5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
764
Okunma

Bizim literatürümüzde meşhur bir söz vardır: ( Antalya- Manavgat’ta duyduğum bir söz ) ’ Harmanda dayak yiyen sıpa bir daha gelir mi sapa? ’ Bu memlekette 1.5 Milyon Ermeni yaşıyordu şimdi nerede bunlar?’ Sorusuna en güzel cevaptır aslında bu söz.
Ermeni, tabiri caizse harmanda dayak yiyen sıpanın durumundadır. Bu dayak ona haklı yere mi atılmıştır, haksız yere mi atılmıştır bu güne kadar yazdıklarımızdan sanırım okuyanlar bir sonuç çıkarmışlardır ama ben yine de bir kaç madde ile toparlayayım:
1- Gerek tehcir öncesinde gerek tehcirden sonra yaptıkları isyan ve ayaklanmalar sırasında meydana gelen çarpışmalarda ölmüştür bir kısmı.
2- Tehcir esnasında o zamanın doğa koşulları, salgın hastalıklar ve benzeri sebeplerin yanında saldırıya uğradıkları için ölmüştür bir kısmı.
3-Başta Fransa olmak üzere İtilaf devletlerinin ordularında lejyoner olarak savaşmışlar Türklere karşı ve bu savaşlarda ölmüştür bir kısmı
4-Oldukça büyük bir bölümü yeni kurulan Ermenistan’a göç etmiş ve hayatlarını orada sürdürmeye devam etmişlerdir.
5-Yine oldukça önemli bir bölümü Amerika ve Avrupa’nın çeşitli devletlerine göç etmişlerdir yeni bir hayat için.
Bu arada hemen şunu belirtelim ki 1915deki Tehcir kanunuyla zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin sayısı kesinlikle 1.5 Milyon değildir. Osmanlı Devleti arşivlerine göre Adana, Ankara , Aydın , Bilecik , Diyarbakır , Dörtyol , Erzurum , Eskişehir , Giresun , Görele, Halep, Haymana , İzmir , İzmit , Kalecik , Karahisar-ı Şarki (Şebinkarahisar), Kayseri , Keskin , Kırşehir , Konya , Kütahya , Mamuretülaziz (Elazığ), Maraş , Nallıhan , Ordu , Perşembe, Sivas, Sungurlu , Sürmene, Tirebolu , Trabzon , Ulubey , Yozgat gibi yerleşim yerlerinden göç ettirililen Ermenilerin sayısı 413.067dir. Bu rakam Amerika Arşivlerine göre ise 486.000dır.
Tabii ki sayıların pek de önemi yoktur. Eğer bu insanlar imha edilmek üzere göçe tabi tutuldu iseler sayının 1.5 milyon olması ile 413.067 olması arasında hiç bir fark da olamaz zaten.
Şimdi sorulabilir: ’Osmanlı Devleti Tehcir diye bir kanun yapıp Ermenileri göç ettirdi de peki geri dönüşleri için bir kanun yapmadı mı?’
Hemen açıklayalım:
Tehcir Kanunu 27 Mayıs 1915de çıkarılmıştı. Geri dönüş ile ilgili olarak da Yer değiştirme sırasında gerek iklim şartları, gerekse meydana gelen yığılmalar yüzünden zaman zaman göçün durdurulduğu olmuştur. 25 Kasım 1915’ten itibaren vilâyetlere gönderilen emirlerle, kış mevsimi dolayısıyla göç geçici olarak durdurulmuştur. 21 Şubat 1916’da bu emir, Ermeni yer değiştirmesine son verilmesi şeklinde bütün vilâyetlere ulaştırılmıştır. Ancak, bunun zararlı kimseleri kapsamayacağı, komitalarla ilgisi olanların derhal toplatılarak Zor sancağına gönderilmeleri gerektiği belirtilmiştir.
Osmanlı Hükümeti görülen idarî ve askerî gereksinim üzerine 15 Mart 1916 tarihinden itibaren vilâyetlere ve sancaklara gönderdiği genel bir emirle, Ermeni göçünün durdurulduğunu ve bundan böyle hiçbir gerekçeyle yer değiştirme yapılmayacağını bildirilmiştir.
