3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
979
Okunma

Ne kadar heyecan verici aksiyonu bol bir ülkede yaşıyoruz, değme macera filmlerine taş çıkaracak olayların yaşandığı bir ülke bizim ülkemiz Osmanlının son dönemini de içine alan cumhuriyetimizin ilanından günümüze kadar yaşanan savaşlar, trajediler darbeler, suikastlar, ekonomik yolsuzluklar ve basına servis edilen kasetler şantajlar, tehditler vs… Gün geçmiyor ki, yeni bir sansasyonel olayla karşılaşmayalım, bu kadar olayların yaşanması tesadüf olabilir mi?
Bakanların istifasına neden olan kimine göre komplo kimine göre rüşvet skandalı diye adlandırılan Son yaşanan olaylarla ilgili, her siyasi görüşten insanlar, haklı ve doğal olarak durum değerlendirmesi yapıp kendince bir fikir yürütüyor.
Bu konularla ilgili farklı siyasi düşünceye sahip, dostlarla yaptığım sohbetlerde, dikkatimi çeken, bir şey oldu. Bir birini tanımayan ve ayrı zamanlarda görüştüğüm dostlarımın bir nokta’da aynı görüşe sahip olduklarını fark ettim.!!!
Mevcut hükümete oy vermemiş ve hiçbir sempatisi olmayan insanlar dahi, son yaşanan olaylarla ilgili şu yönde yorumlar yapıyorlardı.( dış güçlerin ülke içindeki işbirlikçileriyle hükümeti devirmek ve ülkeyi kaos’a sürüklemek için tertiplenmiş kurmaca bir oyun )’’ yani başka bir ifadeyle başbakanın lideri olduğu partiyi ve oluşumu seçim gibi yasal ve demokratik yolarla, deviremeyeceklerini anlayan kesimlerin, hain bir organizasyonu.
Gerçektende öylemi, Yoksa bu bir paranoyamı?
Bu duruma ilgili yakın ve uzak tarihte ülkemizde ve dünyada yaşanmış olaylara bir göz atıp durumla ilgili kısa bir analiz yapıp olan biteni inceleyelim bakalım iddialar gerçek mi, yoksa paranoyamı.
Türkiye farklı etnik kökenden gelen ve ( din birliği) içinde olan birbirlerini kardeş olarak görmüş ve kabul etmiş ülke insanının ortak mücadelesiyle, istilacı düşman devletlere karşı onurlu bir ulusal kurtuluş savaşı vermiş ve bu savaştan zaferle çıkmıştır.
Ancak savaşılan orduların ve O ülkelerin tek başına düşman olduğunu düşünmek, büyük yanılgı olur. Çünkü gerçek düşman, o devletleri kışkırtıp bizimle savaştıran (Siyonist ve masonist )gizli yapılardır.
Bu yapıları inceleyip varlığını irdeleyen belgelerle ortaya koyan onlarca kaynaktan edindiğim bilgiyi olabildiğince özet olarak kolay anlaşılır şekilde aktarmaya çalışacağım.
Bu günkü Kuzey Avrupa topraklarında M,S 1095 yılında günümüzden yaklaşık 918 yıl önce şekillenmiş, sonradan (tapınak şövalyeleri )adını alan yapı. Aslında, Hıristiyanlığı yaymak için teşkilatlanmış gönüllü Hıristiyanlardan oluşmuş istilacı bir ordudur. Papa ikinci Urban’ın orta doğudaki Hıristiyanların, Müslümanların baskısı ve şiddetine uğradıkları iftirasına ve yalanına inanan on bin kişilik öfkeli haçlı ordusu 1096 yılının mayıs ayında üç koldan ilerleyerek Kudüs’e doğru yola çıkmıştır. Bu günkü Anadolu topraklarından geçerek savaşlarla istila ettikleri Kılıç zoruyla Hıristiyanlaştırıp kendi dinlerine katmaya ve bu yöntemle Hıristiyanlığı yaymaya çalışan savaşçı, barbar ve istilacı bir ordu olan haçlı ordusu, Aylar süren sefer sonrasında Kudüs’e varmıştır.
Kudüs ve çevresinde yaşayan Müslüman ve Yahudi halklarını bir kısmını katletmiş bir kısmını da bölgeden sürmüşlerdir geri kalan Müslüman ve Yahudiler de azınlık olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Böylelikle Önemli bir coğrafyayı Hıristiyan hâkimiyeti altına almayı başarmışlardır.
Bu bölgede kaldıkları yaklaşık yüzyıllık süre içerisinde Müslümanlardan geometri ve matematik gibi çeşitli bilimleri de öğrenmişlerdir.
Geçen Zaman içerisinde Antik Yahudi inancının putperest yanı olan ve kökeni eski mısıra dayanan her türlü büyü ritüellinin, gizli ve karanlık biliminin temelini oluşturan, sapık bir öğretinin tarihi izleriyle karşılaşmış ve bu öğretiyi bilen az sayıdaki Yahudileri tanımışlardır. Ve bu Yahudilerden doğma (pagan) inancının temel prensiplerini de öğrenmişlerdir.
