5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
612
Okunma
Uçsuz bucaksız bir buğday tarlası. Bütün başakları gövertmeli zaman. Suya eriştirilmeli tohumlar. Yağmur getirilmeli.
Saat günü başlatıyor. Aslında hiç bitirmiyor dönüp duruyor aynı eksende. Kalben hazır oluyorlukla, fikren dahil oluyorluk arasında tutuyor.
Sokak lambaları sönünce, ışıltısını sürdürebilmek için gökyüzüne başını uzatıyor şehir. Kediler terkediliyor, kuşlar terkediliyor, insanlar terkediliyor, çöp tenekeleri terkediliyor, rakı sofraları terkediliyor, gece terkediliyor ve demir kafeslerin ardına gizleniyor güller.
Rüzgar birazdan şişirecek yelkenleri. Sonrası denizin mavi kıvrımlarına kalmış. Kelimelere muhtaç, onlarsız olunamazlık hali bu.
Yüksek kulelerin son odalarında, gaz aydınlıkları türüyor. Eski mi bu bilmece? Cevabı bulunmadık kaldığı sürece önemsiz.
Geçenki çember daha dar ve kuvvetliydi. Şimdiki daha eksik ondan. Gördüklerine aldırmadan duydu biri. Sesti ve çoktu.
Bazı adamlar bazı kadınlara şarkı söylüyorlardı. Bazı adamların dilinde şarkı oluyordu bazı kadınlar. Bazı kadınlar duymuyorlardı şarkıların tınısını, bazı kadınlar şarkı söylüyorlardı başka bir dilde.
Her yere yetişebilmeli insan. Hep kucaklayabilmeli. Kolları sarıp sarmalamalı, bırakmamacasına. Kaçırılmamalı hiçbir an. Ertelenmemeli güvercin kirası düşler. Çöpten çizilmeli tüm resimler.
Kökleri nereye kadar gider bilinmez. Soyunmalı, soyulmalı. İklimsiz kalsın yeryüzü. Hepsi görecek kuklalar büyüdüğünde gerçeği. Kuklalar çocuk şimdi. Henüz taze süt kokuyor ağızları. Ama kuklalar bir büyüsün, herkes görecek.
sakız çiğnemeli. Çene ovuşturmaktan yeğdir ne de olsa. Gayret yaşamak için, gayret etmek için yaşamaya...