Yer değiştirmenin tamamlanmasından sonra, Ermenilerin çoğunlukla Suriye vilâyeti dahilinde yerleştirilmeleri sebebiyle, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi 10 Ağustos 1916’da kapatılarak Kudüs’e nakledilmiştir. Sis ve Akdamar Katogikoslukları da birleştirilerek Kudüs’e kaldırılmıştır. Yeni kurulan patrikhanenin başına da Sis Katogikos’u Sahak Efendi getirilmiştir
I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Osmanlı Hükümeti yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski yerlerine iade edilmeleri için bir kararname çıkarmıştır. 4 Ocak 1919’da İçişleri Bakanı Mustafa Paşa’nın Başbakanlığa gönderdiği yazıda, Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere emir verildiği ve gereken önlemlerin alındığı belirtilmektedir. Hükümetin hazırladığı 31 Aralık 1918 tarihli dönüş kararnamesi şöyledir:
1-Sadece geri dönmek arzusunda bulunanlar göç ettirilecek, bunun dışında kimseye dokunulmayacak.
2-Yerlerine iade edileceklerin, yollarda perişan olmamaları ve dönüş mahallerinde konut ve geçim sıkıntısı çekmelerinin önlenmesi için gerekli önlemler alınacak; gidecekleri bölgelerin idarecileriyle irtibat kurulup bu konudaki önlemler sağlandıktan sonra göç ve geri dönüş işlemlerine başlanacaktır.
3-Bu şartlar dahilinde dönecek olanlara ev ve arazileri teslim edilecektir.
4-Yerlerine daha önce göçmen yerleştirilmiş olanların evleri tahliye edilecek.
5-Açıkta kimse kalmaması için geçici olarak birkaç aile bir arada yerleştirilebilecek.
6-Kilise ve okul gibi binalar ile gelir getiren yerler, ait olduğu cemaate geri verilecek.
7-Yetim çocuklar, istenildiği takdirde kimlikleri dikkatlice belirlenerek velilerine veya cemaatlerine iade olunacak
8-Din değiştirmiş olanlar arzu ederlerse eski dinlerine dönebilecekler.
9-Din değiştirmiş olan Ermeni kadınlardan, bir müslümanla evli bulunanlar eski dinlerine dönme konusunda serbest bırakılacaklar. Eski dinlerine döndükleri takdirde kocasıyla aralarındaki nikâh bağı kendiliğinden bozulmuş olacaktır. Eski dinine dönmek istemeyen ve kocasından ayrılmaya razı olmayanlara ait sorunlar ise mahkemelerce halledilecektir.
10-Ermeni mallarından, henüz kimsenin kullanımında bulunmayanlar, kendilerine teslim edilecek; hazineye devredilenlerin iadesi de, mal memurlarının onayı ile karara bağlanacak. Bu konuda ayrıca açıklayıcı tutanaklar hazırlanacak.
11-Göçmenlere satılan mülklerin sahipleri döndükçe, peyderpey bunlara teslim edilecek. Bu konuda 4. madde aynen uygulanacak.
12-Göçmenler, ellerinde bulunan ve eski sahiplerine iade edilecek olan ev ve dükkânlarda tamirat ve ilâveler yapmışlarsa ve arazi ve zeytinliklerde ekim yapmışlarsa, her iki tarafın da hukuku gözetilecek.
13-Ermenilerden muhtaç olanların dönüşlerinde göç ve geçim masrafları, Harbiye Ödeneği’nden karşılanacak.
14-Şimdiye kadar ne miktar sevkiyat yapıldığı ve bundan sonra her ayın on beşinci ve son günlerinde nerelere ne kadar sevkiyat olduğu bildirilecek.
15-Osmanlı sınırları dışına çıkıp da geri dönmek isteyen Ermeniler, yeni bir emre kadar kabul edilmeyecek.
(Yukarıda açıklanan kararnamedeki hükümler, Ermenilerin yanı sıra Rum göçmenler için de geçerliydi.)
