19
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
3673
Okunma

Aslında Kürtçe bir kelimedir Kıro. Kürtçede de ‘’Oğlum, Canım; Delikanlı’’ Gibi anlamlarda kullanır ve yine aslında Kütler bu kelimeyi K ile H harfi arasında bir sesle ‘’ Gıro’’ olarak söylerler. Rahmetli babam her zaman ve her yerde Türkçe kullanan ve her zaman Türk olmakla gurur duyan bir insan olduğu halde soyumuz ne de olsa Kars- Kağızman çevresinde yaşamış Celali Aşiretine dayandığı için bazen bize ( Biz oğullarına yani) ‘’ Gıro Keri’’ derdi. Bunu neşeli bir halde söylemişse o gün şımardıkça şımarır, öfkeli olarak söylemişse kedi gibi bir köşeye sinerdik.
Gıro Keri mi? ‘’Eşşeğin Oğlu’’ anlamına gelir. Babam bile bile aslında kendisine küfür ederdi yani.
Yavaş yavaş dünyayı ve etrafı tanımaya başladığımız yıllarda bu kıro kelimesinin -isterse kendini Türk olarak ifade etsin- Doğulu ve Güneydoğulu bütün vatandaşlar için kullanıldığını gördük. Bize de çok dendi.
‘’Oğlum, Canım, Delikanlı’’ gibi oldukça zarif bir anlamı olan kelime anlam değiştirmiş ve kaba, saygısız, görgüsüz, cahil, vahşi anlamlarında kullanılmaya başlamıştı.
Yıllar içinde baktık ki kelime sadece Kürtler ya da Doğu- Güneydoğu Anadolular için kullanılmıyor. Her ne kadar yine onlar kast edilse de Batılı, Kuzeyli, Güneyli, Trakyalı için de kullanılıyordu. Ama bir farkla…Bir Trakyalı ya da Egeli veya Karadenizli bir diğerine ‘’kıro’’ derken ‘’ Ne lan öyle doğulu kırolar gibi davranıyorsun?’’ demeye getiriyordu. O davranışın bir Trakyalıya, bir Egeliye, Bir Karadenizliye değil de ancak bir Doğuluya, Güney doğuluya yakışacağını ifade ediyordu farkında olarak ya da olmayarak.
Kıroluğun pek çok alametleri vardı (!)
Lokantada çatalı sol ele, bıçağı sağ ele almadın diyelim: Kırosun (!)( İnşallah doğru yazıp bir kıroluk yapmamışımdır )
Çorbaya ekmek doğrayarak yedin: Kırosun.
Bir hamfendiye ‘’Bacım ya da yenge ‘’ dedin: Kırosun ( İlle hamfendi diyeceksin )
Sokakta takke ya da kara çarşafla dolaştın: Kırosun
Pantolon üzerine etek giydin: Kırosun. Yani kıroluk önceleri sadece erkeklere has bir özellikken zamanla kadınlara da denmeye başlandı.
Ayakkabının rengi rujunun rengine uyumuyorsa?: Kırosun.
Böyle durumlar dışında başka şeyler de kıroluğun alametlerindendi ( Ki hâla öyle kabul edilir) Mesela:
İnsanların toplu olarak bulundukları yerlerde inek gibi geğirmek, yellenmek, sümkürmek
Denize beyaz don ya da şalvarla girmek, hatta araba ya da traktör iç lastiği ile girmek..
Dişlerinin arasına kaçmış maydanozu tırnağınla çıkarmaya çalışmak.
Giydiğin gömleğin düğmelerini göbek deliğine kadar açıp göğüs kıllarını göstermek ve göğsünde sini büyüklüğünde bir altın madalyon taşımak.
Örnekler o kadar çok ki say say bitmez.
Örnekler çok olmasına çok da bunların ancak Doğulu ve Güneydoğululara yakışan kaba ve çirkin hareketler olduğunu düşünmek acı.
Haa bir de Türkçeyi İstanbul şivesiyle konuşmayanlar …Yanlış dedim… Karadeniz, Trakya, Ege şivesiyle konuştuğunuz takdirde kıro olmuyorsunuz.
