4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
779
Okunma
Herkese, her keseye göre bir aşk hep var. Sahilin karayla kesişmesi gibi, kol düğmelerinin yanyanalığını andıran, rüzgarın esişine benzeyen.
Sütunlu ve satırlı yazıların ayraçlarla belirginleştirdiği, ekli eksiz kelimeleri barındıran, söylenen, söylenemeyen.
Tavşan ile tazının hikayesi de, arıların oğul kurmak serüveni de biraz aşka dahil. Hep kum saatlerine değen, akıp akıp eksilmeyen bir hal aşıklık.
Bazan obur, bazan iştahsız, ikircikli yansımaları da var aşkın. Sonra resimler: En sembolik ifadesiyle yağmur kokulu resimler. Sigara paketlerinin yüzeyleri, pencerelerin pervazları, askıların telden dengeleri...
Gırgırlar sabahları dönüyorlar limana. Onları izlediğim bir sırada geliverdi bunca kelime usuma. Kıyamadım, orada kalsınlar istedim, fakat olmadı. İlle de döküleceğiz dediler senin kaleminden. İlle de aşk olacak yazdığın. Aniden ve kimseler bilmezken belirip, kimseler bilmeden gidecekler belki de. Olsun. Ben her gün o gırgırları bekleyeceğim yine. Ağlarına takılacağım yorgun balıkçıların. Ve bıkıp usanmadan aşıklık istidadına erişmeyi deneyeceğim. Kısalıp uzarken günler, ben hiç bırakmayacağım yarın daha çok sevmeleri. Hani bir keresinde yarın daha çok sevmeyeceğim demiştim ya, yalanmış iyi ki erken farkettim. Sağol yarın, hoşçakal dün...