16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2413
Okunma

BİR YERDE BİR KÖTÜLÜK GÖRÜRSEN ONU ELİNLE DÜZELT, BUNA GÜCÜN YETMİYORSA DİLİNLE DÜZELT, BUNA DA GÜCÜN YETMİYORSA KALBEN BUĞZ ET İŞTE BU İMANIN EN ZAYIF HALİDİR.
HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTAN GİBİDİR.
Hz. Muhammed ( S.A.S.)
Günlerdir çeşitli sosyal paylaşım sitelerinde yukarıdaki resim ve benzerleri dolaşıp duruyor: Burmalı Müslüman kardeşlerimizin çoluk çocuk demeden en vahşi şekilde katledilmelerinin resimleri.
Allah razı olsun memlekette insanlık denilen mefhum henüz tamamen ölmediğinden bazı kardeşler, arkadaşlar, sevgili öğrenciler bu görüntüleri paylaşarak hiç olmazsa bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Böyle olunca da iş bu görüntüleri paylaşanlar ve tepkilerini ortaya koyanlar çığ gibi büyüyor.
Ancak…Burma deyince aklına burma bilezik, burma bıyık, ya da burma tatlısı gelenler de bu memlekette o kadar çok ki onların sayfalarında bu paylaşımları görmeniz mümkün değil. Hani sorsanız ‘’ Abi- abla-kardeş sen niçin paylaşmıyorsun bu görüntüleri ‘’ size öyle bir cevap verecektir ki ‘’Hay anasını satayım…lan ben ne eşeklik etmişim ‘’ dersiniz. Evet cevabı şu olacaktır. ‘’ Ay şekerim bilirsin ben öyle kan , şiddet ve gözyaşı içeren şeyleri paylaşmıyorum..Çoluk var çocuk var..Minicik çocukların psikolojileri bozuluyor’’…Ulan haklı valla vatandaş..Şimdi bu resimleri gören hangi çocuğun psikolojisi bozulmaz ki.
Fakat kazın ayağı öyle değil tabii ki… Konu tamamen farklı. O resimlerde Türkiye aleyhinde propaganda malzemesi olarak kullanılacak ya da Türkiye’de kargaşa ve kaos yaratacak bir unsur var mı? Yok… Hem ölenler kim: Müslümanlar…Iğğğyyy..Müslüman mı? Adını anmaya bile değmez(!)…Ha sinek ha Müslüman ne olmuş yani katlediliyorlarsa(!) Mesele bu dur aslında...Kan gözyaşı vs mneselesi olmadığını zaten başka paylaşımlarından görmeniz mümkün olur.
Yok efendim göremezsiniz..Mümkünatı yok bu vatandaşların sayfalarında yukarıdaki resimleri, yazıları, haberleri görmeniz mümkün değildir.
Onların da sizin gibi iki gözü vardır ama o gözlerden beyinlerine ‘’ Şu katliamı da gör ‘’ emri bir türlü ulaşamaz. Onların gözleri Türkiye’yi uluslar arası arenada zora sokacak görüntüler peşindedir. Mesela: ‘’Hrant Dink misali biri öldürülse de hepimiz Ermeni’yiz, Yahudi’yiz, Rum’uz, bok - püsürüz diye yürüsek’’ derdindedirler. Başbakanın ağzının içine bakarlar adam ne zaman şöyle ortalığı ayağa kaldıracak bir beyanat verecek ki sayfalar dolusu yazalım çizelim günlerce onunla oyalanalım diye…Örneğin ‘’Kürtaj hak mıdır, cinayet midir? ‘’ oh ne âla kebap gibi konu…Daha hâla İstanbul Kadıköy Eğit-Sen binasında koskoca pankart asılı duruyor ‘’ Kürtaj haktır, Uludere Katliamdır’’ Diye... Türk eğitimcileri eğitimin tüm sorunlarını, öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili sorunları, atama bekleyen ama atanamayan on binlerce öğretmen ile ilgili tüm sorunları çözdü(!),Grevli-toplusözleşmeli sendika hakkını da elde etti (!) eh şimdi naapsın iş yok güç yok can sıkıntısını gidermek için ‘’Kürtaj hak, Uludere Katliam’’ olayına sarıyor. İyi hoş da be biraderim bir kez olsun..Yahu hakkaten hayatınızda bir kez olsun Allah için bir şeyler yapın. Şu Burma katliamını protesto eden bir afiş, bir pankart göreyim duvarlarınızda…Göremem…Sebep: Burmadaki katliamdan onlara ne…Ucu Türkiye’ye dokunmuyor ki.
