1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
655
Okunma
Aklın önündeki en büyük engel, düşünme metotlarıdır. Düşünme metotları, alınan eğitim, çevre, ideoloji, inanç, felsefe, bilim ve gelenekler gibi etmenlerden oluşur.
Düşünme metodu farkında olmadan insanı bir fanus içine hapseder. Bana göre, bilime göre, dine göre, felsefeye göre, tarihe göre, yani sonunda göre ile bağladığımız her metodik yaklaşım, aklımızın düşünme özgürlüğü önüne geçerek, akla sınır koymaktadır.
Elbette metodik düşünmenin faydaları vardır. Ancak düşünme metodunu Frankeştayn’ın ürettiği canavara dönüştürmek çok tehlikeli ve yanlıştır. Eğer düşünme metotlarını canavara dönüştürürsek, ürettiğimiz her düşünüş metodu bizi kendine köle yapar. Akılımız, mantığımız, irademiz üzerinde egemenlik kurar.
Tıpkı fikirler gibi, düşünme metotları da değişken, gelişkendir. Değişmesi ve gelişmesi için insan fikirlerin sınırlarını zorladığı gibi, metotların da sınırlarını zorlanması gerekir.
Düşünce metotlarının sınırlarını zorlamazsak içinde hapis kalırız. Düşünce metodunun içinde hapisliğimiz sırasında ürettiğimiz her fikir, fanus içinde zıplayan sineğe benzer.
Bilim, felsefe, ideoloji, din, ekonomi, sosyoloji, psikoloji, sanat gibi her türlü konuda üretilecek fikirler, ancak düşünce metotlarının zorlanması, sınırlarının aşılmasıyla sağlanır. Bugüne kadar bu tür konularda oluşan bütün gelişmeler, bir devrim, bir devinim olarak, metotların aşılması, yenileştirilmesiyle sağlanmıştır.
Ancak bu her zaman mümkün olmaz. Muhafazakârlık düşünce metodunun uzantısı olarak, bütün bilim dallarına, ideolojilere, dine egemen olur.
“Bilimsel verilere göre” diye başladığımız her sözün arkasından, ileride değişmesi muhtemel bir bilimsel kanuna vurgulama yaptığımızda, aslında o bilimsel kanun değil, kendi ürettiğimiz bir düşünce metodudur. Bilim adamları bilimsel sonuçları ancak “bilimsel kanun dedikleri” metodik yaklaşımları aştıklarında yeni üretimler yapabilirler.
Durum, felsefe de, ideoloji de, sosyoloji de, dinde de aynıdır. Hangisi olursa olsun inançların oluşturduğu dogmatik “değiştirilemez düşünüş metotları” kurallar, sistemler içinde fraksiyon veya mezhep olarak karşımıza çıkar.
Sonuçta, fraksiyonlar ideolojilere, felsefelere, bilime, mezhepler dinlere egemen olurlar. Yani insanların ürettikleri yaklaşım biçimleri olan fraksiyonlar, metodik yaklaşım biçimleri mezhepler, asılların yerine geçer.
Böylece, sol bir ideolojiden söz ederken, aslında fraksiyonun yaklaşımından…
Ateist felsefeden söz ederken, aslında fraksiyonun yaklaşımından…
Dinden söz ederken, mezhepten söz ediyoruzdur.
Bilimi anlamak, felsefe üretmek, dini anlamak, ideolojileri kavramak için üretilmiş bütün metodik yaklaşımlar, canavarlaşarak, bilimin, felsefenin, dinin, ideolojinin yerine geçerler.
Sonuç bu noktaya geldiğinde aklın faaliyeti durmuştur. Artık akıl, fanus içinde zıplayan sinektir.
Günümüzde Kemalist ideoloji, yaklaşım metoduyla, bilimi, ideolojiyi, felsefeyi anlamaya, anlatmaya çalışırken, kendi fanusunun içinde zıplamaktadır.
Günümüzde dini inançlar, ürettikleri mezheplerin metodik yaklaşımlarıyla, dinlerini fanus içinde zıplatmaktadırlar.
