10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
778
Okunma

Biraz da yaşamaktır ya yazmak, yaşamak yazmaktır hani. Kelimeleri toplayıp çıkarmaktır kelimelerden. Bencillikleri ötelemektir, anıp anlatmaktır ve bilindiktir bilinmedik kadar.
İşte tam şuradayla başlayıp, yine olmadıyla bitirmektir mektupları. Sürekli yenilenmektir. Suskulardan çalıp sesleri, göz kararıyla ve çarçabuk söylemektir.
Kalem her oynadığında düşünmektir, iç geçirmektir. Sormaktır usulca sonuncusu bu mu diye. İlk yazdığı satır kümesini işaretlemektedir hatıratında. Sahi ya bu yazacağı sonuncu yazıysa?
Neler duyurmak isterdi uzağına ve uzağındaki kimlere? Eksilterek büyüyen kaç iklimsiz tomurcukla fısıldaşmayı kurmuştu? Kor gibi kızarınca korkuları nereye sığınmıştı? Gölgesine dönüp dönüp uzattığı avuçlarında neleri tutuyordu?
Belki de bu bilinmezlik yüzünden her nefes sonuncuymuş gibi alınmalı. Son yazı gibi yazılmalı yazılan. Sonunda sonu sonrası bir hayat kadar değil miyiz hepimiz?
Kıyamıyor insan sevdiklerine. İncitemiyor parçaladıklarında bile. Seçip beklemeyi, çekiliyor köşesine. Aslında ne çok söyleyesi varken hem de, sırf bu belki de sonuncu yazışıdır diye...