- 1523 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Rüzgar Kırıklığı
Yaşayanlar bilir, arşa yükselmek için önce aşk’a alçalmak gerektiğini. Bazı uçurumlar yaydığı frekansın genişliğince derinliğine çağırır karanlığın sığ yalnızlığını bilenleri. Kanatlarıyla kuyulara inenler olur ve halatlarla en dibe dalanlar. Masa üstü dağınıklığını masa başında bırakmak isteyenler uçurumların seslerini işitmeyenlerdir. Evren öyle kalabalıktır ki, yalnızlık katlanılmaz hale geldiğinde isyan boy vermeye başlar. Bunca kalabalığın içinde yalnız olmak adil olmadığı gibi, hüsran ve keder doğurmaya en müsait ezgidir; yalnızlığın esintisi. Doğru insanı doğru zamanda bulabilmek, düşü kurulan beşinci mevsimin ılıman iklimi gibidir.
Tekdüze hayatlardan geçiriliyoruz. Çok modern monologlarımızın kıyısında yürürken tek sesli sayıklamalarımıza sağırız. Naylondan yapma sevgilerimizi oraya buraya saçarken, çok sonra eridiğini fark ediyoruz. Sağa yanaşmak istiyoruz. Dolup taşan duygularımızı, steril bir kaldırım kenarına, bir köpeği azıtır gibi bırakıp kaçmak istiyoruz. Ama olmuyor. Çocukken annelerimizin; ’tabağındakini bitirmeden masadan kalkma’ dediği gibi, kalplerimiz arkasından ağlar diye; duygularımızı yalnızlığa terk edip gidemiyoruz.
Doğaçlama yaşıyoruz. Plansız ve programsız savurduğumuz önsezilerimizle gelişigüzel mutluluklara ve acılara gark olurken buluyoruz kendimizi. Önyargıyı yalnızca bizim gibi etten ve kemikten olanlara karşı kullanılan bir savunma mekanizması zannediyoruz. Bakış açılarımız çok bilinmeyenli denklemlere benziyor. Ve bakışlarımızın açılarının darlığında boğulduğumuz görecelikler ve biçimlendiremediğimiz niceliklerin özentisiz kıvrımlarında aklımızı olası tüm endişeli sorulara teslim ediyoruz. Genellemeler var olan sevecen azınlıklarımızı da bertaraf ediyor ve kapalı tutmaya devam ettiğimiz müddetçe pas tutması kaçınılmaz kalplerimizle baş başa kalıyoruz.
Kimi zaman varlığı irdeliyoruz. ’Yaşadığımız’ gerçeği sorgulanması gereken zaman aralıklarını hatırlatıyorken, yok olanları yokluklarında kabullendiğimiz, yok olmanın yokluğundaki güvenilir huzurunda inzivaya terk ediyoruz. Hiçbir şey sarpa sarmıyor heyecansızken. Gıcırtısız dişlerimizin sessizliğini sıkmadığımızda fark ediyoruz. Sıkılmamış yumruklarımızın serbest parmaklarını öfkelenmediğimizde görüyor ve sakin olduğumuzu anlıyoruz.
Ama anlayamadıklarımız da oluyor. Vücut dilimizin bizi ele verdiği zor anlarda gözlerimizi nereye çevireceğimizi, ellerimizi nereye bırakacağımızı ve bacaklarımızı ne tarafa doğru üst üste atacağımızı şaşırıyoruz. Kulaklarımızın istenmeyen sözler işittiğinde, kollarımızın neden sıkı sıkıya göğsümüzün üzerinde bağlandığını, eleştiriye tahammülsüz zamanlarımızda muhattabımızın tam tersi istikamete doğru neden çevrildiğimizi, yalan söylediğimizde bakışlarımızı tavanlara ve yerlere diktiğimizi biz açıklayamıyorken, bedenimiz sinyallerini bu dili anlayanlara gönderiyor ve alenen verdiğimiz tepkileri izah etmekte hiç çekinmiyor.