Günümüzde, sağ, sol, dinsel ideolojilere inananlar, ürettikleri metodik yaklaşımlarla, ideolojilerini fanus içinde zıplatmaktadırlar.
Dolayısıyla, günümüzde özgür akıldan, özgür mantıktan, özgür iradeden söz etmek zordur. Herkes kendi fanusunda zıplarken kendini özgür hissetmenin lüksünü yaşamaktadır. Ama aslında metodik yaklaşım köleliğini yaşamaktadır.
Allah son kitabı kuranda, insanların akıl etmesini, düşünmesini, iradesiyle karar vermesini tavsiye ederken, insanların ürettiklerinin diğer akıllar, düşünüşler, iradeler üzerinde egemenlik kurmasını yasaklamaktadır.
Zira akıllar diğer akılların, düşünceler diğer düşüncelerin, iradeler diğer iradelerin üzerinde egemen olmak gibi öz bencilliklere sahiptirler.
O nedenle Allah’ın kitabında “atalar dini” olarak ifade ettiği şey, akılların, düşüncelerin, iradelerin oluşturduğu kalıplardır. İman ancak atalar dininin kalıplarını aşarak aklın, düşünüşün, iradenin özgürleştirmesinden ibarettir.
Kelimelere hapsedilmiş her düşünce, peşinen özgürlüğünü kaybetmiştir.
Örneğin, cumhuriyet bir kelime olarak neyi ifade ediyor dediğimizde, arkasında onu anlatmak istediğimiz her şey cumhuriyet kelimesine egemen olur.
Örneğin, laiklik bir kelime olarak neyi ifade ediyor dediğimizde, arkasında onu anlatmak istediğimiz her şey laiklik kelimesine egemen olur.
Örneğin, din bir kelime olarak neyi ifade ediyor dediğimizde, arkasında onu anlatmak istediğimiz her şey din kelimesine egemen olur.
Özgürlüğünü öne çıkaran bütün anlatımlar kelimelere egemen olduklarında diğer anlatımları köleleştirirler.
Böylece kelimeler, kendilerine egemen olan anlatımlarla tanınmaya başlar.
Laik düşünüş, din dışı düşünce biçimi olmasına rağmen, ülkemizde laklik dinsizlik değildir anlamıyla kabul edilir. Neden? Hâlbuki laik düşünüş, dini düşünüşe karşı olarak batıda oluşan bir yaklaşım biçimidir. Peki, laik düşünüşü bugün hangi nedenle, dinsizlik değildir veya dinlere özgürlük vermektir olarak lanse etmektedirler? Böyle bir isteğin kaynağı, laik düşünüşe anlam saptırması mıdır? Yoksa laiklik adı altında din istismarı mıdır?
Bilim, kendini sürekli geliştiren, değiştiren bir çalışma biçimidir. Sürekli araştırma, bulgular, deneyler sonucunda, sonuçlar her zaman değişir. Deneylenmemiş hiçbir bulgu kesinleşmiş sayılmaz. Kesinleşmeyen hiçbir sonuç bilimsel sonuç değildir. Bilimsel olmanın anlamı deneysel kesinlikken, neden insanlar bilimsel sonuçlara ulaşmayan teorilerin peşine düşerek, ideolojiler, felsefeler üretip kendilerini dogmalaştırırlar? Neden; deneylenmesi mümkün olmayanları bilimsel sonuç görürler? Böyle bir durumun anlamı bilimin istismarı mıdır? Yoksa bilim dışı saydıkları kültürlere, inançlara karşı üstünlük yarışında ikiyüzlü davranmak mıdır?
Günümüzde dine inanan ve bilimden yana olanların en büyük çelişkilerinden biri budur. Her iki kesim deneylenmemiş, deneysel sonuçlarla sabitlenmemiş konular üzerinde konuşurlar. Ancak bilimden yana olunlar “biz deneylenmemiş hiçbir sonucu kabul etmeyiz” derken, dini düşüncelere teorilerle karşı çıkarlarken, teorilerini bilimsel sonuç olarak lanse ederler. Hâlbuki hiçbir tez, antitez, hipotez, teori henüz deneylerle kanıtlanmış bilimsel sonuç değildir. Belki de sözü edilen tez, antitez, hipotez, teoriler hiçbir zaman deneylerle kanıtlanmayacaktır. Örneğin insanın yaratılmasıyla ilgili hiçbir tezin, antitezin, hipotezin, teorinin deneylenmesi mümkün değildir.
