9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1489
Okunma

3.BÖLÜM : Karışık bir Durum.
Bu bölüme geçmeden önce hemen peşin peşin iki hususu belirteyim:
1- Bu yazı dizisini kesinlikle Atatürk’ün Dersim’de bir katliam yaptığını vurgulamak için hazırlamış değilim. Bana göre Dersim’de devlete karşı bir başkaldırı olmuştur ve Atatürk de devlete karşı kalkan başı bir şekiide almıştır. Yapılması gereken odur ve gereği yapılmıştır. Lakin bu gereğini yerine getirme olayı sırasında kurunun yanında yaş da yanmıştır ki bu durum isyanların da ihtilallerin de, devrimlerin de doğasında olan bir şeydir ve maalesef kaçınılmazdır.
Benim dile getirmeye çalıştığım bazı Alevilerin ‘’ Hem Dersimin öcünü alacağız’’ demesi, hem de alınacak bu öçe Atatürk’ü kesinlikle karıştırmamalarıdır. Eğer Dersim dolayısıyla bir öç alınacaksa ve de bu öç CHP den alınacaksa A) Niçin alevlerin tamamına yakını CHP lidir? B) Dersimin öcü kimden alınacaktır ? C) Dersim eğer bir katliamsa bundan hangi mantıkla Atatürk’ü soyutluyorsunuz?
Hem Dersimin öcünü alacağız deyip hem de Atatürksever olmak bana pkk lı olup da Osman Pamukoğlu Paşayı sevmekten, onu bir kurtarıcı olarak görmekten farklı gelmiyor.
‘’Dersim olayları dediğimiz olayların katliam boyutunu alması Celal Bayar’ın başbakanlığı döneminde olmuştur dolayısıyla katliamın sorumluluğu da ona aittir çünkü hükümet olarak Atatürk’e hiç bilgi verilmemiştir, Atatürk de zaten son derece hastaydı ve işin bu katliam boyutundan hiçbir şekilde haberi olmadı’’ şeklindeki itirazlar da maalesef gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü : Atatürk 12 Kasım 1937 de başlattığı doğu gezisinde 13 Kasımda ilkin Sivas’a gelir. 14 Kasımda Malatya’dadır, Malatya’dan saat 14.00 da ayrılır ve ve yine aynı gün Elazığ’a yarım saat yakın Yolaçtı Köyüne varır. Orada büyük bir törenle karşılanır ama Elazığda durmaz direkt Diyarbakır’a geçer.Diyarbakır’a 15 Kasım Akşamında varmıştır. Burada iki gün kaldıktan sonra ise 17 Kasım’da Elazığ’a gelmiştir. Yani Seyid Rıza’nın asılmasından iki gün sonra.Gazetelerin ( Zamanın Tan Gazetesi ) Yazdığı budur. Hatta 15 Kasımda Treni bir kör makasa çektirdiği ve Seyit Rıza ile idamından önce görüştüğü ama onu ikna edemediği iddiaları da vardır. (Hatta ‘’ Ben sizin hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu. Ama sizin karşınızda eğilmedim, bu da size dert olsun ‘’ sözünü bu görüşmeden sonra söylediği iddia edilir. ) ama iddialar üzerine tarih yazılamayacağı için bu iddialar üzerinde durmasak da Seyid Rıza’nın asıldığı gün Atatürk’ün olaylardan haberdar olmadığını, -Hasta olsa bile- bir takım şeylerin ondan habersiz yapıldığını hiç kimse söyleyemez. Hale hele de ‘’Atatürk kendisini bile bilemeyecek derecede rahatsızdı’’ denilemez. Tam tersine Atatürk Seyid Rıza’nın asıldığı gün Elazığdadır ( Yani onun asıldığı yerde) Ya da Elazığı pas geçerek Diyarbakır’a gitmiş, orada kalmış, Seyid Rızanın idamından iki gün sonra Elazığa gelmiştir. Bu nasıl bir hastalık ben anlayamadım. Anlayabilen beri gelsin. Evet…Seyid Rıza asıldığında en azından çok çok hasta değildir. Sonrasında, yani Celal Bayar’ın çok daha sert tedbirlerle, devam eden bu isyanı tamamen bastırdığı o bir kaç içinde evet hastadır ve Celal Bayar onu üzüp hastalığının daha da ilerlemesine vesile olmamak gibi bir sebebi ileri sürerek ( ya da bahane ederek) Atatürk’e pek de bilgi vermemiştir. Hal böyle olunca da ‘’İnönü’nün başbakanlığı döneminde sadece isyan eden asiler öldürüldü, diğer halkın burnu bile kanamadı, oysa Celal bayar döneminde asi ya da masum farketmesizin yediden yetmişe herkes katledilidi.’’ Olmuştur. Yalnız hiç kimsenin aklına İnönü’nün niçin başbakanlıktan alınarak yerine çok daha sert biri olan Celal Bayar’ın getirildiğini sormak gelmemiştir. Çünkü “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.” [ Milliyet Gazetesi 31 ağustos 1930 ] ‘’ Düşüncesinde olmasında rağmen İsmet İnönü yeterince sert bulunmamıştır. Peki onu yeterince sert bulmayan kimdir? ( Seyid Rıza ve diğer isyancılar yakalandığı halde ) Üstelik de İsmet İnönü 17 Eylül 1937 de TBMM de özet olarak Dersim meselesinin hallolduğunu açıklamasına rağmen… ( Ki doğrudur ) Evet…Dersim meselesi halledildiği halde Celal Bayar’a ‘’ Dersimi temizleyebilir misin?’’ sorusu niçin sorulmuştur daha Seyid Rıza bile asılmadan önce?
