24
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2311
Okunma

25 şubat 2013de Kaleme aldığım bu yazımı -Okuyamayan arkadaşlar ve dostlar için- bir kez daha yeniden düzenleyerek yazdım.
Neresinden başlasam ki bu hikayenin? En iyisi en başından başlayayım.
Yıl 1954..Günlerden 25 Şubat
Hava ayaz mı ayaz…Ellerim ceplerimde...Bir türkü tutturmuşum…Duyuyorsun değil mi?
Yok yok öyle değil…Hava soğuk mu soğuk...Acayip bir ayaz var Ankara’da…Cebeci Doğum Hastanesine doğru bir ticari taksi son sürat ilerliyor. Takside şoför dahil üç buçuk kişi var...Üç buçuk diyorum çünkü kişilerden biri henüz dünyaya avdet etmemiş.
Taksideki kadın avaz avaz bağırıyor…Zavallının karnına baktığınız zaman içeride garanti bir fil yavrusu var diyebilirsiniz. Kocası olan zat ise altın kaplama dişlerini parıldata parıldata gülüyor. En heyecanlı olan ise taksinin şoförü… Çünkü kadın araba içinde ha doğurdu ha doğuracak vaziyette…Gazı sonuna kadar kökleyip bir kaç dakika içinde hastane önüne geliyorlar.
Adam hemen iniyor arabadan ve hastane kapısına yöneliyor…Ama o da ne? Hastanenin kapısı kapalı…Zile basıyor, camı tıklatıyor..Beş dakikalık bir uğraşıdan sonra bir hastabakıcı gözlerini ovuşturarak geliyor kapı arkasına.
-Ne var ne oldu?
-Yahu hanım doğuruyor…
-Eeee ne yapalım yani?
-Hemşerim şu kapıyı aç da kadını içeri alalım.
-Bekleyin biraz…
-Yahu neyi bekleyeceğim? Açsana kapıyı..Çağırsana doktoru, ebeyi, hemşireyi.
-Doktor istirahette..Uyandıramam şimdi..Az bekleyin.
Adam bakıyor ki o kapının açılacağı yok..Yerden bir kaldırım taşı söktüğü gibi kapının camını çerçevesini indiriyor. Camın kırılma sesine de hastanede ne kadar personel varsa koridorlara dökülüyor…Polisler adamı tutup yaka-paça dalarken hastabakıcı, ebe ve hemşireler de kadını sedye ile içeri alıyorlar.
Buraya kadar olanları ben görmedim.Öyle anlattılar hep. Ama bundan sonrasını gayet net bir şekilde hatırlıyorum.
Fıstık gibi bir ebe ancak sesini duyabildiğim bir teyzeye bağırıyordu.
-Hanım ıkın biraz…
Yaşlıca bir bayan doktor ise
-Ha gayret kızım..Az kaldı diye bağırıyordu…
Polislerle cebelleşmekte olan iri yarı, kıllı bir amca da bağırmaktaydı…Onu da zar zor seçebiliyordum.
-Lan bırakın beni…Karım doğuruyor görmüyor musunuz?
Fıstık ebe beni dışarı çıkarmaya çalışırken doktor hanımın gözleri fal taşı gibi açıldı.
-Hay Maşallah..Bu ne ya. Hanım bu kadar ağırlığı nasıl taşıdın karnında sen? Haydi bir kez daha derin nefes al ve ıkın…Bu ilk çocuk mu?
Yüzünü göremediğim teyze cevap verdi:
-Hayır..Bu dördüncü…İkisi öldü..Biri yaşıyor.
-Hımmmmm..Dördüncü defa anne oluyorsun demek ki..
‘’Anne mi? Demek ki o yüzünü henüz göremediğim teyze benim annem. ‘’
Doktor hanım yine sordu:
-Şu polislerin arasında olan da babası sanırım.
