8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1281
Okunma

‘’Sami Hoca sapıttı galiba’’ diye düşünüyorsunuzdur belki de. Yok yok sapıtmadım. Bu İbrahim, Musa ve Muhammet benim öğrencilerim olan İbrahim, Musa ve Muhammet’tir.
İyi de öyle bile olsa bir öğretmen öğrencilerinin duasının kabul edilmemesi için dua eder mi hiç?
N.Ş.A da etmez…
N.Ş.A Lise yıllamızda Kimya derslerinden kalan bir espridir. ‘’N.Ş.A da iki Mol Hidrojen ile bir mol oksijen dest-i izdivaç eylerlerse ne olur?’’ gibi sorular sorarlardı Kimya Öğretmenlerimiz. Yani normal şartlar altında iki molekül hidrojen ile bir molekül oksijen birleşirşe ne olur? Ne olacak efendim bildiğiniz su olur.
Evet N.Ş.A da bir öğretmen öğrencilerinin duasının kabul edilmemesi için dua etmez. Peki şartlar normal değilse?
İsterseniz benim bu yazıyı kaleme almamın sebebiyle, yani yazının yazılmasına ilham kaynağı olan olayla başlayayım.
Edebiyat Defteri sitesinde bir şiir yayınladım. Bana göre çok çok güzel bir şiirdi. Lakin bir arkadaş - sebebini hiç belirtmeden, herhangi bir yorum da yazmadan bu şiire puan olarak 1 vermiş. Hani şimdi bozulmadım desem yalan olur çünkü sitede 320 şiirim var ve içlerinde benim bile 1 değil 0 ı bile çok göreceğim, şiir olsun diye değil de bazı özel sebeplerle yazdıklarım vardır. İşte onlardan birine 1 vermiş olsa eyvallah da buna 1 olunca bozuldum. ‘’Acaba büyük bir üstada mı çattık? Eyvah anasını satayım şimdi işin yoksa her şiirden sonra bir sürü fırça gelir artık’’ diye düşünerek zât-ı muhteremin sayfasına gittim. Baktım benim bırakın lise öğrencilerimi, orta okul öğrencilerim bile hazretin yazdıkları şiirlerin kat kat güzelini bir kompozisyon yazılı sınavında beş dakikada yazar, dersin kalan otuz beş dakikasında da bahçede arkadaşlarıyla top oynar.
Yine N.Ş.A da bu vatandaşa sormam lazım ‘’ Hemşerim sen bu şiirin nesini beğenmedin de 1 verdin ?’’ diye. Bu sefer de yazılı kağıdına itiraz eden öğrenci durumuna düşeceğim. Yani ben öğrenci olacağım zât-ı muhterem öğretmen. Dolayısıyla da N.Ş.A da oldukça asabi bir herif olmama rağmen çatmadım vatandaşa ama bazı arkadaşlarla da bu durumu paylaştım.Arkadaşların bazıları ‘’ Hocam takma kafaya’’ filan gibi şeyler söylediler ama biri öyle bir şey söyledi ki kalbim burum burum buruldu. İki damla göz yaşı göz pınarlarımdan aşağı doğru süzülerek lap-topumun üzerine indi ve devamı geliyor… Ulan o değil de lap-topu kaybedeceğim neredeyse. Kangallara bir laptop aldırana kadar anam ağlamış zaten ikincisini hayatta aldıramam.
Efendim , arkadaşın biri bu zât-ı muhteremin öğrencilik yıllarında öğretmenlerden çok çektiğini, dolayısıyla da şimdi büyüyüp koskoca eşşek kadar biri olduğunda o eski kuyruk sokumu acısından dolayı böyle özellikle öğretmenlerin sayfalarına girip onların şiirlerine hep 1 puan verdiğini söyleyince işin rengi açığa çıktı . Ah benim canım evladım. Nasıl üzülmezsin, nasıl kahrolmazsın. Öğrencilik yıllarında kim bilir nasıl travmalar yaşadı garibim ki bu hallere düştü.
Evet işte böyle bir olay bana bu günkü yazıyı yazdırdı.
Şimdi gelelim İbrahim, Musa ve Muhammet’e
İbrahim ile Musa ilk görev yerimden öğrencilerim, Muhammet ise en son görev yaptığım özel okuldan.