Mümkünü yok…Bu yeraltının aydın(!) mahlukatını Müslümanlara yapılan bir katliamı protesto ederken göremezsiniz.
Mesela Başbağlar katliamını asla protesto edemezler.
Srebrenitsa’da 315 bin insan katledilir ama buna soykırım diyemezler. Bırakın soy kırım demeyi adını bile anmazlar bu olayın.
Burma’da Budistler binlerce çocuğu, yaşlı genç demeden insanı öldürürler bizimkiler çoook daha böyyük işlerle uğraştıkları için bu katliamı da görmezler.
Bu insanları mesela Kur’an yakan Amerikalı rahibi protesto ederken göremezsiniz.
Bu insanları Peygamberimizin çok çirkin bir karikatürünü yapan Danimarkalı karikatüristi protesto ederken de göremezsiniz.
Yahu zaten aslında bu insanları öyle sağda solda da çok göremezsiniz. Onlar genel olarak küfrettikleri, ana avrat dümdüz gittikleri mevcut hükümetin kıç yalayıcıları tarafından yapılmış olan sitelerden daireler satın alır ve oralarda etrafı Çin Seddi gibi duvarlarla çevrili bu alanlarında kafeteryaları, yüzme havuzları, çocuk parkları, oyun alanlarının varlığı buna karşılık bir ufacık mescitlerinin bile olmayışı ile mutlu yaşar giderler. Yani efendim onlar bir taraftan ‘’Memleket, hükümet yandaşlarına peşkeş çekiliyor. Arsalar hükümet yandaşları tarafından yağmalanıyor .’’ diye ağlarlar, öte taraftan bu arsalar üzerinde gökdelenler, siteler yükselmeye başlayınca herkesten önce daha bitmeden koşup satın alırlar. Hani bir benzetme vardır : ’ Kaplumbağa gibi hem beceriyor hem de bağırıyor.’.İşte o misal.
Onları ara sıra ‘’ Açız’’ mitinglerinde ve ‘’ Kadına şiddete hayır ‘’ yürüyüşlerinde görebilirsiniz o kadar. Haa bir de bu insanları topluca canlı bir varlık olarak görmek istiyorsanız ‘’Filanca okul imam- hatip lisesine çevrilecekmiş…Ya da sizin sitenin içine bir cami yapılacakmış ‘’ diye bir söylenti atın ortaya ondan sonra oturun seyredin.
Efendim sadece bu yer altı aydınları değil. Yeryüzünde olduğu halde gözleri görmeyenler de oldukça çoktur.
Vatandaşın saçının(!) kılları ağarmıştır ama hâla gözü aşna- fişne işlerindedir. Öyle büyük bir aşk acısı çekmektedir ki bu yaştan sonra artık kol böreği tadı veren(!) bu aşk acısı yüzünden gözleri hiç bir şeyi görmemektedir. Onun nazarında Burma deyince akla gelecek olan tek şey vardır: Burma bıyıklı aşkikosu ya da aynı pezonun, koluna takacağı burma bilezikler. Gerisi umurunda bile değildir.
Gençleri hesaba katmıyorum bile onlar zaten analarından aşk acısıyla fırlıyorlar. Fırlayış o fırlayış, artık erkek iseler başlarını sokacak sıcak bir yer bulana , kız iseler o sıcak başı aşk ve ihtirasla avuçlarının arasına alıncaya kadar gözler hiç bir şeyi görmüyor…Dünya mı yanıyormuş…Hiiiç umurlarında değil. Hem ‘’ Hocam Paris’in başkenti neresi?’’ diye soran insanlardan Burma’yı bilmelerini bekleyemezsiniz.
Neyse…Mübarek günde benim ağzım bozulmadan değerli okurlarla -ilginç bulacaklarını sandığım- bir bilgiyi paylaşayım.
TÜRKİYE TOPRAKLARINDAN ÇOK UZAKLARDA BİR TÜRK ŞEHİTLİĞİ: BURMA- TAYETMO ŞEHİTLİĞİ
Burma Bengal Körfezi ile Andaman Denizi’nin kıyısında; Hindistan, Çin, Laos ve Tayland’ın çevrelediği uzak bir memlekettir. Burma’da 45 milyona yakın insan yaşar, başkenti Rangun’dur ve iktidarda senelerden beri askeri bir idare vardır.
