
-Peki, parmaklarınız kopuk mu şimdi?
-Efendim sağ elimin küçük parmağı ve yüzük parmağı tırnak altından kopmuş gibi olmuştu. Hastaneye gittiğimizde bir beyin cerrahı vardı Allah’tan nöbetçi olarak o beni hemen ameliyata aldı.
-Yani şimdi parmaklarınız yerine dikildi ve tamam öyle mi?
-Evet de, his yok ikisinde de. Cerrahlık hayatım böylelikle bitti.
(Şahıs Gatadan emeklymiş... Özel hastanede çalışmaya başlamış , 69 yaşında ve iki üç aydır da bilmediğim bir rahatsızlığından dolayı işe gitmiyormuş... Komşular öyle söylemişti.)
Hakim sordu; Sizin iki ikamet adresiniz var burada. Hangisinde daimi oturuyordunuz?
-Evet .. O bina da ara sıra oturmaktayız, esas adresimiz yine Tuzlada müstakil olan evimiz.
(Burada doğruyu söylüyor, çünkü eşiyle her şiddetli kavgalarından sonra, ertesi gün bizim binadan gidip en az iki ay geri gelmezlerdi. )
Sonra hakim evin otuzlu yaşlarındaki oğluna döndü.
-Seni dinleyelim bakalım şimdi. Aynı evde yaşıyorsun ailenle ve sen de evde miydin olay anında
-Evet... Odamdaydım ... yatmaya hazırlanıyordum, geç olmuştu. Artık yatacağımız için gürültüleri kessin diye hafifçe bir iki kere duvarı da ben vurdum, babam değil (Oysa saat daha dokuz buçuk diyorlardı az önce)
-Peki senden de kan örneği alınmış hastanede ertesi gün, sen de mi yaralandın.
-Yok. Hayır.
Hakim bu kez tamam deyip anneye söz verdi.
-Evet, şimdi size söz hakkı veriyorum anlatın bakalım.
-Çok değerli hakim beyefendi... Bu hanım bir yıldır kocasıyla yukarıda sürekli kavga ederek zaten rahatsız ediyordu, ama sabır ediyorduk.
(Nasıl bir yalan bu? Eşim vefat edeli 2,5 yıl olmuş neredeyse, vefat ettiğinden bile haberleri yok! Başka evde oturuyorlar, arada bir geliyorlar bu eve, ama iki yıldır olmayan bir eş ile bizim olmayan kavgalarımızdan rahatsız oluyorlar!! Hiç anlamadım, nasıl oluyor bu?.... Hakim de anlamadı haliyle.)
Bu gürültüler son bir haftadır da rahatsızlıklar hat safhaya ulaştı. Sonunda kadın, biz rahatsız olup tavanına vurunca, büyük bir hışımla gelip kapımızı yumrukladı.
-Hakim bana dönüyor ne diyorsun buna ?
-Sayın hakim, özür dilemek için gittiğim bir evin kapısını neden hışımla vurayım? Üselik kapılarına vurmadım, zillerine bastım ben.
-Niye bastın zillerine?
Şaşırıyorum bu soruya(içimden saçma da buluyorum açıkca) ama yinede sükunetle cevaplıyorum.
-Az önce de söylediğim gibi sayın hakim, kendilerine rahatsızlık verdiğimi düşünerek, özür dilemek amacıyla gitmiştim kapılarına.
-Anlaşıldı... Peki size yapılan tüm bu suçlamaları kabul ediyor musunuz?
-Kesinlikle hayır sayın hakim , dedim. Bu olay tamamen şahsın hırsın yenilip kendi kendini yaralaması sonucudur. Ancak sebebiyet vermekten dolayı çok üzgünüm, asla böyle sonuçlanmasını istemezdim.
Bunun üzerine hakim tekrar onlara döndü.
-iki gün sonra taşınacağım bana sabır gösterin demiş, keşke sabır etseydiniz, dedi. Böyle bir tatsızlık yaşamazdınız.
Sonra bana döndü;
-Siz de inmeseydiniz aşağı keşke bıraksaydınız vurup dursunlar duvarı değil mi? (ve belli belirsiz bir gülümseme oldu yüzünde... Ya da bana öyle geldi)
KARAR;
Taksirle yaralamadan, bir yıl bir ay hapis cezası, kemiklerin kırılmasına, parmakların kopmasın sebebiyet vermekten bir yıl dört aya çıkarılması, hakim indiriminden yararlanarak cezanın bir yıl hapse indirilmesi ne, sanığın beş yıl içinde benzeri bir suç işlememesi kaydıyla beraatına karar verilmiştir. Avukatlar içeride kalsın, herkes çıkabilir.
Kulaklarıma inanamıyordum, o sevinçle kardeşim, ailesi bir kaç arkadaşım fırladık dışarı. Sarılmalar öpüşmeler gırla giderken, avukatlarımız dışarı çıktığında, doğruca yanımıza geldi. Hakim ;
“ İnsanlar kendilerini belli ediyor zaten, kim ne yapmıştır, demiş... Olay gayet açık….Ama madem böyle bir suçla gelmiştir adalet karşısına bir ceza vermesi gerekiyordu, sonucun böyle olmasına karar verdim. Sürüp gitmesi manasız bir dava zira..."
Bu arada kendi avukatları neredeyse mahkeme sonlanacak iken gelmişti sanki müvekkilleri konuşurken de hep bıyık altından güldü. Hakim söz verdiğinde dahi, söyleyecek bir şeyim yok dedi.
Ha!!! Unutmadan.. Bir de benim Avukatım ile diğer avukat devre arkadaşı çıkmasın mı?
Yani anlayacağınız dostlar, rüzgar benden yana esti güzel güzel….
*