İlk görev yarimde tanıştım İbrahim ile…O lise son sınıfta, ben ise henüz yeni öğretmen olduğum için aramızda öyle çok yaş farkı yok. Dolayısıyla İbrahimle öğretmen-öğrenci değil iki arkadaşız…İyi çocuk, hoş çocuk İbrahim . Mesela ‘’ İbo şimdi Manavgat’tan atla bir minibüse, Alanya’ya git. Orada bir Kızıl Kule var oradan, ya da ‘’ Orası kesmez’’ dersen Alanya Kalesinden at kendini’’ desem ‘’ Hocam baş üstüne de minübüs param yok. Para ver, emrin başüste’’ diyecek kadar gözü kara ve sadık. Lakin bir o kadar da kalın biri. Geliyor bana. Ben çay yapıyorum. Öyle kalkayım servisi ben yapayım olayı yok. Birinci bardağı bitirir bitirmez boş bardağı önüme sürüyor ‘’ Hocam gat bakalım ‘’ Kızıyorum ‘’ Oğlum bak’’ diyorum ama ı-ıh…İbrahim’i değiştirmek mümkün değil.
Bekar adamım. Kırmışım iki tane yumurta yemek yiyorum güya, pat damlıyor İbrahim. Önümdeki ekmeği bölüp yumurtaya yumuluyor. ‘’ İbrahim buyursaydın beraber yeseydik’’ diyorum hani anlar buyur denmeden sofraya oturalamayacağını filan diye ama nerde. ‘’ Hocam bu yağda yumurtayı anam bile senin kadar güzel yapamıyor valla’’ diyor.
Bir özelliği de oldukça patavatsız ve zevksiz oluşu. Bir gün yoldan bir hatun geçiyor. Ben deyim yüz kilo, siz deyin 150…İbrahim resmen kadını yiyecek neredeyse gözleriyle. Yörüğün pekmeze baktığı gibi öylece bakıyor hatuna. ( İbrahim de Yörük zaten ) ‘’ Ulan oğlum ayıp. Kadının içine düşeceksin neredeyse’’ dedim. İbrahim ellerini kadırdı ‘’ Ey Allah’ım benim şu güzel Sami Hocama işte böyle bir karı nasip eyle’’ Diye dua etmez mi? Hemen anında ben de ellerimi kaldırdım ‘’ Allah’ım…Sakın ha? Sen bu patavatsıza aldırma’’ Allah’ıma şükürler olsun ki İbrahim’in duasını kabul etmedi.
Gelelim Musa’nın duasına.
Musa okulun en çalışkan öğrencilerinden biri. Bütün öğretmenlerin gözbebeği adeta. İyi öğrenci, hoş öğrenci de onun da insanı sinir eden bir özelliği var:
O dönemlerde öğrencilere notu 100 puan üzerinden veriyoruz, sonra not defterlerine ve karnelere bu puanları not olarak geçiyoruz. 0-44 Puan 1, 45-54 Puan 2, 55-69 puan 3, 70-84 Puan 4, 85-100 Puan 5.
Yazılıları okuyorum…Sıra Musa’nın yazılısına geliyor , tabii ki notu 5. Okuyorum: Musa 5… Musa soruyor hemen ve işkence başlıyor:
-Hocam kaç puandan 5 ?
-Oğlum fark eder mi 5 işte
-Yok hocam kaçtan beş aldım öğrenmek istiyorum.
Başka öğrenciler kaçtan sıfır aldıklarını merak etmiyor, Musa kaçtan 5 aldığını merak ediyor.
-Tamam Musa teneffüste gel bakayım kaçtan 5 almışsın.
-Yok hocam. Şimdi söyleyin
‘’Ya sabır ‘’ deyip çantadan yazılı kağıtlarını çıkarıyorum. O sınıfın yazılılarını bulduktan sonra Musa’nın kağıdını buluyorum. Bu arada öteki öğrenciler zevkten dört köşe çünkü yazılılardan sonra genelde sözlü sınav yaparım . Sözlü kaynıyor.
Bakıyorum kağıda.
-97 puandan beş almışsın Musa.
-Hocammm. Üç puanı nereden kırdınız görebilir miyim?
Musa Öğretmen kürsüsüne geliyor ve gösteriyorum o 3 puanı nereden kırdığımı. Bu sefer ‘’ O kadarcık şeyden puan kırılır, kırılmaz ‘’ muhabbeti başlıyor ve nihayet tenefüs zili çalıyor ve dahi sınıf sözlü sınavdan yırtmış oluyor ama ben teneffüste hâla Musa’ya o 3 puanı niçin kırdığımı anlatıyor, daha doğrusu anlatamıyor oluyorum.