Diyelim ki evet sadece Celal Bayar’ın döneminde katliam yapıldı ve onun başbakanlığı döneminde yapılan bu katliamlardan da Atatürk - çak hasta olduğu için - haberdar değildi…Eyvalla…Gerçekten de asıl büyük kıyım Celal Bayar döneminde olmuştur. Bu durumda İsmet İnönü döneminde yakalanan Seyid Rıza için niçin yas tutulmaktadır? Seyid Rıza’nın heykeli dikilmeye çalışılmaktadır. Onun son sözleri olan ‘’ Evlad-ı Kerbelayız, Günahsızız, Ayıptır, Zulümdür ‘’ Sözleri bir amentü gibi ezberletilmekte ve ‘’Dersim’in öcü ‘’ Derken simge- sembol hep Seyid Rıza olmaktadır? Seyid Rıza masum idiyse( Ki bana göre asla değildi ) Atatürk neden Cumhurbaşkanı olarak yetkisini kullanıp onun idamını önlemedi? Masum bir insanın ölümüne göz yumdu? Yok Seyid Rıza masum değil idiyse neden Dersimde katledilenler denince ilk akla gelen isim o olmaktadır?
Celal bayar döneminde yapılanlara da Seyid Rıza ve yoldaşlarının idamlarına da katliam diyenlerin bundan mantıken Atatürk’ü soyutlamaları mümkün değildir. Ama soyutlarlar.
Aslında bu konu o kadar girift bir konudur ki…
Neyse…Ana konuya dönüyorum.
Evet…Bir önceki bölümü bir soru ile bitirmiştik.
Ya Atatürk’ün Mehdi olduğuna inanılıyorsa? Hatta Hz. Ali’nin reankarnasyon yoluyla Atatürk olarak zuhur ettiğine inanlıyorsa?
Bu iddiaları bir Sünni dile getirse bırakın bir Aleviyi, Sünni olan ben bile ‘’ Hastir lan ‘’ der geçerim. Ya da bu iddia sadece bir kişiye ait olsa yine ‘’ Hastir dangalak ‘’ dersiniz lakin Bu iddiayı dillendiren Alevi toplumunun önde gelen şahsiyetleri ise? İşte o zaman kafanız allak bullak olmaz mı? Benim oldu.İşte o yüzdendir ki böyle çetrefilli bir konuya daldım. Belki işin aslını-faslını anlatan birileri çıkar. Hoş yazılanlara çizilenlere bakılırsa aslı da faslı da ortada ya yine de başka ağızlardan başka yorumlar dinlemek isterdim.
Evet…Şimdi gelelim kimler ne demiş Atatürk’ün mehdiliği, hatta daha da fazlası için:
Erikli Baba Kültür Derneği Dernek Başkanı Avukat Metin Tarhan:
Hemen hemen her Alevinin evinde Atatürk’ün resmi vardır. Çok önemsenir, kutsaldır. Hz. Ali, Hacı Bektaş gibi önderlerle de özdeşleştirilebilecek kadar önemseniyor. Onlardan daha aşağı ve sonrası değil, onlar kadar önemli diye düşünülüyor.”
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ali Balkız Alevi- Bektaşi federasyonu başkanı-
Aleviler Mustafa Kemal Atatürk’ü büyük kurtarıcı olarak görürler. Alevilik inancında reenkarnasyon vardır. İnsan ölmez, başka bir canlının görünümünde yeniden dünyaya gelir. Aleviler, ’Hazreti Ali, Mustafa Kemal Atatürk olarak zuhur etti, geldi’ diye inanırlar.
Bilindiği gibi memleketim olan Kars’ta her sene 15-Haziran-15 Temmuz tarihlerinde Damal Dağında Atatürk’ün silueti gölge olarak belirir. 2003 yılında da bu gölge belirmiş ve o silueti görmek için mevkiye gelen CHP nin alevi milletvekili Ensar Öğüt O siluetin üzerinde çobanların koyun otlattığını görünce. "Bu dağda hayvan otlatmak terbiyesizlik, izin verilmesi de ihanet’’ şeklinde bir açıklama yapmıştır. 2004 şenliklerinde ise siluetin "bir lütuf" olduğunu beyan etmiş ve bulutlu hava nedeniyle görünmemesinden duyduğu üzüntüyü ifade etmiştir.