Mesela ‘’Gelirem’’ derseniz kıro oluyorsunuz ama ‘’ Celirem’’ derseniz Dadaş, ‘’Celeyrum’’ derseniz Karadenizli ,’’Geliyom voooyyynnn’’derseniz Fethiye’li, ya da Yörük, ‘’Te be geldıııımmmm’’ dediğinizde Maacır oluyorsunuz. Asla kıro olmuyorsunuz (!)
--------------------------------------------------------------------------------------------
Şimdi ana hikayeye geçiyorum.
Bu gün bir iş için Fethiye merkeze inmem gerekiyordu ikamet ettiğim Çamköy mıntıkasından. Yaz tatili boyunca minibüse bindiğim noktadan Çalıca denen yere kadar çoğunlukla vasıtada sadece ben olurdum. O bakımdan da okulların açılmış olduğunu ve öğrencilerin minibüsü dolduracaklarını hiç hesap etmemiştim.
Az sonra minibüs silme komple öğrenci dolu olduğu halde önümde durdu. Binmek mecburiyetindeydim ve bindim. Öğrencilerin tamamı Lise ( Hangi lise bilmiyorum ) öğrencileriydi.
Gözlerinin içine bakıyorum acaba bin bir zorlukla minibüse binen bu yaşlı ve sakat amcalarına bir yer veren olacak mı diye.
Tam önünde durduğum koltukta oturan iki öğrenciden biri klasik numaraya yatmış: Uyuyor. Ötekinin numarası da klasik oldu artık, o da cep telefonunun kulaklığından müzik dinliyor başını öne eğmiş vaziyette.
Yalnız bir şey daha var: Öğrencilerin tamamı feci şekilde yorgun(!) Öyle anlaşılıyor ki Öğretmen arkadaşlar Tarih dersinde bunlara İstanbul’u feth ettirdi, Fizik dersinde hamam sokup suyun kaldırma kuvvetini buldurttu, Kimya dersinde atomu parçaladılar, Coğrafya dersinde Everest tepesine tırmandılar. Matematik dersinde karenin kökünü çıkarayım derken anaları ağladı yavrucakların.
Gençliğe hitabede Atatürk’ün çizdiği o meşhur harap ve bîtap durumdan daha da harap ve bîtap zavallılar. İnanın Sümerler zigguratları , Firavun Tutankamon’un köleleri piramiti,Hz. Süleyman Mescid-i Aksayı, Antemios ve İzidoros usta Ayasofyayı, Sinan Selimiyeyi, Çiniler Çin Seddini yaparken o kadar yorulmamışlardır. Hatta ve hatta çölün ortasında kutup ayısı gören bahtsız bedevi bile namusunu kurtarmak için koşarken bizim Fethiyeli lise öğrencileri kadar yorulmamıştır. O derece yorgunlar yani.Düşmemek için iki elimle birden koltukların yanındaki demirlere tutunmak mecburiyetinde olmasam zavallıcıklardan hiç olmazsa birinin iki yana açtığı bacaklarını alıp kafama koyacağım ki beynine kan gitsin biraz.
Derken içlerinden biri ağzındaki kocaman sakızı patlattı paaattt diye. Yanındaki hemen yapıştırdı: ‘’ Yuhhhh, mına godumun kırosu’’
Sakızı patlatan mıydı kıro, yoksa ona tepki gösteren miydi çözemedim ama o anda aklıma bir başka kıro(!) geldi.
*
( Bu anıyı ilk kez burada anlatıyorum. En yakınlarım bile ilk kez duymuş, daha doğrusu okumuş olacak- eğer okurlarsa-)
Bahsedeceğim kıro(!) Batman’da ilk göreve başladığımda bir kaç ay ( Lojmana taşınana kadar ) evinde oturduğumuz ev sahibim Kürt Hacı Amcaydı. Asıl adı neydi bilmiyorum. Merak edip de sormamıştım. İki, karısı vardı, ikisi de ona Hacı diyordu. Hatta on bir evladından en büyüğü olan Mahfuz bile zaman zaman ‘’Baba’’ yerine ‘’Hacı’’ derdi ona.
Hacı Amca o zamanki Batmanda (1983-1989 arası) tek olan Sigorta Hastanesinde sağlık memuru olarak çalışırdı.
