19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1554
Okunma


İLK KEZ BU KADAR UZUN BİR YAZI EKLİYORUM. ZİRA BU YAŞADIĞIM BİR OLAY VE TAMAMINI BİR SEFERDE OKUMANIZI İSTEDİM...
1.Bölüm
Eşimi kaybettiğim evden hatıralar yüzünden ve maliyeti de tek kişi için fazla olduğundan, kontrat süreme bir ay kala ev aramaya başlamıştım. Ocak ayında karlı bir gün bu arayışlardan birinde evimin olduğu siteye girerken, güvenlik kapısının önünde, bir kedi kafesi durduğunu gördüm. Kim bırakmış diye meraklandım ve güvenlik elemanına;
“Kimin kedisi o?” diye sordum. “Bu soğukta kim getirip bırakmıştı ki oraya?”
Öğrendim ki, sitede sakinlerinden biri çocuğuna oyuncak alır gibi doğum gününde pet shop’dan almış kediciği. Sonra “Bu çok hareketli rahatsızlık yaratıyor, birini bul ver!” diye. Güvenliğe bırakmışlar. Minicikti, bembeyazdı, öyle güzel bakıyordu ki kerata içim cız etti.
“Sen ver onu bana, ben bir sahip ararım” deyip alıp eve götürdüm. Resimlerini çektim, hatta bir de v ideo yapıp internetten bu yavruya sahip arıyorum diye ilan ettim. Adını da pamuk koydum. Hak ediyordu bu ismi yumuşacık tüyleri.
Tüm evcil hayvanları severim. Ancak Pamuğu kendim sahiplenmeyi düşünmüyordum çünkü Vegas adında bir muhabbet kuşum vardı benim. Kafesinin kapısı hep açık dururdu kendini hapsedilmiş gibi hissetmesin diye. Gönlünce uçar, oradan oraya konardı evin içinde. O da bilirdi anlayacağınız evini.
Kedi ve kuşu bir arada nasıl tutabilirdim ki?
Pamuk daha ilk serbest kaldığında Vegas’ın kafesinin etrafında döner olmuştu. Ona bir şey yapar korkusuyla, bir yere giderken kafesi ayaklı askısından alıp avizeye asar olmuştum. Oraya da atlayacak hali yok diye.
Sonunda bu duruma şahit olan alt kat komşum “Sen sonunda dalgınlıkla bu yaramaz kediye kaptıracaksın Vegası” dedi. “ ona bir yuva bulana kadar ver ben bakarım,”
Pamuk, hakikaten çok hareketliydi. Tüm gün evin içinde oradan oraya koşturup duruyordu. Belki de yerini, evi yadırgadığından, ya da o da kedilerin hiperaktiflerinden olduğundandı, kim bilir! Netice olarak, tüm paylaşımlarım sonuçsuz kaldı ve bir türlü onu sahiplenecek birilerini bulamadım.
O günden sonra Vegas komşuda, Pamuk da bende kaldı.
Nihayet taşınacak bir ev de buldum o sıralarda. Bir hafta içinde oturduğum yeri boşaltacaktım. Başladım oradan buradan koliler toplayarak toparlanmaya. Bu arada Pamuk ise sürekli evde bir odadan odaya koşturup durmaya devam ediyor, kâh topladığım eşyaların üzerine atlayıp yere çekiyor, kâh oyun sanıp büfelerin koltukların tepelerine zıplıyordu.
Arada bir çekiştirdiği eşyaları düşürüp gürültü de yaratıyordu. Eşyalarımı toplamaya çalışırken, ayağımın altında dolanıp durmasından, artık rahatsız olmaya başlamıştım üstelik, düşürdüğü kolilerin seslerinden aşağıya gürültü gidiyor diye de huzursuz oluyordum ki, hemen benim altımdaki komşuda olmuştu ve artık her duyduğu sesin arkasından tavanı vurur olmuştu.
Öyle bir hale getirdiler ki işi, toplanan halılar yüzünden evin içinde yürürken terlik sesim bile rahatsız etmeye başladı kendilerini. Bense artık parmak uçlarımda yürümeye başladım resmen bir balerin misali. Problemsiz evden çıkıp gideyim istiyordum çünkü.
