17
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2611
Okunma

Uzunca bir yazı olacak. Sabrınıza ve hoşgörünüze sığınarak Bismillah diyorum.
------------------------------------------------------------------------------------------
Ben ilk kez Atatürkle ilgili bir şiir olan ’ Saat dokuzu beş geçe / Ata’m Dolmabahçe’de’ şiirini okuduğumda Atatürk fani aleme göçeli henüz yirmi dört yıl olmuştu.Henüz sekiz yaşında filandım. Öğretmenimin ilk kez ağladığına şahit oluyordum 10 Kasım 1962 de. Ama sadece o değil. Bütün diğer öğretmenler ağlıyordu. Dahası öğrenciler de ağlıyordu. O zamanlar ’ hademe ’ dediğimiz temizlik elemanları da ağlıyordu. Etrafıma bir baktım neredeyse benden başka herkes ağlıyordu. Kendimi bir vatan haini gibi hissettim ilk kez. Çok kötü olmuştum...Herkes Atatürk’ün arkasından göz yaşı dökerken ben nasıl ağlamazdım. Bu nasıl bir boktan kalpti ki herkesin ağladığı bir günde hüzünlenmiyor, bu nasıl körolası gözlerdi ki böyle bir yas gününde iki damla olsun yaş dökmüyordu.
Evet..O gün biz aslında Atatürk’ün ölümünün yirmi dördüncü yılında onu anıyorduk sözde lakin iki çok önemli husus kafama çakılmıştır adeta, o günlerden bu güne:
Birincisi hâla yapılan bir yanlıştır. Sunucu vatandaş başlar sunuş konuşmasına. ’Sayın.... falan filan... Bu gün Atatürk’ün Ölümünün bilmem kaçıncı yıl dönümünü kutlamak için burada toplanmış bulunuyoruz.’ Koca koca öğretmenlere ya da üniversite mezunlarına bile öğretemedim ölüm yıl dönümlerinin kutlanamayacağını. Yahu yas günü ilan ettiğiniz bir günü nasıl kutllarsınız Allah aşkına? ( Çok çok eminim ki bu yazıyı okuyanların bazıları kızacalardır bana bu satırlarım için ’ Atamızın ölüm yıldönümlerini de mi kutlamayacağız artık ?’ diyerek ) Kutlamayacağız efendim...Kutlama mutlu olduğumuz, sevinçli olduğumuz günlerde yapılır. Üzüntülü olduğumuz günlerde anma yapılır.
İkinci Husus: Atatürk her ne kadar bir hastalık sebebiyle yatağında ölmüş olsa da onun ölümünde ’ Yeşil yılan ’ denilen bir çeşit yılan türünün oldukça önemli bir rolü olmuş, hatta bu yeşil yılan ( Ki onlara yobaz da deniyormuş ) bir de Kubilay denilen öğretmenin kafasını kesmiş. İşte bu yeşil yılanların, yani yobazların toplandıkları yuvanın adı da şeriatmış. Bunlar beynimize beynimize çakılırdı.
Mesela ilk kez 1962 de yani ilkokul 2. sınıfa giderken duyduğum Attila İlhan’ın ’ Mustafa Kemal’ şiirindeki şu dizeler beynimden hiç çıkmamıştır tam elli iki senedir:
Sen elbette bilirsin Mustafa Kemal
Elsiz ayaksız bir yeşil yılan
Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal
Hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler
Çün buyurdun kesenleri astılar
Sen uyudun asılanlar dirildi
Mustafa’m Mustafa Kemal’im.
Böyle Kubilay’lı, asmalı-kesmeli bir şekilde kutlardık (!) Atatürk’ün ölüm yıl dönümlerini.
O zamanların en gözde trendi ise ’ Atam ! Sen kalk da ben yatam ’ idi.
O çocukluk günlerimde bir gün gözlerim çakmak çakmak öğretmenimin huzuruna çıkıp ’Öğretmenim Atatürk de Gençliğe Hitabesinde şeriat demiş. Bence bu Gençliğe Hitabe yanlış yazılmış. Atatürk hiç şeriatı ister miyidi ?’ Diye sorduğumda öğretmen gülmüş ve ’ O şeriat değil, şerait tir. Şartlar anlamına gelir ’ Demişti.
’ Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere...’
İnanır mısınız o kelimeyi hâla ’ şeriat ’ olarak okuyan bir sürü öğretmen bilirim ben.
Attila İlhan ’ Çün buyurdun asanları kestiler’ Diyerek o altı yılanın ortadan kaldırıldığını yazmış ama ’ Menemene vilmodit uygulayın ’ ( Yerle bir edin ) emrini atlamış nedense ya önemli değil, ufak bir teferruat.