-Evet babası o…
‘’Babam mı? Şu kıl yumağı iri yarı adam benim babam mı şimdi? Vay benim babam vay..Seni yalnız buldular polisler demek haaaa..’’ Bir nara patlatıyorum ki hastane inim inim inliyor…
-Yettim baba dayaaannnn…Tutmayın beni lan…Kimmiş o babamı hırpalayanlar çıksınlar karşıma.
Aha da dışarıdayım valla. ‘’ Tutmayın’’ diye bağırıyorum ama fıstık hemşire tutmuş bacaklarımdan kıçıma şaplak üstüne şaplak indiriyor. Neymiş efendim ağlamıyor muşum..Ağlamalıymışım ki ciğerlerim açılsınmış…Hatun resmen kıpkırmızı yaptı popomu…Artık dayanamadım ben de.
-Ne vuruyon kızım yaaa…Erkek adam ağlar mı? İnsan doğurttuğu şeye bir bakar kız mı erkek mi diye di mi ama?
Doktor hanım babama seslendi.
-Müjdeler olsun beyefendi bir oğlunuz oldu.
Babam havalara sıçradı.
-Yehooooooooo…Bir oğlum oldu.
Artık yüzünü görebildiğim dünyalar güzeli kadın, yani annem cevap verdi ona?
-Beyyyy..Beeyyyyy…Manyaklaşma…İlk defa mı bir oğlun oluyor? Evde bir tane daha var unuttun mu?
‘’Ne yani ev denilen her ne ise orada benden bir tane daha mı var?’’
Daha sonra hemşire denilen ablalar beni sardı sarmaladılar ve terazi denilen bir şeyin üzerine koyup anneme ‘’ Tam beş buçuk kilo ‘’ dediler. Artık ne demekse…Sonradan, çoook sonraları öğrendim beş buçuk kilonun ne demek olduğunu…Yani benden bir sene sonra dünyaya gelen kardeşimin neredeyse iki katı ağırlığında dünyaya gelmişim.
O hastane denilen yerde fazla kalmadık. Çok merak ettiğim ev denilen yere geldik. Orada yaşlı bir teyze vardı…Beni kucağına aldı ve sevinç gösterilerinde bulundu…Kuru, zayıf, kemikleri sayılan bir kadındı…Sonradan öğrendiğime göre o da babamın annesiymiş…Babam gibi bir devi nasıl doğurmuş baya hayret ettim ama bu büyüklerin işine zaten aklım hiç ermedi benim.
İşte o yaşlı bayan beni kollarının arasına alıp ağzıma arının kıçından çıktığı söylenilen tatlı bir şey sürdü…Balmış o da..Dilim tatlı olsun diye öyle yaparmış ailenin büyükleri….Bir taraftan ağzıma bal sürüyor, öte taraftan da ‘’ Gıro keri ‘’ diye saçlarımı okşuyordu…Sonradan öğrendim ki ‘’ Gıro keri’’, Eşeğin oğlu demekmiş…
Dört yaşlarında suratsız bir çocuk yaklaştı yanıma daha sonra…Annem ve babam ‘’ Kaniiii..Baaakkk bu senin kardeşin….Sana hastaneden kardeş getirdik ‘’ dediler. Kani, Yani ağabeyim olacak suratsız çocuk şöyle bir baktı bana...Sonra babama döndü. ‘’ Hani oyuncak getirecektiniz? Oyuncak diye bu hıyarı mı getirdiniz? Teessüf ederim baba…Esefle kınıyorum anne’’.Dedi…’’Hıııhhh..Ben de sana çok bayıldım sanki tipsiz şey.‘’ diye cevap verdim. Ama annem de babam da hazırlıklıydılar. Abim olacak çilli suratsıza bir torba şeker verdiler: ‘’Baaakk kardeş sana ne getirdi?’’Dediler. Namussuz velet şekeri görünce hemen yavşadı…’’ Güzel bebek, cici bebek..Bana şeker getirmiş ‘’ diyerekten bir taraftan benim başımı okşadı, bir taraftan da tüm şekerleri at gibi kıtır kıtır yedi…Bu gün altmış yaşımdayım ama hala o gün ağabeyimin o bir kesekağıdı dolusu şekeri gözümün içine baka baka yemesini unutamam…Resmen evlat acısı gibi içimde durur hep o acı.