Patikalar, patikalardaki çiğnenen çiğdemler ve çiğnenen çiğdemlerin yaslandığı yosunlu ağaç gövdeleri için ne yandan estiğinin ne kadar önemi varsa rüzgarın, bir masalda yönünü kaybetmiş göçmen kuşların da o kadar ihtiyacı vardır rüzgara. Tarih olması gereken sükunette, olması gerektiği biçimde, ilahi adalete en ihtiyaç duyulan zamanda tekerrür eder ve o zaman içimize kurduğumuz saat çalması lazım gelen anda nidalarıyla sallar kuşatılmış zaferlerin haklı sevinçlerini. Yağmur kısırı bir ormanda, güneşten yanmış yapraklar ne kadar açsa suya, rüzgar da o kadar açtır toprağa. Rüzgar bazılarına kaybettiklerini armağan ederken, bazıları için gereksiz bir dalgalanmadan başka bir şey ifade etmez. ’Rüzgarın ellerine’ dokunmayı becerebilenler, yağmuru en iyi anlayanlardır.
fulya/kasım2011
YORUMLAR
bir insandaki psikoloji unsuruna dayalı yazılmış ama psikolojinin tam çözülememesinden duyulan üzüntü hissediliyor yazınızda(yoksa yanlış mıyım?) önyargıyı yıkmak için kitap değil insan tavsiye etsem size nasıl olur...güzel bir yazıydı okuduğum her yazınızda kendimden bir şeyler kaptığım için içinizdeki duygu(bazen realiteden uzak olsa bile) teşekkür ediyorum...yüreğinize ve kaleminize sağlık...
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum, kısmen doğru tespitler..
saygılarımla / hayırlı bayramlar dilerim..
Fulya CODAL
hoşgeldin Ayselcim, teşekkür ediyorum / sevgiyle..
söylenecek çok şeyleri ardıma atıp sen yaz şair demekle yetiniyorum şimdilik
sen yaz ki, adın nesir ile duyulsun, çünkü sen o derin yerden dokunuyorsun harflere
bunu anlamak için çok şey bilmeye gerek yok, okuma yazmayı bilmek yeterlidir
kutladım / saygımla
Fulya CODAL
:))
ne demek istediğini anlıyorum
varlığın ve desteğin onur veriyor, güç veriyor biliyorsun..
teşekkür ediyorum 'iyi ki' var olduğun için değerli şairim..
her daim saygımla..
’Rüzgarın ellerine’ dokunmayı becerebilenler, yağmuru en iyi anlayanlardır.
yağmuru avuçlarına getiren rüzgardır aslında ... dokunabildiğin kadarıyla ...
''nesir sultanı'' olma yolunda emin adımlarla ilerliyorsun çiçeğim ...
ehil elden ne olsa yenir ne de olsa ...
afiyetle :)
Fulya CODAL
yağmuru avuçlarına getiren rüzgardır aslında ... dokunabildiğin kadarıyla ...
haklısın gülsuyum...
teşekkür ediyorum, hoşgeldin...
sevgilerimle..
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum değerli yazarım, sizi sayfamda görmek onurdur..
saygılarımla..
"Önyargıyı yalnızca bizim gibi etten ve kemikten olanlara karşı kullanılan bir savunma mekanizması zannediyoruz. Bakış açılarımız çok bilinmeyenli denklemlere benziyor. Ve bakışlarımızın açılarının darlığında boğulduğumuz görecelikler ve biçimlendiremediğimiz niceliklerin özentisiz kıvrımlarında aklımızı olası tüm endişeli sorulara teslim ediyoruz. Genellemeler var olan sevecen azınlıklarımızı da bertaraf ediyor ve kapalı tutmaya devam ettiğimiz müddetçe pas tutması kaçınılmaz kalplerimizle baş başa kalıyoruz."
Sevgili Fulya bir sevgi paylaşımında aşkın başlangıcında iki kişi arasındaki en büyük engel olan önyargıyı çok güzel ifade etmişsin. Kendini savunurken karşındakini kırdığın, ki başıma geldi kırılan taraf bendim ama sevdiğim için yok saydım, sonradan pişman olduğun ama hala önyargıların yüzünden ona yaklaşamadığın ya da yaklaşmaktan korktuğun durum. Aslında ne olursa olsun iki kalbin bir şekilde birbirini anlamasıdır önemli olan. Tutaşacak kıvılcımın oluşacağı kritik zamanda nerede olur belli olmaz ama herhalde esen rüzgar doğru zamanda iki kalbi doğru mekanda yanyana getirir.