Taşınmadan iki gün öncesi akşam on civarı gibiydi. Pamuk bu kez yatak odasında boşalmış dolabın raflarından birine atlayıp yere düşürmüştü. Ağır tahta bayağı ses de yaptı. “Ah! Pamuk… Ne yaptın yine? ” diye kıvranırken Alt kat komşu durur mu, tavan tacizi anında başladı. Bir gürültü daha duysalar neredeyse kapıma dayanacaklardı.
Buna bir son vermek gerekiyordu artık. Aşağı inip durumu izah etmek ve kendilerinden özür dilemek istedim. Anahtarımı elime alıp, alt kata indim ve kapılarını çaldım. Karşım çıkan adamın (bey diyemiyorum) bakışlarını, hal ve tavırlarını gördüğüm an çoktan pişman olmuştum. Ama çok geçti artık.
Kendimi tanıtarak, üst kat komşu olduğumu ve tavanı vuranın onlar olup olmadığını sordum. Eğer biz değiliz derse karşı kapıyı çalarak özrümü onlara yapmam gerekiyordu. Ama kapıyı açan kişi üst kattan gediğimi anlayınca oldukça sinirli bir ifadeyle;
“Evet, ben vuruyorum“ dedi gözlerini açarak, “üç gündür uyutmadınız bizi be! “
Sakin davranmaya çalışarak “haklı oldukların, taşınmak üzere toplanmakta olduğumu, verdiğim rahatsızlıktan dolayı üzüntümü, gürültünün çoğuna evdeki çok hareketli kedimin sebep olduğunu” izah etmeye ve özür dilemeye çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü adamın tavrı çok çirkindi. Sürekli gözlerini devirerek ve yüksek perdeden bağırarak konuşuyordu.
2.Bölüm
Bir cerrah olduğunu duymuştum, ama o güne kadar hiç karşılaşmadığım bu kişi sıklıkla eşini tartaklayan biriydi. Gözümle görmediğim için döven diyemiyorum, ama komşular böyle söylüyorlardı. Birçok kez gecenin ikisinde, üçünde benim de haykırışmalarını, odadan odaya koşturma seslerine şahitliğim olmadı değil. Çok istememe rağmen kendimi tutup bir kere bile tavanlarını vurmadım.
Yüzüme kaba bir şekilde “bizi kaç gündür rahatsız ediyorsun“ diye bağırınca ben de kendisine bu durumu hatırlattım. Sanırım en çok rahatsız olduğu konu bu oldu ve ip orada koptu. Adam bu kez el kol hareketleriyle daha kaba bir şekilde;
“Ya öyle mi! Gelip sen de şikâyetçi olsaydın o zaman lan!”dedi. “Hadi S…tir git şimdi kapımdan!”
Kapıyı tam yüzüme çarpacaktı ki, gayri ihtiyari iki elimle kapıyı tuttum ve ayağımı da farkında olmadan eşiğe dayamışım. (Aman aklınızda bulunsun bu hareket haneye tecavüze giriyormuş! Sonradan öğrendim.)
Neyse ben adamı bu çirkin konuşmasından dolayı terbiyeye davet ederken, kapının aralığından elini uzatıp var gücü ile omzumdan kavrayıp hızla geriye doğru itti beni. Ardından da hırsla çarptı kapıyı. Yere düşmekten zor kurtulmuştum. Ama elin adamı beni tartakladığı için çok sinirlenmiştim.
Öyle ya nasıl dokunabilirdi bir yabancı kadına? Üstelik kapısına özür dilemeye gitmişken…
İki kez hırsla vurarak çelik kapıya, polis çağıracağımı ve kendilerinden şikâyetçi olacağımı haykırdım. Tam gidip telefon edeyim derken, içeriden şahsın eşi olduğunu tahmin ettiğim kişinin “Ne yaptın, ne yaptın sen!” diye bağırdığını duyunca durdum.
Sandım ki, kapıya gelen komşuya ne yaptın diye kocasına azarlıyor ve kapıyı açıp benden özür dileyecekler. Bunu yaparsa zaten, ben de şikâyetçi olmaktan vazgeçebilirdim.
Kapı tekrar açıldı, evin hanımı ve yetişkin oğulları kapıda göründü. Kadın bu kez “Kocama ne yaptın ahlaksız kadın seni” diye bana bağırırken, oğlu “Kafanı kopartırım senin ha!” gibi tehditkâr konuşmalarla üzerime yürümesinler mi!
Derken, arkalarından ilk konuştuğum şahıs göründü ve elini havaya kaldırıp ters tarafından bana göstererek. “Bak gördün mü?” dedi “bana ne yaptın!”