Efendim sonra bana bir isim bulmaya çalışmışlar. O günlerde tüm dünyada Sammy Dawis Jr. Diye üflesen uçacak sıklette zenci bir şarkıcı dünyayı kasıp kavuruyormuş şarkılarıyla…Aslında ‘’ Tello gider yan gider Tello, Açma yaram kan gider Tello’’ dan başka türkü bilmeyen babam da her nedense çok severmiş bu Sammy Dawis Jr u. Bir de o dönemlerde ya da daha önceleri radyolarda anons ‘’ Muhterem sami…Şimdi Yurttan Sesler korosundan Muzaffer Sarısözenin derlediği türküleri dinleyeceksiniz’’ Diye anonslar yapılırmış’’ Zavallı babam nereden bilsin ‘’ Muhterem sami’’nin ‘’ Değerli dinleyenler ‘’ anlamına geldiğini? Sami adında çok muhterem bir zât-ı şerif var zannederek bu Sami adına takmış kafayı... İşte bu sebepten dolayı adımı Sami koymuşlar. ( Benden bir sonraki kardeşime de meşhur Avare filminin baş aktörü Raj Kapor sevgisi dolayısıyla Raci adını koymuşlar. Ötekiler ise kafiyeli olsun diye Naci, Recai, Zekai ve Sezai olmuş. )
İşte bütün bu işlerin olduğu o günlerin üzerinden tam tamına altmış sene geçti.
On sekizinci yaş günümde hayatımda ilk kez gazinoya gittim babam ve üvey annemle...İlk kez bir dansözü yakından gördüm İstanbul-Yenikapı Çakıl Gazinosunda…
Kendim baba olduktan sonra evlatlarım hiç unutmadılar doğum günümü…Sağ olsunlar hep hatırlattılar: ‘’ Baba para ver pasta alalım..Bu gün senin doğum günün’’ dediler hep…( Sıpalar kime çekmişler bilmem ki? İnsan bu kadar da pasta delisi olmaz ki. Di mi ama? ) Şimdi artık para kazandıkları için benden istemiyorlar pasta parasını.
Velhasılı kelam doğum günü bahane, pasta şahane…Siz bu yazıyı okurken ben oğullarımla birlikte pastaya yumulmuş vaziyette olacağım…Canı çeken varsa buyursun…Kapımız, soframız, gönlümüz her kese sonuna kadar açıktır.
Haydi bir de türkü söyleyelim günün anısına: Rahmetli AŞIK MAHSUNİ Şerif söylüyor:
Madem dünyaya dargınsın
Mamudo kurban niye doğdun
Kader yolunda yorgunsun
Mamudo kurban niye doğdun
(Söyle yavrum niye doğdun)
Kurban gelir payın yoktur
Haftan yoktur ayın yoktur
Ankara’da dayın yoktur
Mamudo kurban niye doğdun
(Söyle yavrum niye doğdun)
Kim okuyup yazar seni
Rüzgar değse bozar seni
Ölsen kovar mezar seni
Mamudo kurban niye doğdun
(Söyle yavrum niye doğdun)
Adam olmasaydın neydin
Gelir miydin hiç bileydin
Keşke doğmadan öleydin
Mamudo kurban niye doğdun
(Söyle yavrum niye doğdun)
Akar yaşın şakır şakır
Tahta döşek takır takır
Ölüler senden rahattır
Mamudo kurban niye doğdun
(Söyle yavrum niye doğdun)
Mahzuni işin doğrusu
Öter zalimin borusu
Dayımın öksüz yavrusu
Mamudo kurban niye doğdun
(Söyle yavrum niye doğdun)
Şaka maka tam altmış oldum iyi mi?
NOT: Resim çok net değil ama en eski fotoğrafım bu..Dört yaşındayken İstanbul-Eminönü Yeni Cami Önünde çekilmiş bir resim. Hiç değişmemişim değil mi?