9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1902
Okunma

“Konstantiniyye( İSTANBUL ) muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, askerleri de ne güzel askerdir.” Hadis-i şerifiyle başlayalım sözlerimize
Bu hadis Paygamberimiz (S.A.S)in dudaklarından döküldükten sonra Fatih Sultan Mehmet’e kadar tüm müslüman devletlerin idarecilerinin içini yakan bir ateş olmuş ve bu müjdeye nail olabilmek için müslüman devletler tarafından defalarca ( Bazı kaynaklara göre 13 kez) kuşatılmıştır..Hatta öyle ki hristiyan aleminde 13 rakamının uğursuz sayılmasının sebebini buna yoranlar bile olmuş. İşin ilginç tarafı 1453 yani İstanbul’un feth tarihinin rakamları toplandığında da 13 rakamını vermektedir.Neyse...Konumuz bu değil.
İstanbul Müslüman Araplar tarafından yedi kez kuşatılmıştır. Bu kuşatmaları ayrıntılarına girmeden ama bazı ilginç taraflarını ele alarak görelim.
1. Kuşatma 653 yılında Hz. Osman zamanında olmuştur. Şam valisi Muaviye komutasında yapılan bu seferde herhangi bir savaş olmamıştır..Yani bu sefer İstanbul’u ve Bizans’ın durumunu,gücünü tespit için yapılan bir sefer olmuştur.
2. Kuşatma Muaviyenin halifeliği döneminde 668 de başlamıştır.Ancak İstanbul surları önünde arzu edilen sonuç hasıl olmayınca 669 da Muaviye, oğlu Yezit komutasında bir yardımcı kuvvet göndererek kesin netice almaya çalışmıştır. İleride İslam dünyasında hep lanetle anılacak olan Yezit 669 da o yüce Peygamberin(S.A.S) müjdesine nail olmak için elde kılıç İstanbul üzrine atılmıştır...Yezid’in komutasındaki orduda kim vardır peki: Ebu Eyüb-el Ensari yani hepimizin Eyüp Sultan olarak bildiği o büyük, Peygamber dostu sahabe.
Savaşta başarılı olunamaz. Doksan yaşlarında olan Ebu Eyüb-el ensari bu sefer sırasında Hakkın rahmetine yürür. Yezit, Bizans imparatoruyla anlaşarak onu surların dibinde bir yere gömdürür. Daha sonra öğrenir ki Bizans İmparatoru Yezit için ’Bu ne aptal bir çocuk..Ben hiç o mezarı orada bırakırmıyım? O gider gitmez o mezardakini çıkarıp aç köpeklerin önüne atacağım’ demiştir. Hemen haber salar Yezit: ’O ne aptal bir hükümdardır...Eğer böyle bir şey yaparsa islam dünyasında bir tane bile kilise koymam hepsini yıkarım.’
Bu tehdit Bizans İmparatorunu titretir adeta...Ne o ne de ondan sonra gelenler İstanbul surları önüne defnedilen hiç bir sahabe mezarına dokunamazlar.
Yezit gibi İslam dünyasında lanetle alınan bir hükümdarın korkusuyla Bizanslılar tarafından dokunulamayan o sahabe mezarlarına maalesef Cumhuriyet döneminde Müslüman(!) Türkler dokunur.
Çocukluğum ve gençlik yıllarımın geçtiği mesela Ayvansaray’da 2002yılından sonra bir çok sahabe mezarının gün yüzüne çıkarıldığın ıgörmek o yıllarda benim hayretten ağzımın açık kalmasına sebep olmuştur hep..Çünkü o sahabe mezarları daha önceleri şarapçı ayyaşların sıkışınca çişlerini yaptıkları çöplükledi hep. Müslüman kimliği taşımak ama Yezit kadar bile olamak ne acıdır değil mi? Yanlış anlaşılmasın Yezit’i yüceltmeye (Haşa) çalışmıyorum...Ona tekrar döneceğim.
3. Sefer yine Muvaiye zamanında 672 yılında olur.
4. Sefer 717 yılında yine Emeviler döneminde Halife Süleyman binAbdülmelik zamanında olur..Halifenin ’İstanbul’u almadan dönmeyin’ kesin emri yüzünden müslüman Araplar çok ağır kayıp verirler..Halifenin ölümü ve yerine geçen Ömer Bin Abdülaziz’in orduyu geri çağırması üzerine bu ordu tamamen yok olmaktan kurtulur.
5. Sefer 730 yılında Emevi halifesi Hişam bin Abdülmelik zamanında bizim Cüneyt Arkın tarafından yapılır...Şaka şaka..Ordu komutanı Abdullah-el Antaki’dir...Hâla Cüneyt Arkın’la bağlantı kuramadız sanırım...Yani efendim Battal Gazi’dir ordunun başında olan. Battal Gazi Bizans İmparatoru V. Konstantin’i esir eder..Onu alır Üsküdar’a kaçırır..’Atı alan Üsküdar’ı geçti’ deyimi de buradan çıkmıştır. Sonuçta Bizans vergiye bağlanır; İmparator serbest bırakılır.