Ne yapmıştım yahu! Herkes bunu haykırıp duruyordu! Baktım adamın eli kanıyor. Ama ben kendisine dokunmamıştım bile. Adam meğerse o hırsla kapıyı kaparken henüz çekmediği kendi elinin üzerine vurmuş kapıyı.
“Ne yaptınız ise siz kendiniz yaptınız” dedim. “ Oraya sıkışan benim elim de olabilirdi, esas beni tartakladığınız için sizden şikâyetçi olan benim ve şimdi polis çağıracağım! “
Bu arada binada kimse kapısı açmıyor ki birinden yardım isteyeyim, polis çağırsın diye. Ama Vegası alan 1.kat komşum sesleri duymuş. “Doktor bey yine karısını dövüyor herhalde, ama bu kez iyice azıttı galiba” diye düşünmüş. Kapısını açtığında benim sesimi duyunca da merdivenlerden yukarı koşturdu geldi.
“Ne oluyor Billur” dedi. O sırada üst kattan bir komşu da iniyorken heyecanla merdivenlerden ben “biri ne olur polisi arasın “diye yalvarıp duruyordum. Alt kat komşum koluma yapıştı ve “Lütfen bırak şimdi polisi, molisi hadi gel aşağı gidelim, ne oldu anlat hele sen!“ diye çekiştirerek beni evine götürdü.
Sinirden elim ayağım titriyordu. Komşu kahve yaparken bir yandan da “ “Adam normal biri değil hep söylüyorum bunu arkadaş, niye kalkıp gidersin kapısına ya!” diye bana çıkışmaktaydı. Ama ben gitmesem adam benim kapıma dayanacaktı. Niyetim böyle bir duruma engel olmaktı.
Neyse; aradan bir saat kadar geçmişti, eh yeterince onlara da rahatsızlık verdiğimi düşünerek kalmak istediğimde komşunun “Otur ya gitme” ısrarına rağmen kapıya gittim. Tam açtığım sırada merdivenlerden hızla koşturan ayak sesleri duydum ve korkuyla “Bunlar beni mi bekliyor yoksa!” demişim. Yeniden tartaklanacağım sandım herhalde.
Komşum ve eşi “Böyle bir şeye izin verir miyiz, ne korkuyorsun, muhtemelen onlar Tuzla’daki diğer evlerine gidiyorlardır” deyince ben tam tersini düşündüm. “Belki de hastaneye gidiyorlar” dedim, “ adamın elinin kanadığını görmüştüm çünkü adamın elinin kanadığını görmüştüm.
3.Bölüm
Komşum güldü “Olur mu öyle şey, adam cerrah, ciddi bir şey olsa bu kadar zaman bekleyip mi gider hastaneye! Ne zaman burada büyük bir tartışma çıkartsa ardından bir süre diğer evlerine gidiyorlar, dedi. Adet etmişler bunu. Eminim yine oraya gidiyorlardır.”
Ama ben yine de gidenlerin onlar olup olmadığını anlamak için pencereye yanaşıp baktım. Gerçekten de onlar olduğunu görünce rahatlayıp evime çıktım. Ertesi gün karşı dairedeki komşu ile kapıda karşılaştım. “Akşam gürültüleri duyduğunu, benimle tartıştıklarını anlamadığını, adamın karısının gece üç sıralarında kendisine telefondan mesaj çekerek, eşini ameliyata aldıklarını ve elinin serçe parmağı ile yüzük parmağının boğum yerlerinden koptuğunu, kendisi için dua etmesini rica ettiğini ” söyleyince şoke oldum.
Zira kapı yüzüme çarptırıldığında, parmağı kopan bir kişinin acıyla bağırması gerekirken ben bir gık sesi dahi duymamıştım. Şahıs kapıyı açıp bana elini gösterdiğinde evet, elinin kanadığını görmüştüm, ama kopan parmaktan fışkıran tarz bir kan akışı görmediğim gibi yüzünde de en ufak bir acı ifadesi yoktu adamın.
Taşınma esnasında ben parmağıma çekiçle vurmuştum da bir hafta sızlaması geçmemişti. Bu adamsa robot gibi dikilip durmuştu karşımda O yüzden halinden, tavrından içkili olduğunu da düşünüyorum o sırada.