KAYNAK:
Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf-; Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), TTK Yayını, Ankara 2001
Peki Osmanlı Devleti’nin çıkardığı kanunlar ve kararnameler Ermenilerin tekrar eski topraklarına dönmesini sağladı mı? Yani Ermeniler ’ Devletimiz bize müşfik kollarını açtı, haydi geri dönelim ’ Dediler mi? Diyemezlerdi. 31Aralık 1918de çıkartılmış olan bir kararname onların tekrar dönüşünü sağlayamazdı çünkü o kararnameden iki ay önce 30 Ekim 1918de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve memleket toprakları işgal edilmeye başlanmıştı. Hele hele de Mondros Ateşkes Antlaşmasında ’ Doğu Anadoluda bulunan altı Ermeni vilayetinde bir karışıklık çıkarsa İtilaf devletleri bu illeri de işgal etme hakkına sahiptir ’ Diyen 24. Madde var olduğu müddetçe Ermenilerin geri dönmesi imkansızdı.
Hele Hele de Ermeni Kasapyan’ın bağ evinde artık Mutafa Kemal’in oturduğunu öğrendikten sonra artık Anadolu’ya dönmelerinin mümkün olmadığını anlamışlardı.
Kasapyan’ın Bağ evi deyince pek çoğunuz anlamadınız mutlaka. Yahu bildiğimiz bir yer aslında. Hani merak ediyoruz ya ’Merdivenlerinden kim çıkacak, 12. Cumhurbaşkanımız olarak kim oturacak o köşte’ diye; işte oradan bahsediyorum. Yani Çankaya Köşkünden ( Tabii ki şimdiki haliyle değil )
Evet..Atatürk’ün bir gezi sırasında gördüğü ( Tarih: 16 Mayıs 1921. Gazeteci Ruşen Eşref (Ünaydın), Mustafa Kemal’i Çankaya sırtlarına at gezintisine davet etmişti Bu gezi Sırasında Atatürk’ün çok beğendiği Ermeni Kasapyan’ın Bağ evi olarak bilinen yer, içindeki köşkle birlikte Bulgurzade Tevfik Efendi’den 4 bin 500 liraya satın alınmıştı Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi tarafından ve Atatürk’e hediye edilmişti. ( Soner Yalçın öyle diyor )
Siz sormadan ben sorup cevap vereyim:
S-1 Ermeni Kasapyan Efendi’nin köşkünün Bulgurzade Tevfik Efendide ne işi var?
C-1 Kasapyan Efendi tehcirle giderken bu köşkü Bulgurzade Tevfik Efendi’ye satmışmış. İyi de çoook sonraları Kasapyan’ın torunu olan Edvard Çuhacı ’ Dedem o köşkü kimseye satmamıştı.’ diyor. Neyse...Köşk üzerinde ileride bir hak elde edebilir miyim diye düşünmüş olabilir.
S-2 Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi 4500 Tl yi nereden bulmuş? ( Hani hep deriz ya Mehmet Akif , İstiklal marşını yazdığı zaman yani 12 Mart 1921de kendisine ödül olarak verilen 500 Tl yi almayıp Türk ordusuna bağışladı oysa o parayla bir çiftlik alınabiliyordu o sıralarda ’ diye...Müftü Efendi Dokuz çiftlik alacak parayı nereden buldu?
C-2 Ankara’lı Esnaflardan toplamış .
S-3 İyi de Atatürk’le ilgili bir anıda 1920 de TBMM açıldıktan sonra Müftü Rıfat Efendi’nin bir gün Ankara esnafından toplanan 100 Tl parayı Atatürk’e getirdiği, Bu paradan haberdar olan bir kaç milletvekilinin ’ Paşam bu parayla pirzola alalım günlerdir bulgur pilavı yemekten bıktık ’ dediği, Atatürk’ün ise - Meclis kasasında sadece 25 kuruş olduğu bir dönemde - ’ Milletin parasını çarçur etmeyiniz ’ Diyerek o 100 lirayı Meclisin kasasına attırdığı anlatılır. Şimdi bu durumda 1920 de 100 Tl yi zar zor bulan Ankara esnafı 1921 de nasıl oluyor da 4500 lira toparlayabiliyor kendi arasında. Ayrıca 100 lira gibi az bir para için ’ Milletin parasını çarçur etmeyin ’ Diyen Atatürk nasıl oluyor da 4500 liraya kendisine bir köşk satın alınmasına hiç bir şey demiyor? Her ne kadar bu köşkü Türk Ordusuna bağışlamış olsa da ( Evet Atatürk, Çankaya Köşkünü Türk ordusuna bağışlamış. Artık o sebepten midir bilinmez Kendisi de dahil 11 Cumhurbaşkanının 7 si asker kökenli olmuştur. )
C-3 Bu sorunun iki cevabı vardır. Ya Atatürk’ün ’ Milletin parasını çarçur etmeyin ’ Demesi yalandır. Yoktur böyle bir anı filan ; ya da Soner Yalçın, Kasapyan Köşkünün Bulgurzade Tevfik Efendiden 4500 tl ye satın alınması olayını tamamen uydurmuştur. Böyle bir satın alınma yoktur. Köşk resmen müsadere edilmiştir. Seçin beğenin alın hangi cevap hoşunuza giderse.