İşte bu karanlık mistik yapı Hıristiyan inancına sahip tapınak şövalyelerinin inanç yapısını yeniden şekillendirmiş ve ( kabala ) ögretileri olarak bilinen bu tarikatın sapık prensiplerini kısa zamanda kabullenmiş ve o tarikatın sadık mensubu olmuşlardır. Dışarıya karşı Hıristiyan gözükseler de artık kabalist öğretileri ve prensipleri, hayat görüşünü ve ideoloji olarak benimsemiş ve sıkı bir uygulayıcısı olmuşlardı.
Peki, nedir bu sapık öğretiler ve prensipler yazının ilerleyen bölümlerinde daha geniş bir özetle belirtilecek olan öğreti ve prensiplere üst başlıklarına göz atalım.
(! ) Ekonomik güç ve bu güce sahip olmak en temel birinci öncelikli prensiptir.
(! ) Yaratıcıya ve ölüm sonrası yaşama ( ahret ) olgusuna inanmaz ve tüm dinleri yok sayar inkâr ederler çünkü materyalist bir düşünceye sahip olmak yani ( kâfir)olmak temel prensiptir.
(! )Ekonomik gücü elde etmek için gelir getirecek her türlü legal ve illegal işleri insanlık için tehlikeli olsa bile yapmayı mubah sayan anlayışta önemli bir prensiptir.
(!) Önemli bir, temel prensipleri de kendilerini hiçbir ırka bağlı hissetmezler ve vatansızdırlar sadece mensubu oldukları gizli sapık tarikatlarına aidiyet duygusuyla bağlıdırlar.
Kabalist öğretilerin ve önemli prensiplerin birkaçının sıralandığı bu sapık anlayışa sahip olan ve Hıristiyan dininden kopan Tapınak şövalyeleri, orta doğuda hüküm sürdüğü yüzyıla yakın sürede, Kudüs ve çevresinde yaşayan, Müslümanlara çeşitli zulüm ve baskılar yapmış ve yapmaya devam ediyorlardı.
Ta ki Filistin üzerinden gelen Selahattin eyyubi komutasındaki Müslüman ordusuyla savaşana kadar
Bu savaşta büyük yenilgiye uğrayan Hıristiyan istilacı ordusu dağılmış ve küçük guruplar halinde orta doğuya yayılmışlardır bu gurupların önemli bir kısmı İngiliz kral Richard tarafından Kıbrıs adasına yerleştirilir. İngiliz Tarihinde (aslan yürekli Richard )olarak bilinen kral tam bir İslam düşmanıdır
Kıbrıs adasını geçici bir üst olarak gören Tapınak şövalyeleri Kıbrıs’a yerleşmelerinin ardından yeniden toplanıp örgütlenir ve sapık tarikat öğretilerine bütün hızıyla devam ederler. Sürdürdükleri sapık tarikatın öğretileri gereği çeşitli ayinler yaptıkları süre içerisinde tamamen şeytani inanışlara sahip olmuşlardır.
İyi bir denizci olan tapınakçılar tersane kurup gemiler inşa etmiş, yaptıkları gemilerle Akdeniz üzerinden sapık tarikatlarının öğretilerini uygulayacakları ve yayacakları yeni yerleşim yerlerine ulaşmak ve gelir getirecek ticaret alanlarını ele geçirmek amacıyla Avrupa ya göç edip orada yerleşik düzene geçmişlerdir. Avrupa da kaldıkları sürede gizlilik içerisinde tarikat öğretilerini olduğu gibi devam ettirmiş ve sapık ayinlerine aynen devam ettirmişlerdir. Kendilerini ( İsa’nın yoksul askerleri )adıyla tanıtarak. Başta kilise olmak üzere bütün gerçek Hıristiyanların sempatisini kazanmış ve içlerine nüfuz etmeyi başarmışlardır. Fakat masum görünüşlerinin altında hain planları gereği biryandan aklını çeldikleri diğer Hıristiyanları kendi sapık tarikatlarına dâhil etmiş ve sayıca çoğalmayı başarmış biryandan da, başta bankerlik olmak üzere legal ve illegal işler yaparak zengin olmuşlardır.
Geçen sürede yasak olmasına rağmen tefecilik yapıp, Avrupa’daki tüm krallıkları faizle borçlandırmış ve kendilerine bağımlı hale getirmiş etkisizleştirmişlerdir. bu sayede bütün Avrupa da istediklerini yapar hale gelmişlerdir. Öyle ki gizli yaptıkları sapık tarikat ayinlerini, kendilerine özgü geliştirdikleri gotik mimari anlayışla inşa ettikleri başta batoma adını verdikleri şeytan heykeli olmak üzere çeşitli kabalistlik sembollerle süslemiş, mabetlerinde, Hıristiyan inanışına ve ritüellerine ters düşen ayinlerini pervasızca yapar konuma gelmişlerdir. Bununla da kalmayıp eşcinsel alışkanlıklarını, zenginliklerinin simgesi olan şatolarında açıkça yaşar hale gelmişlerdir. Ta ki 1307 yılında yeni başa geçen papa beşinci flament’ tapınakçıların din dışı sapık bir tarikat ve yapılanma olduğunu anlamış, Avrupa da ki tüm krallıklara buyruğuyla tapınakçıların tutuklanıp yargılanmalarını istemiştir.
Devam edecek
Serhat BİNGÖL 27/ 01 2014