Onun Sağlık memuru olması da ilginçtir. Bir gün kendi anlatmıştı.
Askere gittiğinde bile tek kelime Türkçe bilmezmiş Hacı Amca. Daha asker olup askeri elbiseleri giyer giymez bunları içtimaya dizmiş komutanlar ve bir rütbeli başlamış sormaya ‘’ İçinizde inşaat işinden anlayan var mı? Berber olan var mı? Aşçılıktan anlayan var mı? Marangoz olan var mı? Vs…’’ Her meslekten birer ikişer gönüllü çıkmış. Derken komutan sormuş ‘’ İçinizde iğne, pansuman, yara tedavisi, ilk yardımdan anlayan var mı? O ona, bu buna bakmış hiç kimse bir adım öne çıkmıyor. Komutan kızmış: ‘’ Bu kadar insan içinde yok mu lannnn?’’ Yeni ve tıfıl askerler korkmuşlar komutanın gürlemesinden. İzmir’li bir fırlama Hacı amcaya ‘’ Lan kıro öne çıksana. Nöbetten, içtimadan yırtarsın’’ Demiş. Hacı Amca tabii ki gülümseyerek yüzüne bakan bu fırlamanın ne dediğini anlamamış. İzmirli de Hacı Amcanın hiç Türkçe bilmediğini anlayınca ‘’Şu kıroya bir oyun edeyim ‘’ diye düşünmüş ve Hacı Amcayı itmiş arkadan.
Hacı Amca bir adım önde…
Komutan sormuş:
-Sen anlar mısın bu işlerden?
Hacı amca tek kelime Türkçe bilmiyor. Karşısındaki rütbeli bir şeyler diyor ama ne diyor kim bilir?
Komutan ikinci defa sorunca Hacı amca ‘’ ne derse desin kafamı sallayayım bari’’ diye düşünmüş içinden ve ‘’ Evet’’ manasında kafasını sallamış
Daha sonrasında aylarca dayak yiyerek hem iğne, pansuman, yaralara dikiş vs. işlerini hem de Türkçeyi öğrenmiş.( Türkçe öğrendikten sonra, ancak anlayabilmiş İzmirlinin oyununu ama sonuçta kendisi için faydalı olduğu için İzmirliyle iyi dost olmuşlar.)
Sonrasında kurslar filan derken benim zamanımda ameliyatlara giriyordu doktorlarla birlikte.
İşte bu Hacı Amca’nın evinde otururken bir gün derslerim bittikten sonra o zamanki Batman Akşam Lisesi Müdürü olan hemşerim arkadaşımın yanına gittim.Sohbet sohbeti açtı, bayağı oturdum. Gece saat on – on bir gibi eve geldim. Eşim şiddetle çıkıştı ‘’ Nerede kaldın yahu?’’ diye. ‘’ Kırk yılın başında bir hemşerime takıldım. Ne oldu, kıyamet mi koptu?’’ dedim.
Evet kıyamet kopmuştu. İlk çocuğum Sinan’ın ateşi çıkmış, havale geçirmiş, annesi telaşla ‘’ Ne de olsa sağlıkçıdır’’ diye Hacı Amcaya koşmuş, o da ateşi düşürmek için çocuğa bir penisilin iğnesi yapmıştı. Ben baktığımda çocuk mışıl mışıl uyuyordu.
‘’Bunun neresi kıyamet? ‘’ Diyeceksiniz.
Kıyamet bir hafta sonra koptu zaten… Küçük kıyamet…
O gece gayet sakin ve ateşi düşmüş olarak uyuyan oğlum Sinan ( Henüz dokuz aylık bebekti) Bir hafta sonra tüm vücudu gazlı gangren olarak öldü.
Bu arada biz evden lojmana taşındık. Hacı amca elimize ayağımıza yapıştı. ‘’ Çocuk öldü, buna da sebep ben oldum diye mi taşınıyorsunuz?’’ diye. ‘’ Yok Hacı amca. Sen kötü niyetle vursaydın o iğneyi zaten seninle bir kan davası başlatırdım. Alakası yok. Devlet bedava lojman verdi. ‘’ Dedim. ‘’ Devlet bedava verdiyse ben de bedava veriyorum. Buyur otur. Ev senin:’’ demez mi? ‘’ Yahu Hacı amca ben evden ve sizden rahatsız olduğum için taşınmıyorum. Lojman okulun burnunun dibinde, zil çaldığında evden çıkmaya hazırlansam öğretmen zili çalana kadar rahat rahat yetişeceğim okula . O yüzden taşınıyorum’’ deyince razı oldu taşınmama.