Farklı düşüncelerin olması elbette insanlığın gelişmesi için önemlidir. Ancak farklı düşüncelerin kendi düşünüş metotlarının “fanusunun” içinde zıplaması, düşüncenin önündeki en büyük engeldir.
İnsanın kendisini özgürce tartışabilmesi için öncelikle kendi ürettiği veya toplumundan aldığı düşünce kalıplarını kırması, aşması gereklidir.
Kalıplarını kıramayan, aşamayan hiçbir insan kendini özgürce tartışamaz.
Değişmez, değiştirilemez, tartışılmaz, tartıştırılamaz olarak kabul edilen her türlü fikir, insan özgürlüğünün önünde bir engeldir.
Bugün, Kemalizm, cumhuriyet, laiklik değişmez, değiştirilemez, tartışılmaz, tartıştırılmaz olarak,
Bugün, dinler, mezhepler değişmez, değiştirilemez, tartışılmaz, tartıştırılmaz olarak,
Bugün, bilim, bilimsel anlayışlar, değişmez, değiştirilemez, tartışılmaz, tartıştırılmaz olarak,
Aklımızın, mantığımızın, irademizin üzerinde egemenlik kurduysa, insanın değişimi, gelişimi durmuş demektir.
Artık insanın gelişmesi için yeni bir devrim gerekir.
Aklın bir adım sonraya devrimi imandır.
İman insan aklını, muhakemesini, iradesini, insanların ürettiği değerlere karşı özgür bırakmaktır.
Allah’ın kitabındaki hidayet kavramının özü budur.
Hidayet, insanın insana kulluğunu terk etmesidir.
İnsanın insana kulluğunu terk etmesi, aklını, mantığını, iradesini diğer insanların egemenliğinden kurtarmasıdır.
Günümüzde insanlar, Atatürkçü, Leninci, Maocu, Marksçı, Musevi, İsevi, Muhammedi gibi ifadelere kendilerini tanımlarlarken, aslında akıllarını, mantıklarını, iradelerini kimlere teslim ettiklerini belirtmektedirler.
Özgür insan, başkasının adıyla, düşünceleriyle, inançlarıyla kendini tanımlayan değil, kendi düşünceleriyle, inançlarıyla kendini tanımlayandır.
Özgür insan, başkasının düşüncelerinden, inançlarından, üretimlerinden yararlanmayı öğrenen, bilen, yaşayan, ama dogmatik “değişmez, kutsal, tabu” olarak kabul etmeyendir.
Özgür insan, her fikre, her inanca karşı kendini özgür hisseden, rahatça düşünceleri, inançları konuşan, tartışan, özgürce kararlarını verendir.
İnsanın, düşüncelere, inançlara karşı özgürlüğünü garipseyen, yadsıyan, kabul etmeyenler, insanların aklı, mantığı, iradesi üzerine egemenlik kurmaya çalışanlardır.
Aklın devrimi, insanı insanla eşitler.
Aklın devrimi, aklı, diğer akıllara karşı özgür kılar.
Aklın devrimi, diğer akıllara değer vererek onlarla tartışmayı, konuşmayı erdemlilik sayar.
Aklın devrimi, diğer akılların ürettiklerinin doğrularına sahip çıkmayı insanlık sayar.
Aklın devriminin önündeki en büyük engel, “Bunu nasıl söylersin, böyle nasıl inanırsın” diye başlayan her söylemdir.
Aklın devrimi, aklı fanus içinde zıplayan sinek olmaktan kurtarmaktır.
Ne yazık ki günümüzün ideolojik, felsefi, bilimsel, dinsel yaklaşımları fanusa dönüştürülmüştür. Akıllar içinde zıplayan sinek gibidirler.
Aklın devrimi “imanı” baharlara kalmıştır.