Fulya CODAL
Önyargı sizin bahsettiğiniz durum da dahil hayatın her yerinde ve etrafımızdaki insanlara fütursuzca ''savurduğumuz yargılarımız''dan ibaret (bana göre), nikotin misali bırakmaktan vazgeçemediğimiz, keşke olmasa dediğimiz bir his..
yazıyı yazarken çok düşündüm aslında ve cevabını bulamadım..
önyargının bazen işe yaradığı bir şey var mı diye
bulamadım..
sanıyorum önyargı her daim tehlikeli ve kötü bir duygu olsa gerek..
teşekkür ediyorum / saygılarımla..
"Bakış açılarımız çok bilinmeyenli denklemlere benziyor. Ve bakışlarımızın açılarının darlığında boğulduğumuz görecelikler ve biçimlendiremediğimiz niceliklerin özentisiz kıvrımlarında aklımızı olası tüm endişeli sorulara teslim ediyoruz. Genellemeler var olan sevecen azınlıklarımızı da bertaraf ediyor ve kapalı tutmaya devam ettiğimiz müddetçe pas tutması kaçınılmaz kalplerimizle baş başa kalıyoruz."
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum, saygı ile..
hayırlı bayramlar..
Nokta vuruşlar yapmışız. Dikkatlice okudum, fikir ve saptamalara saygı duydum. Anlatım olarak da tabiki beğendim. Fakat "Arşa çıkmak için aşk'a alçalmak" sözüne kesinlikle katılmıyorum. Çünkü ben Ademoğlunu Arş'tan eden şeyin zaten aşk olduğuna inanmaktayım:)
Kutluyorum Sevgili Fulya...
Sevgiler, hayırlı bayramlar.
Fulya CODAL
teşekkür ediyorum sevgili Aynur hanım..
aşk?
izafi bir duygu olduğundan eminim
alçalmanın hangi aşk'a doğru olduğunu çözebilirsek, haklı bir cümle olduğunu düşünüyorum.
beşeri aşk ve sonsuz olana aşk gibi
Yaratan'a olan aşk da aşk değil midir?
giriş kısmındaki paraf her ne kadar insan benzetmesi ile son buluyor olsa da söylediğiniz cümleyi tek başına değerlendirdiğinizde ne demek istediğimi daha kolay anlayacağınızı ve hak vereceğinizi düşünüyorum..
hayırlı bayramlar diliyorum, sevgiyle..
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Fulya CODAL
o cümle aslında bağımsız olacaktı, neden sonra alttaki parafla birleştirdim bilemiyorum.
ilahi aşk için (bana göre) kesinlikle doğru bir cümle
diğeri için bir şey diyemem :)
sevileni buna yakıştırmakla veya buna değer görüp görmemekle alakalı olabilir :)
düşünceleriniz benim için kıymetlidir, biliyorsunuz..
her daim saygı ve sevgilerimle Aynur hanım..
tekrar teşekkür ediyorum..
"Keşke; yazarın yazdığı gibi yaşayabilseydik" dedim içimden...
Beğendim çok, tebrikler...
Fulya CODAL
Hoşgeldin Seçilcim..
sen zaten güzel yaşayanlardansın, üzülme..
keşkelerini savur bakiiim :)
sen güzel bir insansın zaten..
keşkelere ihtiyacın yok..
sevgimle hep..
(( Seçil Nimet ))
Sakinleştirici bir etkin var Fulya, yeşil reçeteye dahil etmemeliler senin satırlarını ve sohbetlerini... :)
GErçekten... :)
Fulya CODAL
:)))
aslında asi ve öfkeli bir yapım var ama sen nasıl o azıcık huzur veren yanımı yakaladın bilemiyorum :))
güzel bakmak deyimi buradan geliyor demek ki :)
(( Seçil Nimet ))
:)
Amanda alçak gönüllüymüş sevgili yazarımmm... :)
HArikasın yaaa... :)
Her cümlesine katıldığımı öncelikle belirtmeliyim Keşke herkes yapabilse bu öz eleştiriyi. Başkalarının ne olduğundan önce kendimizin ne olabildiğine bir bakabilsek ne kadar kirlenmişliğin yok edildiğini, edilebildiğini daha kolay görürüz inancındayım. Çok hoş ve öğretici bir yazıydı.Kutladım canı gönülden
Fulya CODAL
çok teşekkür ediyorum sevgili bona dea :)
sevgiyle elbet..