Ama bu konuşmayı duyduğum andan itibaren delice sorulan oluşmuştu kafamda. Eğer adamın iki parmağının ucu gerçekten kopmuş ise nasıl böyle sakin durabilmişti hiç aklım almıyordu.
-Ne malumdu parmağının o sırada koptu? Belki daha önceden olmuştu da kapıya sıkıştırdığında zedelenip kanamıştı!
-Belki de bizim tartışmamızdan sonra hırslandı bir yerlere vurdu o zaman oldu!
-Emekli bir cerrahmış üstelik. Cahil bir insan bile parmağı kopsa, anında hastanenin yolunu tutar, oturup bir saat bekler mi?
Sonuç olarak Olay 24 Ocak Cumartesi gecesi oldu Pazartesi sabahı ben öğleden önce 11 gibi taşıma kamyonu ile ben binadan ayrıldım. Arkamdan polis gelmiş. Onlara verdikleri ifadede bu yaralama olayından korkup alelacele taşındığımı söylemişler.
Tartışma zaten taşınma yüzünden çıkmıştı. Sitenin güvenlik memuru da bunun doğru olmadığını ve benim daha bir saat önce siteden ayrıldığımı söyleyip istekleri üzerine kendilerine cep telefon numaramı vermiş. Beni arayıp Tuzla emniyetine çağırdıklarında ;
“Niçin aradığınızı tahmin ediyorum ancak, şu anda eşyalarım kamyondan boşalıyor daha sonra gelsem olmaz mı?” dedim. ”Hayır şimdi gelin bir imza atar gidersiniz” dediler.
Bunun üzerine kardeşimin eşi bana yardıma gelmişti. Bu konuşma üzerine heyecanlanınca “Merak etmemesini, gidip ifade verip hemen döneceğimi” söyleyerek, doğruca Tuzla Emniyet Müdürlüğüne gittim saat 13.30 civarıydı. Bir sürü sorular ve kendilerince ifade almalar vs. sonrası, eve döneceğimi sanırken;
“Hayır, gidemezsiniz” demesinler mi?”
“Neden peki?” diye sordum haliyle..
“Savcılık karşısına çıkacaksınız” dediler” Kartal Emniyet Amirliğine götürüleceksiniz!”
“Ama taşımacıların parasını ödemem lazım, kardeşimin eşine durumu bildirmem lazım “diye panikle bir şeyler geveliyorum ama dinlemiyorlar beni. Komiser;
“ Ya giderken başına yolda bir şey gelse, dedi ya dönemezsen buraya ne olur?”
Ev 2-3 km. ilerde kaçar giderim gelmez diye düşünüyorlar herhalde. Sanki azılı bir suçluyum, katilim, hırsızım!!!!
“O halde yanıma bir memurunuzu verin lütfen, dedim. Gidip durumu toparlayayım, taşımacıların parasını vereyim tekrar gelirim” Yok! Ne dediysem olmadı. Sadece telefon etmeme izin verdiler.
Akşamın yedisine kadar gereksiz yere bir suçlu gibi emniyette bir odada başka suçlular ile birlikte tutuldum. Bir ara kulak misafiri oldum. Devriyeden gelen ekipten biri trafiğin çok yoğun olduğunu anlatıyordu. Sonrada saat 19.00 da gelenlerin beni Kartal emniyetine götürmesine karar verdiler, kendileri evlerine geç kalmasın istediklerinden.
Nihayet uzun ve stresli bekleme akşamın geç saatlerinde bitti ve yeni gelen ekip aracıyla, sağımda bir polis, solumda bir başka polis arka koltukta Kartal Adliyesine götürüldüm. Başıma gelecekleri bilmemenin verdiği sıkıntıyı, şaşkınlığı artık siz düşünün.
4. Bolum
Savcı karşısına çıkartılmak içinde epey bekledim. Odaya girdiğimde savcının polislerde ilk sorduğu soru
“Bu kişi öğlen iki gibi karakola gelmiş, ne sebeple bu saate kadar orada tuttunuz derhal öğrenip söyleyin” oldu. Yeni gelenler bilmiyordu tabi durumu. Savcı polis memurları dışarı çıkınca;
“İfadeniz alınmış, kabul ediyor musunuz bunu” diye sordu. “Evet, aceleyle bir ifade aldılar” dedim, “ ancak çok eksiği var, çoğu söylediğimi, önemli değil diye yazmadılar”
“Pekâlâ, ben şimdi okuyacağım” dedi, “ eksik yerleri söyleyin biz ilave edelim “
Sert ifadeli biriydi ancak iyi niyetli olduğunu anlamıştım. O yazılanları baştan okumaya başladı ve ben gerekli ilaveleri yaptım ve ifadem yeniden yazıldı. Sonradan öğrendiğim oraya aslında tutuklama kararıyla götürülmüşüm. Savcının beni görmesi, dinlemesi sonucu, bu karar serbest gözaltına döndü. Kendisine minnettarım.
