3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
891
Okunma
“Yani havayoluna şikayet mektubu mu yazdın?”
“Yazdım tabi. Uçağa binmişiz, nereye oturacağımız belli değil. Aslında senin yazman lazımdı. Müzik durduğunda uçakta ayakta kalan bir tek sen vardın.”
Haklıydı. Havayolunun pek bir anlam veremediğim uygulaması yüzünden San Fracisco uçağında kimseye hangi koltukta oturacağı söylenmemişti. Herkes bulduğu yeri kapmış, ben ise ayakta kalmıştım. Neden sonra havayolunun görevde olmayan bir uçuş görevlisi yerini bana vermişti.
Theodora kafasını koyduğunu yapardı. Havayoluna şikayet mektubu yazacağını söylemişse yazardı. Eğer dikkate alınmazsa başka yollara başvururdu. Bugüne kadar onun işin peşini bırakmamasının çok faydasını görmüşsem de, yine için için bu yeteneğinden çekiniyordum. Kimbilir, belki bir gün hedefinde ben de olabilirdim.
Akşam üzeriydi. Theodora işten dönünce yaptığımız yürüyüşlerden birindeydik. Ekim kendini hissettirmeye başlamış, evimizin kıyısında bulunduğu ormanın yaprakları sararmaya yüz tutmuştu. Yine de ağaçlarda henüz yeşil renk hakimdi; sevdiğim kızıl sarı kıvama daha bir kaç gün vardı.
“Ağaçlar ne kadar sesli, değil mi?”
Theodora bu sefer de haklıydı. Yaz gecelerinde, yürüyüş yaptığımız bu yol çeşitli böcek ve kuşların sesleriyle dolu olurdu ama o zaman bile doğanın gürültüsü bugünkü kadar yoğun değildi. İlerledikçe ses düzenli olarak artıyordu. Duyduğumuz, yaprakların arasında, göremediğimiz kuşlarından çıkıyordu. Yol kenarındaki komşuların evlerinde kimse görünmediğinden, onlara bu durumun normal olup olmadığını da soramıyorduk.
“Ne kadar zamandır birisine rastlamadık?”
“Galiba evden çıktığımızdan beri.”
“Peki bugün komşulardan kimseyi gördün mü?”
“Bilmem. Gün boyu evdeydim.”
“Ne yani, pencereden de mi bakmadın?”
“Niye ki?”
Cevap verecekti, bundan eminim. Her zaman bir, hatta birden fazla cevabı vardı ama bu sefer imdadıma kuşların seslerinin iyiden iyiye yükselmesi yetişti. Dikkatini etrafa verdi.
“Sence bu normal mi?”
“Bilmiyorum. Çocukken evin civarında yarasalar olurdu; akşamüzeri uçmaya başlayınca seslerini duyardık. Onu hatırlattı.”
“Yarasalar böyle mi ses çıkarıyordu?”
“Bu denli gürültücü değillerdi tabi.”
Yürümeye devam ettik. Artık birbirimizi duyamayacağımız için konuşmuyorduk. Sonra...
Sonra birden ses kesildi.
Biz şaşkınlık içinde etrafımıza bakarken, sessizliği ise kanat sesleri böldü. Bir kuş sürüsü ormandan havalandı. Binlerce küçük kuştan oluşan sürü havada tek bir vücutmuşçasına kıvrıldı, havada şekiller çizdi ve ağaçların tepelerini yalayıp yokoldu. Donakalmıştık, İkimiz de tek kelime edemedik.
...
Ertesi gün aynı yolda ölü bir sincap gördüm. Sincabın başına çöreklenmiş bir akbaba leşi didikliyordu. Kuşa çarpmamak için arabayı durdurdum. Akbaba başını yavaşça leşten kaldırdı; arabayı görünce ağır ağır kanatlarını çırpıp, havalandı. Ben de aynı ağırlıkta olay yerinden uzaklaşırken dikiz aynasından akbabanın leşe geri dönüp dönmediğini kontrol ettim. Ben köşeyi dönene kadar sincabın yanına uğrayan olmadı. Akşam Theodora işten döndüğünde ona yürümek istemediğimi söyledim. O da “Neden?” diye sormadı.
Gerçek bir hikayedir.