6. Sefer Abbasiler döneminde olur. ordunun başında Halife Mehdi’nin oğlu Harun Reşid vardır. Bizans yine vergiye bağlanır.
7. Sefer 799 yılında olur. Harun Reşit bu sefer halife olarak ordusunun başındadır ve İznik yakınlarında yine Bizans ordusunu perişan eder. Ama İstanbul’u almak nasip olmaz. Bizans’tan vergi almak daha kazançlı gelir..Orduyu fazla zorlamak istemez.
Asıl konudan uzaklaştım sanırım..Konumuz Yezid’di.
Yezidi anlatabilmek için iktidar hırsının, fitne ve fesadın insanları ne hale getirebildiğini görmek gerekir.
Hz.Ali ile Hz. Ayşe’yi birbirleriyle savaşacak duruma getiren şeyi sadece ve sadece fitne ve fesat olarak yorumlamak bu konuda akıllara takılan soruların cevabı olabilir mi? Öyle ya biri Hz. Muhammed(S:A:S) in eşi, Ümmü’l Müslimin ve Müslümat ( Yani müslüman erkek ve kadınlarının annesi ) olan Ayşe, öteki Peygamber damadı, amca oğlu, ilim kapısının anahtarı Ali..Nasıl olur da birbirleriyle savaşırlar?
Hz. Peygamberin vahiy katibi Muaviye nasıl olur da Hz Ali ile savaşır? Bu nasıl bir hırstır? Bu nasıl bir taht sevgisidir diye mi sormalıyız soruyu yoksa ’Ben senden daha hayırlıyım halk için.O bakımdan sen değil iktidarda ben olmalıyım’ düşüncesi midir?
İyi de bir insan kendi öz oğlunu tanımazmı? Yani Muaviye...Haydi diyelim ki kendisini halifelik için Hz.Ali’den daha uygun gördü.Oğlu Yezid’i nasıl Hz. Hüseyinden daha üstün görebilir? Düşünün ki bir kişi İslamın halifesi olarak saltanat sürecek ama o kişinin işi gücü içki içip dansöz oynatmak olacak. Siz onun saltanatının temellerini atmak için Hz. Ali’ye kılıç çekecek, Hz. Hasan’ı karısına zehirlettireceksiniz. Fitneyle, fesatla izah edilecek bir durum değil.
Hz. Hasan şehid edildikten sonra vasiyeti üzerine Hz. Peygamberin (S.A.S) yanına defnedilmek istenir. Peki buna en şiddetle karşı çıkan kimdir? Hz. Ayşe...Peygamberin gözbebeği torununun onun kabri yanında gömülmesine niçin karşı çıkmıştır Hz. Ayşe? Hatta öyle ki cenaze Hz. Peygamber’in (S.A.S) mezarına doğru taşınırken Muaviyenin adamları oklamışlardır cenazeyi taşıyanları ve Hz. Hasan, vasiyetine rağmen dedesinin yanına değil Bâki mezarlığıne defnedilmiştir.
Oğlununa saltanatı sağlamak için önündeki tüm engelleri birer ikişer ortadan kadıran Muaviye 680 yılı Nisan ayında öldü. Yerine oğlu Yezit geçti. Oysa daha önce Hz. Hasanla yapılmış olan bir anlaşma vardı. Ama Muaviye daha sağlığına ’Hasan ile yaptığım anlaşma ayağımın altındadır’ demişti...
680 yılının Ekim ayında ise İslam tarihinin en feci olaylarından biri olan Kerbela olayı gerçekleşti...Hz. Hüseyin Kerbela’da yetmiş iki maiyetiyle birlikte feci şekilde öldürüldü...Bir islam halifesi (!) din-i islam için(!) Petgamber torununu ve onun ailesini yok ettirdi.
On bir sene önce Peygamber müjdesine nail olmak için İstanbul önlerinde, Ebu Eyüb -el Ensari ile birlikte genç bir delikanlı olarak kılıç sallayan Yezid on bir sene içinde iktidar hırsı yüzünden, bir taht uğruna nasıl olmuştu da bir canavara dönüşmüştü? Dahası onun canavarlığı sadece Hz.Hüseyin ve evlatlarını katletmekle sınırlı değildi.
Hz.Hüseyin’in katlinden yani Kerbela faciasından sonrasını malesef ne tarih ders kitaplarında buluruz ne de birileri çıkıp anlatır bizlere...Oysa Kerbela sonrası da bir o kadar facialarla doludur ve neredeyse yüzde birimiz bile bilmeyiz o faciaları. Mesela Harre olayını bilen kaç kişi vardır? 27 Ağustos 683 Katliamını yani?