S-4 Çankaya Köşkünün Kasapyan’ın bağ evi olduğuna dair tapu kayıtları var mıdır?
C-4 Herkes tarafından Kasapyan’ın bağ evi olarak bilinen ve içinde köşk de olan arazi ile ilgili tapu kaydı yoktur çünkü : 1924, 1960, 1983 ve 2001 Tarihlerinde yayımlanan genelgelerle 6 Ağustos 1924 tarihinden önceki tapu kayıtlarının gösterilmesi yasaklandığı gibi 2006 yılında MGK ulusal güvenlik açısından bu kayıtların gösterilmesinin yasaklanmasını istedi. Velhasılı ’ Yassah hemşerim ’ ve dahi ’ Cıssss ’ konular bunlar.
Ben Ermeni olsaydım Türkiye’nin en kudretli insanının Kasapyan’ın bağ evinde oturduğunu gördükten ya da öğrendikten sonra asla bir daha dönmezdim eski toprağıma. Siz döner miydiniz bilmem.
Bu arada unutulmaması gereken bir husus da şuydu: Ermenilerin büyük bir bölümü hangi yüzle eski topraklarına geri döneceklerdi. Geri dönecekleri topraklarda onlar da çok kan dökmüşlerdi ve o topraklarda yaşayan Müslüman Türkler artık onları ’Kardeşim, komşum ’ diye bağırlarına basmayacaktı.
Gidenler niçin dönmedi belli ama ortada bir sorun daha var: Türk arşiv belgelerine göre 1915 yılı civarında Osmanlı Topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısı 1.300.000 Bunun 423.067 si göç ettirildiğine göre anayurtta kalan Ermeni sayısının 1.300.000- 413.067= 886.933 olması gerekmez mi? Elbette aynen öyle olması gerekir ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkede yaşayan Ermeni nüfusu 293.000 dir. Şimdi bir hesap daha yapalım: 886.933-293.000=593.933 Ermeni nerede?
İki şey söylenebilir bu durumda: 1- Osmanlı Arşivlerindeki rakamlar gerçeği yansıtmıyor. İyi de Amerika arşivleri de yaklaşık aynı rakamı vererek göçe tabi tutulan Ermeni nüfusunun 486.000 olduğunu söylüyor. Hem Türk hem de Amerikan arşivleri yanılmış olabilir mi? Sanmıyorum ama ortada bir başka durum daha var.
2-Talat Paşa’nın Hatıraları ve tuttuğu kayıtlar: Bu kayıtlara göre zorunlu göçe tabi tutulan Ermeni sayısı : 800.000 dir. Bu rakamı baz alırsak 1.300.000-800.000= 500.000 Ermeninin Anadolu topraklarında kalmış olması gerekiyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ermeni sayısı 293.000 olduğuna göre 500.000-293.000=207.000 Ermeni nerede?
Her halukarda ortada kaybolan ve yüzbinlerle ifade edilen bir nüfus var. İşte bu adeta buhar olup uçan Ermenilerle ilgili olarak şunlar söylenebilir:
1- Bunlar elbette ki buhar olup uçmadılar.Nazar-ı dikkate alınması gereken birinci husus: Ermeni nüfusundan bahsederken bizler Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler ile Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Ermeniler kavramını birbirine karıştırıyoruz. Oysa Lozan Antlaşmasından sonra bize kalan Türkiye Cumhuriyeti toprakları bu antlaşmadan önce sahip olduğumuz topraklar değildir. Dolayısyla Ermeni nüfusunun oldukça önemli bir bölümü artık bizim sınırlarımız içinde yaşamamaktadır. Hatta Türklerin bir kısmı bile..