Bizim bazı sünni vatandaşların domatesten balığa kadar her canlı ve cansız varlıkta Allah yazısını görmesi ve ‘’ Yaratanım adını dağa taşa yazıyor..İşte Allah’ın varlığına kanıt ‘’ demesi gibi bir şey bu da…
Atatürk’ün gizli vasiyeti konusuna kafayı takmış biri ( Kimdir necidir anlayamadım ama Tv programlarına bile çıkmış..Alevi mi Sünni mi bilmiyorum ) Meriç Tumluer de bakın ne demiş:
Mustafa Kemal Atatürk Yüce Allah tarafından Türk İslam âlemine gönderilmiş vazifeli manevi bir memurdur ve soy itibariyle de kendisi Hz. Ali (ra) efendimizin evladı olan cennetlik gençlerin efendisi Kerbela şehidi Hz.Hüseyin (ra) efendimizin soyundan olup Ehli Beyttir, Evlad-ı Resul’den Seyyiddir. Bunun da Genelkurmay Başkanlığı ATASE Dairesi Başkanlığı’ndaki gizli kayıtlarda, arşivlerinde, kozmik odada Şeceresi vardır
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ve bir de kadın evliya ile bu günkü yazımızı noktalayalım.
Alevi dünyasının yaşıyan tek kadın Pîri Zöhre Ana…
Gazeteci İsmet Solak’ ın yazdığı, Zöhre Ana’ yı bir gazeteci gözüyle tanıtan ve anlatan ilk kitabı Cemden Gelen Nefesler’ de…
İsmet Solak Zöhre Ana’ ya ‘Atatürk nasıl geldi’ diye sorar:
Zöhre Ana: Ben Atatürk’ e Cumhuriyeti kuran Atamız olarak saygı duyardım. Oysa Atatürk’ ün gerçek sıfatı evliya. Bana kendi geldi, kendini kendi dilinden öğretti. Hacı Bektaş’ ta yatan Hacı Bektaş-ı Veli olarak bilinen üç zattan biri, büyük kardeşlerden biri olduğunu ve isminin birinci yaşamında Hacı, bu yaşantısında da Mustafa Kemal olarak geldiğini söyledi.
Zöhre Ana Atatürk’ ün verdiği dörtlükleri de şöyle sıraladı:
Muhammedim, birim diline verdim
Üçüncü ziyaretim ben sana geldim
Aliyel Murtaza’ ya selavat verdim
Fatıma Zöhre’ yi tenime giydim
Muhammed babası Adilen kızı
Zöhrem şan yaptırın dilinde bizi
Kötü laf sahibinin kendine sözü
Taşlayan gelemez karadır yüzü
Bile bile mahsus atarlar taşı
Yalandan uydurur ağrıyor başı
Zehirdir evinde ekmeği aşı
Özünden çağlamayan döker mi yaşı
Şahımerdan Ali kırmızı tacı
Atatürk bilirler beni, adım da Hacı
Evliyalar başı kestim hocalar hacı
Muhammed Mustafa söyler dertlerim acı
Yusuf dedem benim ocağım belli
Doğdum Horasan’ da Selanik yeri
Gavurlar korkuttu fakiri köylü
Atatürk’ ü zannediyorlar ölmüştür ölü
Çok şükür Allah’a, Pîre kavuştum
Gözüne göründüm Zöhrem savuştum
Çanakkale Boğazı’nda savaştım
Ata olup Türkiye’ yi dolaştım
Beş gün nöbet tutacağım yanında
Bülbülüm ötersin benim dalımda
Dondurdu cesatımı İsmet yanımda
Siroz derler hastalığım karnımda
İkinci sefere kardaşım Bektaş
Kahraman Atayım gözleri ataş
Üseyin soyundan geldim Ali Rıza yavaş
Bedriye Anam da Zübeyde savaş
İkinci sefere Bektaş’dır gelen
Atatürk donunda doğup da ölen
Yaparlar Zöhreme yerimde tören
Analık büstünü sonunda gören
Atatürk büyüktür ruhu Ali’ dir
İkinci kardaşım Bektaş-ı Veli’ dir
Anıtkabir yerim kim der ölüdür
Ali Rıza, Zübeyde nişan gülümdür
Hem Ali’ dir, Hem Veli’ dir
Nöbetim tutarım Atatürk gelir
Cangözü açılmış pirini görür
Vadesi yetenler gün gelir ölür
İsmet Solak devam ediyor…
“Zöhre Ana dünyanın kuruluşundan itibaren bütün ermişlerin, dervişlerin, evliyaların soy köklerinin kendisine öğretildiğini de söylüyor. Öylesine çok evliya ismi sayıyor ki bunların annesini, babasını, ve kardeşlerini anlatmak kitaplara sığmaz. Hangisi bizim öğrendiklerimize benziyor, hangisi Anadolu Evliyalarını anlatan bundan öncekilerle çakışıyor veya çelişiyor, bunu anlatacak ne bilgimiz yeterli ne ilmimiz”
Cemden Gelen Nefesler syf-90-91-92-93
Evet…Bu günlük bu kadar…Bir sonraki bölümde öyle bir şiir var ki….( Hem şiir hem de açıklaması çok uzun olduğu için bu günkü yazıma alamadım. )