Lojmana taşındıktan sonra bir kez daha taziyeye geldi benim kıro(!) Hacı Amcam ve bana taziye dileklerini ilettikten sonra ne dedi biliyor musunuz?
‘’ Hoca…Senin evladının ölümüne – istemeden de olsa- ben sebep oldum. Şimdi benim evlatlarımdan istediğini al. Senin kulun köpeğindir’’
O sırada şimdiki büyük kangalıma hamile olan eşimin şişkin karnına bakarak gülümsedim.
-Sağ ol Hacı Amca…Benimki yola çıktı geliyor. Seninkini de Allah sana bağışlasın.
Şimdi tekrar soralım:
Fethiye’de minibüste sakız patlatan mı?
O sakızı patlatana ‘’ Yuuuhhh mına godumun kırosu’’ diyen mi?
Yaşlı, sakat ve hamile hiç bir insana yer vermeyen gençler mi?
Onları yetiştiren biz ( Ben de dahil ) öğretmenler mi?
Onların anne babaları mı?
Yoksa neredeyse hiçbir esaslı mektep medrese görmediği halde bir evladını, bir başka babanın acısını dindirmek için kurban edebilecek kadar vicdan sahibi olan Hacı Amca mı daha kıro?
Bence Hacı Amca daha kıro. Gerçek kıro..Çünkü Kıro onun dilinde delikanlı demek ve o sapına kadar delikanlı…
Fethiye’nin henüz kıro(delikanlı) olma şerefine erememiş kırolarından( delikanlılarından) bin kat daha kıro…( Delikanlı )
Batmandayken zaman zaman - Karslı olmam sebebiyle- ‘’ Sen de bizdensin Hoca’’ diye bana takılan Hacı Amcaya ‘’ Hayır Hacı Amca ben Türk’üm ‘’ derdim ve ilave ederdim. ‘’ Biliyor musun? Her şey aklıma gelirdi de bir gün bir Kürt’ün evinde kiracı olacağım hiç aklıma gelmezdi’’ O da gülerdi. ‘’ Oysa ben bu evi pek çok Türk’e kiraya verdim. Sen ilk değilsin.’’
Kader işte…İstanbul’da oturduğumuz ev de bir Kürt’ün evidir. Zaman zaman kirayı ödemekte geç kalırız. Hiç bir gün kapımıza gelmemiştir ‘’ Hocam kira ne oldu? ‘’ diye. Oysa Yine İstanbul’da, İzmit’te, Sandıklı’da ( Özellikle de Sandıklı’da) kira bir gün geciksin hemen kapımıza gelirdi kıro olmayan (!) ev sahipleri.
İstanbuldaki ev sahibim sadece bir kez paraya biraz sıkışmıştı o sebeple geldi kapıma. Kirası on gün gecikmişti. Geldi ve aynen şunları söyledi başı öne eğik olarak ‘’ Hocam, ben böyle bir terbiyesizlik yapacak adam değilim ama gerçekten paraya çok sıkıştım…’’ O gün benim de param yoktu. Daha doğrusu onun kirasını ödeyecek kadar param yoktu. Kira 500 liraydı. Bende ise 300 Tl vardı. Aslında çocuklara Türk olan işverenleri vaktinde verseydi maaşlarını böyle bir sorun yaşanmayacaktı. ‘’ Bende 300 Tl var. İstersen bölüşelim, kalanı çocuklar maaş alınca vereyim’’ dedim , kesinlikle reddetti. Gitti borç aldı bir başkasından…O da bir başka kıro(!) işte…
Neyse …Ben Batmanlı Hacı Amca için bir dua ederek Noktalayayım.
Hacı Amca…Öldüysen Allah rahmet eylesin, hayattaysan Rabbim sana sağlıklı ve uzun ömürler versin.