2-Türkiye’de kalan Ermenilerin önemli bir kısmı Türkiye’de yükselen Türk Milliyetçiliği karşısında kendilerini gizlemiş, Ermeni olduklarını saklamışlardır. Hatta öyle ki Hepimizin sevdiği bazı sanatçıların Ermeni olduklarını ancak öldüklerinde cenazeleri bir Ermeni kilisesinden kaldırıldıklarında öğrendik: Örneğin Sami Hazinses, Turgut Özatay gibi.
3-Savaş sonrasında öksüz ve yetim kalan Ermeni kız ve Erkek çocuklarının pek çoğu yetimhanelere, çeşitli okullara, ya da Türk ailelere evlatlık olarak verilmiş ve aynen Osmanlı Devletindeki devşirme sistemine benzer bir sistemle Türkleştirilmişlerdir. Mesela Atatürk’ün manevi kızı olan Sabiha Gökçen’in de bu şekilde bir aileye verilmiş olan bir Ermeni çocuğu olduğu iddiası hayli yaygındır.Bir iddiaya göre asıl adı Hatun Sebilciyandı ki bu iddiayı dillendiren de Hrant Dink olmuş ancak Sabiha Gökçen’in kırılmasından endişe ettiği için onun ölümüne kadar bu sırrı açıklamadığını bildirmişti.
Savaş sonrasının yetimleri konusunda en fazla gayret gösteren ise Kazım Karabekir olmuştu. Savaş sonrası öksüz ve yetimler için yurdun çeşitli yerlerinde okullar kurdurmuş,yetimhaneler açtırmış bu yüzden ’ Yetimler Babası ’ Ünvanı almış olan Kazım Karabekir’in bu çocuklarından ’ Gürbüzler Ordusu’ Diye bahsedilmiştir hep.( Erkek yetimler için tabii ki ) Üç bin ile altı bin arasında çocuk Gürbüzler Ordusuna alınmıştır ki bu çocukların toplanması sırasında ’ Paşam bu çocukların hangisi Türk, hangisi Ermeni bilemiyoruz’ diyen erlerine ’ Farketmez hepsini toplayın’ emrini vermiş, kızları yetimhanelere yerleştirirken erkekleri de askeri okullara alarak ileride bir Türk subayı olmalarını sağlamıştır. ( Bu çocukların ve onların neslinden gelenlerin pek çoğunun Kuleli ve Işıklar Askeri okullarına alındığı yine iddialar arasındadır. ) Yetimhanelere verilen ya da Türk ailelere evlatlık olarak verilen çocukların hepsi kız değildi tabii ki. Erkek çocuklar da veriliyordu.
Bu açıklamalar Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Ermeni nüfusunun niçin 293.000 e kadar indiği konusunda okuyucuyu tatmin eder mi bilemiyorum ama ben başka da bir izahını bulamadım.
Peki Cumhuriyetin ilk yıllarında 293.000 olan Ermeni nüfusu bu gün niçin elli bin bile değildir? Onu da bir sonraki bölüme bırakalım.
Not: Üstte Kazım Karabekir’in Gürbüzler Ordusunun fotoğraflarını görmektesiniz. Bu fotoğraflardan özellikle bir tanesi ( 6 No lu Resim) Benim tarafımdan bile ’ Çanakkale Savaşına giden onbeşlilerin fotoğrafı ’ olarak kullanıldı. Oysa Çanakkele savaşı çoktan bitmişti o fotoğraf çekildiğinde. Bu vesileyle o yanlışlığı da düzeltelim. 7 No lu resim ise Gürbüzler ordusunun kurucusu Kazım Karabekir’in karakalem bir resmidir. Resmin altında eski harflerle ’ Yetimler Babası Kahraman Kazım Karabekir Paşa Hazretleri- Trabzon Ermeni Yetimleri Tarafından- 9 Eylül 1338 ’ Yazmaktadır. 5 No lu Resimde ise Mersin Yetimhanesi önündeki çocukları görmektesiniz