HİCRİ 63 (27 Zilhicce), Miladi 683 yılında, 27 Ağus-tos’ta meydana gelen ve İslam tarihinin en kanlı olaylarından biri olan "Harre Vakası", Arap-Emevi saltanat dinciliğinin işlediği bir sahabi katliamıdır. Haçlı engizisyonundan birkaç asır önce meydana gelen bu katliam, kilise engizisyonuna ilham veren cinayetlerin en büyüğüdür.
Emevi Arapçılığına karşı çıktıkları için, Peygamber kenti Medine’de, 80 küsuru sahabi olmak üzere, yaklaşık on bin kişi katledildi. Ödül olarak, "Peygamber kenti, üç gün boyunca Emevi katillerine mubah kılındı". Yani canilere, istedikleri her şey serbest ilan edildi. Bu serbestlik üzerine, yaklaşık 900 kadının ırzına geçildi. Bu tecavüzden doğan babası belirsiz çocuklara, İslam kaynaklan, "Harre Evladı" demektedir.
Bazı sahabiler, öldürülmedi ama ağır işkencelerden geçirildi. Bunlardan biri olan Ebu Said el-Hudrî sakalları tel tel yolunarak acılar içinde feryat ettirildi
Tüm bunlar, "Müminlerin halifesinin buyruklarına karşı çıkılıp din umuru fesada uğratılıyor; fesadı çıkaran asilerin din adına hizaya getirilmesi vaciptir!" gerekçesiyle yapıldı. Gerekçeyi belirleyen ve buyruğu çıkaran ise, "Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve müminlerin emiri" unvan-l larıyla anılması yine bir "din buyruğu" haline getirilen Yezit (ölm. 64/683) idi. Hz. Hüseyin’in başını kestiren Yezit...
Harre olayının ayrıntılarına bakalım.
Medine civarında harre (volkanik arazi) diye anılan arazilerden biri olan Harre-tü Vâkım’da vuku bulan büyük çarpışma, Emevi hükümdarı Yezit kuvvetleriyle "Peygamber kenti" Medine halkı arasında olmuştur.
Medine halkı, yönetimin zulüm ve ahlaksızlıklarına karşı çıkarak Yezit’in halifelik, yani devlet başkanlığı ’ makamından inmesini istedi. Bunu hilafete isyan sayan Yezit, Emevilere bağlılığı ve Peygamber evladına kiniyle öne çıkmış olan Müslim bin Ukbe komutasında büyük bir ordu oluşturarak Medine üstüne saldı.
Yezit ordusundaki asker sayısı on bin ila yirmi dokuz bin arası rakamlarla ifade ediliyor. Sahabi katili komutan Müslim’in yanında yer alan beş yüz kişilik kurmaylar kadrosu ise Rumlardan seçilmişti.
Onlara karşı çıkan Medine halk kitlesinin sadece imanları, iradeleri ve bir de şehit olma arzuları vardı. Teçhizatları, silahları son derece basit kılıç, pala ve sopalardı.
Katliam, yağmalama ve ırza tecavüzlerin ardından, halife Yezit için biat (halifeye bağlılık bildirme) tazelemeye geçildi. Katil komutan Müslim şu emri verdi:
"Biat şu şekilde olacaktır: Yezit’in kulu ve kölesi olarak biat ettim." Bazıları buna karşı çıkarak, "Allah’ın kitabı ve Peygamberin sünneti üzere biat ederim"
diye ısrar etti. Bu şekilde biat isteyenlerin tümü katledildi.
Müslim, kestiği sahabe başları ile esir sahabileri Yezit’e gönderdi. Yezit bunların karşısına geçip Uhud günü intikam şarkıları söyleyen İbnü’s-Sib’arî’nin, Bedir’de öldürülen müşriklerin intikamının alındığını ifade eden bir şiirini okudu.
Müslim, Medine başarısının ardından hemen Mekke üzerine yürüdü. İbnüz Zü-beyr’in Kabe’ye sığındığını bahane ederek Beytullah’ı mancınıkla tahrip etti, daha sonra da ateşe verdi.
Yezit, en büyük ödülleri, ünlü sahabileri öldüren askerlere verdi. Tarihçi İbn Sa’d ,bu askerlerin bir süre sonra aynı Yezit’in emriyle öldürüldüğünü yazıyor. Sus..suss.susss..kimseler duymasın taktiği.
Kimseler duymasa da Allah duyuyor ey Yezit...Sadece ve sadece üç yıl oturabildiğin o taht için değer miydi bunca zulme?
Veee...Bu arada İnkılap Tarihi derslerimde ve konu geldikçe ’Atatürk’ün yaptığı en hayırlı işlerden biri, belki de en önemlisi halifeliğin kaldırılmasıdır’ dediğim için beni topa tuatanlar..Haksız mıyım Allahınızı severseniz?
NOT. Üstteki resim Hz. Hüseyin’in türbesinin bulunduğu yerin resmidir.