Bir gün yine böyle ‘’ Neden 100 üzerinden 5 değil de 98 Puan üzerinden 5 olduğunu tartışacak oldu. Sertçe ‘’ Otur yerine. Seninle mi uğraşacağım’’ Deyiverdim. Musa Ellerini açtı ‘’ Ey Allah’ım dileğim o dur ki ben okulu bitirince Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişi olayım da biz öğrencilere böyle çektiren öğretmenlere sorayım o gün niçin öğrencilere böyle çektirdiklerini’’ diye dua etmez mi? E tabi ben de açtım ellerimi. ‘’ Allah’ım sakın ha…Hani yani en fazla İlköğretim müfettişi olsun ama Bakanlık müfettişi asla’’ diye dua ettim. ( İlköğretim müfettişleri liseleri teftişe gelmiyorlardı. )
Allah Musa’nın duasını da kabul etmedi. Musa Okulu bitirdikten sonra Hukuk Fakültesini kazandı ve avukat oldu daha sonra. Lakin avukatlığı da uzun süre yapmadı. En son iki adet mobilya mağasının patronuydu. Şimdillerde sanırım dört- beş olmuştur mağaza sayısı.
Muhammet son görevimin son öğrencilerinden. Onun en önemli özelliği ise yanında B, J ve K harflerini yan yana getirmeyeceksin. Yok hani ben de Beşiktaş taraftarıymdır ama Muhammetinki bambaşka bir şey. O kadar fanatik o kadar fanatik ki bunu kelimelerle izah etmek mümkün değil.
Muhammet benim özel akşam lisesi öğretmenliğinden özel Anadolu lisesi müdürlüğüne terfi ettiğim günlerde Akşam lisesini bitirmişti ve Diplomasını almak için okula gelmişti bir gün. Hoş geldin beş geldin derken Muhammet yanında getirdiği ağırca bir poşete elini daldırırken bir taraftan da bana ‘’ Hocam sana müthiş bir hediyem var. Çok hoşuna gidecek ‘’ diyordu. Poşetten çıkacak şey henüz masama konmadan o bir iki saniye içinde ‘’ Pasta getirdi galiba…Koçum benimmm..Eee bilir hocasının pasta delisi olduğunu ne de olsa ‘’ Diye geçirdim.Çünkü poşettte her ne var idiyse dışarıdan bakıldığında bu bir kutu gibi dörülüyordu. Lakin poşetten ne çıksa iyi? Bir plaka çim…Evet yanlış okumuyorsunuz bir plaka çim…
Efendim biliyorsunuz adına bir türlü karar verilemeyen, bu yüzden de tarihi boyunca Mithat Paşa, İnönü, Dolmabahçe Stadı gibi değişik adlarla anılan stadımız yıkılarak yerine yenisi yapılmaya çalışıldı. İşte bu stadımızın yıkım aşamasında bizim Muhammet sen gir stada, çiminden kale direğine ne varsa sök , hatıra diye al ve bir parça çimi de müdür masasının üstüne öylece koy. Böyle bir fanatik Muhammet işte…
Biz genel olarak Türk takımlarının ( Hangisi olursa olsun ) yabancı takımlarla yapacakları maçlarda Türk takımlarını tutarız ama Muhammet asla… Hatta face booka mesaj yazar ‘’Ben Beşiktaşlıyım ama şimdi Arsenal karşısındaki Fenerbahçeyi tutuyorum demek, ben eskiden erkektim ama şimdi gay oldum demek gibi bir şeydir’’ diye…O denli yani.
Muhammet de dua etmişti geçenlerde ‘’ Allah’ım inşallah Borissia Dortmund GS ye dört tane atar’’ diye. Ben de ‘’ Allah’ım İnşallah GS yener… Allah’ım, Muhammet’in duasını kabul eyleme’’ Diye dua etmiştim. Muhammet’in duası kabul oldu maalsef.
O ilk görev yerimden İbrahim ve Musa’nın duası kabul olmamıştı ya şimdi merak ediyorum: Aynı okuldan öğrencim Ercan ‘’ Ey Allah’ım İnşallah Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanırım ‘’ Diye dua ederken Bu günün Hatay Valisi Ercan Topaca olacağını düşünmüş müydü hiç ? Ya da yine o okulun mezunu olan öğrencim Mehmet ‘’ Allah’ım ! Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanırım inşallah’’ diye dua ederken bir gün o fakültede doçent olacağını ve bu gün MHP nin Antalya milletvekili Mehmet Günal olacağını düşünmüş müdyü? Mutlaka düşünmüşlerdi. Çünkü onların hepsi hedefleri olan çocuklardı.