I. Dünya savaşı yıllarına Enver Paşa, Irak’ın güneyini İttihad ve Terakki’nin itimadını kazanmış ’parti mensubu’ genç bir binbaşıya emanet etmişti: Süleyman Askeri Bey’e... 31 yaşındaki binbaşının rütbesi 1915’in 3 Ocak’ında yarbaylığa yükseltildi ve o gün hem Basra valiliğine, hem de Basra’daki 28. fırkanın kumandanlığına tayin edildi. Daha sonra ’Irak ve Havalisi Umum Kumandanı’ oldu.
Genç yarbay gayet vatanseverdi ama Irak gibi geniş toprakların kaderine hákim olacak kadar tecrübeli değildi ve daha da önemlisi, hemen bütün İttihadçılar gibi hayalperestti. Arap aşiretlerini ’İslam Birliği’ şemsiyesi altında birleştireceğine inanıyor, ’İngilizler’i Basra’dan bu aşiretlerin yardımıyla süpürge sopasıyla kovacağım’ diyordu.
12 Nisan 1915 günü, kendisinden kat kat üstün İngiliz birliklerine saldırdı, Basra yakınlarındaki Şuayyibe’de, Bercisiyye Ormanı’nın çevresinde üç gün boyunca şehit verdik ve İngilizler, birliklerimizin neredeyse tamamını imha ettiler. Süleyman Askeri Bey hatasının farkına ancak o zaman varabildi. Ama hayalperestliği ölçüsünde namusluydu, cezasını bizzat vermesi gerektiğini düşündü ve 14 Nisan günü tabancasını şakağına dayayıp tetiği çekti.
İttihadçılar, Süleyman Askeri Bey’den sonra Mustafa Suphi Bey adındaki tecrübeli bir albayı Basra’ya ’vali vekili’ yaptılar. Suphi Bey, artık sadece birkaç bölükten ibaret kalmış olan Sekizinci Fırka’nın başına geçip İngilizler’in vurduğu Kurna’yı savunmaya koştu. Aylarca direndi, mermisi bitmiş iki sahra topu kalana kadar savaştı ve herşeyi tükenince mecburen teslim oldu.
İstanbul, Basra’da esir düşen birliklerin ákıbetinden haftalarca haber alamadı ve askerlerin nerede oldukları ancak ailelerine gelen ve üzerinde ’POW-Prisoner of War’ yani ’Savaş Esiri’ damgası bulunan mektuplar sayesinde öğrenilebildi.
Mektuplar çok uzak bir diyardan, Burma’dan yollanıyordu. İngilizler, Suphi Bey ile askerlerini idareleri altında olan Hindistan’ın o zamanki eyaletlerinden birine, Burma’ya götürmüş; ismi haritalarda bile geçmeyen ’Tayetmo’ diye bir yerdeki esir kampına koymuşlardı.
Basra Vali Vekili Albay Suphi Bey’in esaret numarası 59’du, yanında kendisi gibi savaş esiri olan bin civarında siláh arkadaşı daha vardı ve Tayetmo’da sadece 18 ay yaşadı. 1916’nın 15 Haziran’ında bir beyin kanaması neticesinde hayata veda etti ve Tayetmo Kampı’nda bulunan çok sayıda Mehmetçik de daha sonra kumandanlarını takip ettiler. Hepsine Müslüman ádetlerine göre dört dörtlük bir cenaze merasimleri yapıldı, İngiliz askerleri tabutlarına selám durdular ve kampın bir köşesine defnettiler.
Tayetmo Kampı’na kapatılan askerlerimizden sağ kalmayı başaranlar evlerine ancak 1918’de, Mondros’taki o meş’um mütarekeyi imzalamamızdan sonra dönebildiler ama orada can verip şehit olanların mezarları kampın bir köşesinde kaldı.
İngilizler’in ’Burma’, Fransızlar’ın ’Birmanie’ dedikleri, bizde o zamanlar ’Birmanya’ diye bilinen memleket ise 1948’de bağımsız oldu ve adını ’Myanmar’ yaptı. Başkent Rangun’un kuzeyindeki ’Thayetmyo’ kasabasında İngilizler’den kalan ve halen kullanılan askeri üssün uzak bir köşesindeki çalılıkların dibinde bulunan kabirler, şimdi Türk topraklarına en uzak mesafedeki ’Türk Şehitliği’dir
Velhasılı Kelam Burma hem orada yaşanan bu acı katliam dolayısıyla, hem de Tayetmoda yatan şehitlerimiz sebebiyle gözlerimizi kapatıp üç maymunu oynayabileceğimiz bir yer değildir. Ama yine de ferrarisini satıp taaa oralara giderek Budist rahiplerden ruhun dinginliğe kavuşmasının sırlarını öğrenmek isteyeceklere bir diyeceğimiz yok.