Benim lise yıllarımda yavaş yavaş pek çok şey değişti. ’ Ben öteki dünyada bir Allah’a, bir de Atatürk’e hesap vereceğim’ Diyen yaşlı öğretmenlerim azalırken Atatürk için ’ Gardrop devrimcisi ’ Diyen genç öğretmenler hızla çoğalmaya başladı. Bunun yanı sıra ’Atam izindeyizmiş...Ulan adamın tozu bile kalmadı ki izi kalsın’ diyenlerde de önemli bir artış görülmeye başlandı. İşin ilginç yanı Atatürk artık yavaş yavaş uğruna kavga edilecek biri olmaktan çıkmaya başladı.
Lise sonlarda ve üniversite hayatımız boyunca Atatürk’ün adını neredeyse hiç duymadık.
Ayağım sakat olduğundan kimse adam yerine koyup da tehlike olarak görmezdi beni. O bakımdan da devrimcilerin de, ülkücülerin de, şeriatçı denen grupların da içine rahatlıkla girerdim. O yıllar kavgalı döğüşlü yıllar ve ben sözde bu aslan gibi yiğitlerin kan dökmesinin önüne geçeceğim yapacağım va’z-ü nasihatlarla...Her üç gruba da ’ Yahu Atatürk demiştir ki: Yurtta Sulh-Cihanda Sulh ’ dedim...Dedim ya sakat olmasam kesin dayağı yiyecektim. Devrimcisi de Ülkücüsü de , şeriatçısı da sadece bu ortak noktada birleşmişti: Atatürk karşıtlığı.
Yani artık neredeyse bir tane bile numunelik ’ Atam, sen kalkta ben yatam ’ Diyen bulamazdınız. Bulsanız bile kalpten söyleyenine rastlayamazdınız.
Bu gün bakmayın bazılarının isimlerinin başına T.C koymasına...Bu bilgisayar denen şey o yıllarda olsaydı , kesin isimlerinin başında S.S.C.B , paylaştıkları resim Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin orak-çekiçli kızıl bayrağı olduğu gibi resim olarak da Lenin’in resimlerini paylaşacaklardı pek çoğu.
12 Eylül 1980 İhtilalinden sonra Kenan Paşa Atatürk’ü tekrar hayatımıza kazandırmak için kolları sıvadı. Öyle ki ’1981 den sonra artık okullarda her derste Atatatürk öğretilecek’ dendi. Eski öğretmenler daha iyi bilir; gelirlerdi biz Tarih-İnkılap tarihi öğretmenlerine ve sorarlardı: ’ Ya Hocam Fizik dersinde ben nasıl öğreteceğim Atatürk’ü’ 2014 Sayılı Tebliğler dergisinde ’ Beden Eğitimi, Resim, Müzik dersinde bile Atatürk öğreteceksin ’ Diyor. Öğretme de göreyim.
Şimdi böyle deyince millet harıl harıl Atatürk öğretti sanıyorsunuz değil mi? Öğretmedi kimse..Kenan Paşa Atatürk sevgisi yaratayım derken düşman olmayanları da düşman etti Atatürk’e ve böylece görüntüde herkes Atatürkçü olduğu halde özde ordu dışında Atatürkçü olan yoktu yine(!) Milli bayramlarda saatlerce süren ’ Atam ’ başlıklı yazılardan ve şiirlerden gına geldiği için - aslında çok sağlam bir Atatürkçü olduğu halde- ’ Atanınnnn’ diye küfür eden insanlar bilirim.
Kenan Paşadan sonra Atatürk konusu artık şimdi okullarımızdaki seçmeli dersler gibi bir şey oldu. İşinize yarıyorsa seçiyorsanız. İşinşize yaramıyorsa kimse size ’ Heyy yahu sen Atatürk’ü sevmiyon mu ’ filan diye sormuyordu.
Her ne kadar Şule Yüksel Şenler abla çok daha önceleri başlatmış olsa da Kenan paşa döneminden sonra hızla yükselmeye başlayan türban sorunu da olmasa Atatürk neredeyse hiç kimsenin aklına gelecek filan değil. Arasıra türban ile ilgili açıkoturumlarda konu ister istemez Laikliğe geliyor, öyle olunca da Atatürk adı hatırlanıyordu otomatik olarak. Gerçi o hatırlatmayı da genelde hep askeri kesim yapıyordu ya neyse. Yani Atatürk yine nisyana terk edilmişti taaa ki 3 Kasım 2002 ye kadar
3 Kasım 2002 den itibaren millete bir hidayet geldi. Hem Türklük hem de Atatürkçülük konusunda bir gayretkeşlik, bir cansiperane çalışma azmi geldi ki sormayın. Bazen bir İtalyan tv kanalıyla karıştırılsa da R.T.E a bu konuda çok şey borçlu bu millet. O olmasaydı temelli unutulacaktı Atatürk’ün adı sanı ya da türklük denen kavram.
Daha bir kaç ay önce bir öğrencime benim sayyfamdan biri sordu: ’ Evlat...İsminin başına niçin T.C. Koydun? Cevap aynen şu: T.C Koymasam Türk olduğum nereden bilinecek?’ O denli yani )))))))))))
Cumhuriyet mitingleri ile Anıtkabiri ağlama duvarı yapma eylemlerinden bir sonuç alamayanlar şimdilerde Atatürk’e olan sevgilerini (!) ifade etmek için çok daha değişik metodlara baş vuruyorlar.
