6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1850
Okunma

ETRAK-I BÎ İDRAK , %80 İ APTAL OLAN TÜRK MİLLETİ VE STOCKHOLM SENDROMU başlığı altında döt bölüm halinde yazdığım bu yazı dizisine bu gün nokta koyuyorum.
Bu günkü bölümde bir önceki blümde bahsettiğim ‘’ Ya her şey bir takiyye ise? Ya da takiyye olarak olarak başlamış ama zamanla gerçek bir inanç ve sevgiye dönüşmüşse? ( Yani tam anlamıyla bir Stockholm Sendromu ise ) İşte bunu da bize yine bir Alevi önderi anlatacak.’’ Konusuna girmeyeceğim. Vaz geçtim yani. Neden mi vaz geçtim: Bunu Atatürkle ilgili bir anı aktararak ifade edersem sanırım sebep anlaşılacaktır.
Salih Bozok anlatıyor: Birgün, Çankaya civarında bir köylü evine gitmiştik. Girdiğimiz kulubede, ihtiyar bir köylü ile karısı oturuyordu. Bize ikram ettikleri kahveleri içerken Atatürk, köylü ile konuşmamı söyledi. Ben bu emre itaat için ak sakallı köylüye ilk aklıma gelen sulai sordum: "Sen Gazi’yi tanır mısın baba?" İhtiyar beni, saçma bir sual görmüşüm gibi alaycı bir şekilde süzdü: "Gazi’yi tanımayan var mı ki?" dedi ve ilave etti: "Ben görmedim ama, her hafta Hacı Bayram Veli Camii’nde Cuma Namazı kılarmış. Ta göbeğine kadar sakalları varmış. Melek gibi nur yüzlü, Peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış!..." Gülmemi güç tutarak, Atatürk’ün sakalsız ve genç yüzüne baktım. O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız zaman da güldü ve: "Varsın, o da öyle bilsin. Hakikati öğrenmek belki biçarenin hayalini yıkar, onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürtüp de sevgisini kaybetmekte ne mana var?..."
( Niyazi Ahmet Banoğlu )
Evet…’’ Dersim’in öcünü ‘’ Alacağız demelerine rağmen hatta bu öcü CHP den alacaklarını söylemelerine rağmen bazı vatandaşlarımızın hayalindeki şirin sakallıyı öldürmenin hiç kimseye bir faydası yok. Amacımız da zaten o şirin sakallıyı öldürmek değildi ama öyle anlaşılıyor ki ne kadar aksini söylesek de bunu anlatmak çok zor. O bakımdan bu yazı burada sona eriyor.
Bir gün olur da Dersim’in öcü alınırsa o zaman hep birlikte göreceğiz zaten kimden alındığını, niçin alındığını, tüm gerekçelerini ve tabii ki doğacak sonucu.
Yakın tarihimizin en önemli olaylarının başında gelmesine rağmen 1938 den bu güne tam 76 yıldır bırakın liselerdeki tarih derslerini, Tarih yüksek öğrenimi gördüğünüz fakültelerde bile adı anılmayan Dersim bırakın bir yetmiş altı sene daha müfredat ve eğitim programlarının bir parçası olmasın.
Şu yukarıdaki hadiseyi birileri yapmış işte…Dersim’de yapmış hem de…
Aynen bir çocuk oyununda olduğu gibi: ‘’Bu bir kuş tutmuş, bu kesmiş, bu pişirmiş, bu yemiş, bu da hani bana hani bana demiş ‘’ Oturmuş kuşu kimi tuttuğunu ya da kimin yediğini tartışıyoruz.