7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
974
Okunma

Sigara tiryakiliğim yoktur. İçki de öyle ara sıra. Kahveyi de hiç sevmem.Ama son aylarda bende öyle bir tiryakilik başladı ki, dostlar başına.
SADİ HARDALOĞULLARINI OKUMAK…
Neredeyse her gün yazılar yazıyor. O kadar konuyu, o kadar vakti nereden bulur?Hayret!
Hele mizah yazılarının tadı bir başka oluyor.
Bir düşünce günlerdir beynimi kemiriyordu. Acaba bu Sadi Hardaloğullarının Dünyanın
tanıdığı Ediz Necisin le bir yakınlığı varmı?
Sonunda kararımı verdim. Bana neye mal olursa olsun, araştırıp bulacağım.
İlk durağım İSTANBUL. Ediz Necisin nin oğlu Ahmet Necisin i babasının bıraktığı parkta çocuklarla –Yağ satarım, bal satarım, babam öldü ben satarım- oynarken buldum.
Elimdeki ses cihazını görünce heyecanlandı.
"Ben seni tanıyorum ama…"
"Ben Uygur Dindarım "
"Evett… Boyun biraz kısalmış. Sarışındın, kumrallaşmışsın. Saçların vardı onlarda dökülmüş. Ama benim gözümden kaçmaz. Sen gerçek Uygur Dindarsın. Yine neyin peşindesin?”
"Babanız Ediz Necisin le ilgili…"
Sözümü kesti. Gergiden boşalan daktilonun cer şeridi gibiydi.Başladı anlatmaya ;
“Ah babam ahh. Onunla ilgili o kadar çok bilinmeyen var ki. Mesela; 1953 te yayınladığı GERİDE KALANLAR öykü kitabının bir AVM de ki imza gününde, genç bayan bir öğretmenle tanışıyor. Aralarında elektrik alış verişi olmuş. Babam da imzaladığı kitabına cep telefonunun numarasını ve internet adresini yazmış.
Cepten görüşmeler, internet ten mesajlaşmalar derken zamanla yürekleri de, bedenleri de birleşmiş”
Dayanamadım, sözünü kestim.
"l953 te cep telefonu, internet..?"
"Evet, o yıllarda babam her ikisini de kullanıyordu. Hükumetler babamdan çok korkar, olur olmaz nedenlerle onu hapse atarlardı. Hele Aralık aylarının 17 nci ve 25 nci günlerinde sivil darbe yapar korkusuyla onu mutlaka gözaltına alırlardı."
Devam etti ;
"Babam kendisinden uzaklaşır korkusuyla, sevdiğine evli olduğunu söylememiş. Ama öğretmen sevgilisi BİR DOSTTAN gelen mektupla gerçeği öğreniyor. Dünyası yıkılıyor." Babama;
"-Bundan sonra beni göremeyeceksin. Doğacak yavrumuzdan da seni mahrum bırakacağım.-" diye mesaj atıyor. Birde türkü yüklüyor. KARSA GİDERİM KARSA….
Yüreğine gömüyor aşkını. Günlerce ağlıyor
- AĞLAMA BENİM BABAM, AĞLAMA NAÇAR BABAM.-
"Oğlum senin bir kardeşin daha olabilir, ara bul istersen" demişti birkaç kez. Ama ben vasiyeti gereği, onun bıraktığı parktaki çocuklarla ilgileniyordum. Olup olmadığı şüpheli kardeşimi nereden bulacaktım?”
Öğreneceğimi öğrenmiş, ipin ucunu da yakalamıştım. Bütün sır KARSA GİDERİM KARSA… türküsünde gizliydi. Bana yol görünmüştü. Soğuk, kar, kış demeyecek yine yollara düşecektim.
Geldim Karsa.
Bingöl’de , Yozgat’ta Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış yeğenimin de yardımlarıyla, arşivlere girdim. O yıllarda İstanbul dan Karsa tayin olmuş bir bayan öğretmenin adresine ulaştım.
Adresteki ev yıkılmış, ev sahibi kadına üç daire bir dükkan verilerek apartman yapılmış. Şanslıydım. Kadın yaşıyordu. Üstelik alzaymır da değildi.
Bildiği her şeyi bana bir bir anlattı;
"Benim kiracımdı. Güzel ve hanım bir kızdı. Hamileydi. 25 Şubat 1954 günü doğum yaptı. Geldi elimi öptü. İki aylık kira borcu vardı. Benden İBAN numaramı aldı. Borcunu da hesabıma aktardı. Sonra ondan haber alınamadı. İmi timi bilinmez oldu. Çocuğunu da cami avlusuna bırakmış. Hardaloğullarından Hadi usta bulmuş. Belki kızdır diye almış. Kundağı açıp bakıyorlar ki. Buda erkek. – Olsun bu bize Allah’ın hediyesidir- dediler. Nüfuslarına aldılar. Adını da Sadi koydular.
" Onlar neredeler şimdi?"
"Allahın rahmetine kavuştular. Hadi Usta da, eşi Melek Sultan da dünya tatlısı insanlardı. Yattığı yerler nur olsun”
"Sonra…?"
"Sadiyi büyüttüler. Okuttular. Öğretmen yaptılar. O küçüklüğünden beri şen, şakacı biriydi. Mahallemizin gülüydü. Emekli olmuş İstanbul da yaşıyormuş diyorlar"
Gerçekler ortaya çıkmış yılların düğümünü çözmüştüm.
Teşekkür ettim. Elini öptüm ayrılıyordum ki;
"Benim gözüm seni bir yerden ısırıyor. Dur sen söyleme ben bulacağım. Tamam hatırladım. Sen -Tayyar TELİFOĞLU- değil misin?"
Aslında ben,
SADRETTİN YEKSOY…dum.