Ben artık bitti gidiyorum diye düşünürken, saat 21.30 da nöbetçi mahkemeye çıkarılarak yeniden olay anlattırıldı. Sonuç olarak; şahsıma yurt dışı yasağı kondu ve ilk mahkeme gününe kadar haftada bir gün adli takip olarak karakola imza atmaya gitmeme karar verildi.
Gece on civarı oradan beni almaya gelen kardeşim Selim ile birlikte ayrıldık. Geceyi şehrin öbür yakasında onların evinde geçirdim. Ertesi sabah “gitme bir süre kal burada” diye ısrar etseler de yerleşmeyi bekleyen bir ev vardı, duramadım.
Eve geldiğimde, başında olmadan taşınan eşyalarımın oraya buraya rastgele atıldığını, itinayla üzerlerini yazarak hazırladığım kolilerimin gereksiz odalarda tepetaklak yığılmış olduğunu görünce bir şok daha yaşadım.
Bu ev nasıl toplanacaktı Allah’ım!
Tabi ki yerleşmem normalden daha uzun bir zaman almıştı. Her koliyi açtığımda, her eşyayı yerleştirmeye çalışırken, gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Severek aldığım, özenle sakladığım bir sürü tabak çanak paramparça olmuş, evin sahibi başlarında olmayınca bir an önce gitmek isteyen taşıyıcıların, merdivenlerden çıkartılırken oraya buraya çarptırdıkları eşyalarım fena halde zedelenmişti. Sanki bir kâbustu tüm yaşadıklarım. Keşke bir an önce uyanabilseydim.
E! Ne olacak? Sahipsiz kalmak böyle bir şeydi işte…
Hayatım boyunca ben mahkemeleri, savcı ve hâkimleri ancak filmlerde görmüş bir insandım. Böyle bir suçlama ile oradan oraya götürülmek tam bir travmaydı benim için. O gün bugün, ne doğru dürüst uyuyabiliyorum, ne de doğru dürüst yaptıklarımdan tat alamaz alabiliyorum.
Anlayacağınız manen tam bir çöküştü yaşadıklarım.
*
SORULAR ;
Kendi hastanesine gidip ameliyatı da orada olmuş. Raporu da kendi istediği üzere yazdırmıştır mutlaka. Ertesi gün de “Haneme tecavüz etti, üzerimize yürüdü, evimize girmeye çalıştı sonra da kapıyı çekerek benim parmaklarımı sıkıştırdı ” diye şikâyetçi olmuş.
Böyle bir şey kesinlikle yok. Koca doktor nasıl böyle bir şey yapar? Evet, ben kapılarına gittim, ama üç gündür tavanı vurarak beni taciz etikleri ve sinirlerimi yıprattıkları için.
-Eşi yerdeki kanların vs. resimlerini çekmiş. Peki, kopuk parmaklara ne old? Ama ben kesinlikle böyle bir şey görmedim.
Bu arada “Ayağını kapıya dayadı içeri girmeye çalıştı” diyor ifadesinde. Bu da bir suçmuş hiç bilmiyordum. Evet! Ben ayağımı hiç farkında olmadan koymuşum, ama tamamen savunma ve kendimi korumak amaçlıydı. Aksi takdirde orada sıkışan ben olabilirdim.
Hem “kapıyı itti diyor, hem de hem arkasından kapıyı çekti parmaklarımı koparttı”
Eğer iddia ettiği gibi, kapıyı iterek içeri girmeye çalışıyor isem, kapıyı niye çekeyim ki? Bu ne çelişki?
-1.58 boyunda bir kadınım, şahıs ise 1.80 civarında iri yarı biri. Bir kadın olarak nasıl kendimden cüsseli bir adama durup dururken saldırayım? Bu ne cesaret değil mi?
Şimdi söyleyin böyle bir durumda siz olsaydınız ne yapardınız?
+++