Mesela:
Geçenlerde bir şiir etkinliğine katıldık. Vatandaşın biri de geldi ’ Atatürk şiiri okuyacağım ’ dedi...Ayakta alkışladık söz konuzu Atatürk olduğu için. Vatandaş 1881 Selanikten bi başladı 1938 Dolmabahçe Sarayı ile bitirdi. Hani ölçü, ayak, uyak, ahenk, konu bütünlüğü, armoni filan olsa neyse oratoryo niyetine dinlersin de o da yok...
Millete bakıyorsun geliyor mitinge, kafasında TKP şapkası, göğsünde Atatürk rozeti,Atatürk’ün imzası arabasının camında ama ilkelerinden birinin bile ne adını ne de manasını biliyor. Kravatında Atatürk resmi, beyninin kıvrımlarında Lenin ya da Stalin.
Bakıyorsun vatandaşın mitinginde Hz. Ali ve Hacıbektaş-ı Veli resmi mutlaka var. Atatürk resmi de öyle, ama elindeki pankartta ’ Dersim’in öcünü alacağız ’ yazıyor. Be mübarek Dersim olayına bir katliam gözüyle bakıyorsan ve bunun öcünü alacaksan Atatürk resmi ile ne işin var senin? Atatürk resmi ile işin varsa ’ Dersimin öcü’yle ne işin var?
Neyse yaaa... Ben aslında sizlere Atatürk sevgisinde (!) günümüzde nerelere kadar geldiğimizi anlatmak istiyordum.
Elhamdulillah, maşallah bakın Atatürk aşkı bizleri nasıl mest eylemiş ve dahi kafadan hast’eylemiş . Okuyalım bildiriyi:
Kemalist Halk Partililer-Kadıköy.
NE TAYYİPE NE EKMEL’E, OYUMUZ ATATÜRK’E..!
ATATÜRKÇÜ ADAY ÇIKARAMADIK
NİĞDE’DEN ADD ÜYESİ ARKADAŞIMIZ BİR ÖNERİDE BULUNDU:
SANDIĞI BOYKOT ETMEYELİM, OYLARIMIZA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK YAZALIM.
BU GÜZEL ÖNERİYE ŞÖYLE BİR EKLEME YAPTIK.
CEP TELEFONUYLA OY’UMUZUN FOTOĞRAFINI ÇEKECEĞİZ.
DÖNER DÖNMEZ FACEBOOK’TA PAYLAŞACAĞIZ
...
OY SAYIMINDA BULUNAN VATANSERVERLER GEÇERSİZ OYLAR GÖSTERİLİRKEN SAYACAKLAR. SANDIK NUMARASIYLA ATATÜRK’ÜMÜZE ÇIKAN OYLARI YİNE YAYINLAYACAKLAR.
BAKALIM BİZ KAÇ KİŞİYİZ?
KEMALİST HALK PARTİLİLER GRUBU
Sizce de müthiş bir Atatürk sevgisi tezahürü (!) değil mi? Günümüzde Atatürkçü düşünce ya da Kemalist dernek çatıları altında nasıl bir beyin fırtınası yapıldığını ve Atatürk’ü sevme konusunda nasıl fikirler üretildiğini gördünüz mü?
Bir de İstanbul Gülhane Parkındaki heykel var.
Ah be Ata’m. Çok zulümler gördün biliyorum ama böylesini görmek de varmış kaderde. Hem de ölümünden 76 yıl sonra...
Bir şiirle noktalayalım:
BÖYLE ZULÜM GÖRMEMİŞTİ ATATÜRK
Hatun çıkmış heykeline, büstüne.
Sevgisini gösteriyor dostuna (!)
Don giymiş mi belli değil üstüne.
---Buna izin vermemişti Atatürk.
---Böyle zulüm görmemişti Atatürk.
O da bıktı böyle sevgi sunandan.
Dizlerine fütursuzca konandan.
Bu hakaret gelmez idi Yunan’dan.
---Buna izin vermemişti Atatürk.
---Böyle zulüm görmemişti Atatürk.
Atatürk’üm sever idi beşeri.
Çağ kapatıp nice çağlar aşarı.
Kim kondurdu dizine o kaşarı?
---Buna izin vermemişti Atatürk.
---Böyle zulüm görmemişti Atatürk.
Yaşasaydı dişlerini dökerdi.
Ebeni vallah amuda dikerdi.
Kara Fatma bunu görse ne derdi?
---Buna izin vermemişti Atatürk.
---Böyle zulüm görmemişti Atatürk.
Sami der ki kızıla bak, ala bak.
Edepsizin ettiği şu hala bak.
Poz da vermiş, kartaloza, mala bak.
---Buna izin vermemişti Atatürk.
---Böyle zulüm görmemişti Atatürk.