KOKULAR VE HÜZÜN
Yine her akşam olduğu gibi saatimin uzun uzun çalan ve beni sinir eden sesiyle uyandım bugün de. İkinci öğretim olarak okuduğum için akşam gidiyordum okula ve sabah uyanmak yerine akşam uyanıyordum artık. Yataktan kalkıp, hazırlanıp, okula gitmem için sadece bir saatim var. Kendime gelebilmek için pencereyi açıp, dışarıdaki o yaz kokusunu içime çektim. Bayılıyorum bu kokuya… Yazın gelmesiyle ortaya çıkan çiçeklerin kokusu her zaman beni kendimden geçirmeyi başarmıştır.
Elime geçen ilk giysiyi üzerime geçirdikten sonra arkadaşlarımın parfümeri dükkânına benzettiği dolabımı açtım ve bugünkü ruh halime uygun olan parfümü seçip üzerime boca ettim. Boca ettim diyorum çünkü parfümlere olan zaafımdan dolayı üzerime sıktığım miktar ancak bu kelimeyle açıklanabilir. Ruh haline göre parfüm tanımı da size anlamsız gelebilir ama ben her kokunun farklı bir duyguyu uyandırdığı ve farklı kişilikleri yansıttığı düşüncesindeyim. Göreceli bir kavram tabi ki…
İlk bulduğum dolmuşa biniyorum ve kendime oturacak bir yer buluyorum. Bana yerini veren gencin kokusu başımı döndürüyor adeta. Elimde olmadan dönüp baştan aşağı süzüyorum onu. Bu kokuyla ne kadar bağdaştığını anlamaya çalışıyorum. Sonra neden önüme dönüyorum. Sanırım bu kokuların beni bir kez daha aldatmasına izin vermeyeceğim. Hep bu kokulardan değil miydi zaten başıma gelenler? İlk âşık olduğum erkeğe bağlanmam, daha sonrakilere kapılmam hep onun suçu değil miydi?
Zamanında âşık olduğum ve şu anda beni tanımayan erkek… Aslına bakarsanız parfümünü biliyordum, çevremde çoğu kişinin kullandığı meşhur bir markaydı. Ama işte bulamıyorum… Hiçbir yerde, hiç kimsede onda bütünleştiği gibi durmuyordu bu koku. Bambaşkaydı işte onda…
Bütün bu düşüncelerden sıyrılıp ilk durakta kendimi dışarıya attım ve okuluma doğru yürümeye başladım. Yanımdan geçen her kişinin kokusu beni onun hakkında yorumlar yapmaya itiyor ve beni bu zamandan alıp, geçmişe götürüyor.
Kokular… Aslında hayatımda ne kadar da çok yer kaplıyorlardı. Annemin kokusu, evimin kokusu, okulumun kokusu… Hepsi bambaşkaydı işte birbirinden. Beni darmadağın eden bu koku alma duyumdan ne kadar çok kurtulmak istediğimi anlatamam.
Bundan yıllar öncesine gidiyorum, benim için çok anlamı olan kokuyu bugün gibi hissedebiliyorum. Öğretmenimin kokusu… Yani ilk öğretmenimin kokusu… Hayatımda başka hiçbir yerde bulamadığım ikinci koku işte. Biraz dikkat ederseniz onun o kırlaşmış saçlarının ve sert bakışlarının altında ne kadar sevecen ne kadar anlayışlı bir kalbi olduğunu anlayabilirdiniz. Kişiliğiyle o kadar uyumlu bir kokusu vardı ki her yerde onun kokusunu ayırt edebilirdiniz.
Yıllar sonra o acı haberi alıp, arkadaşlarımla onun mezarını ziyarete giderken onun kokusunu bir daha duyamamayı düşünmek beni çıldırtacaktı. Ama mezarına geldiğimizde duyduğum koku beni şok etti. İşte onun kokusuydu bu, o sanki yanımızda, buradaydı. O anda arkadaşlarım benim üzüntüden delirdiğime kanaat getirdiler, umurumda bile değillerdi o anda, ben son defa bu kokuyu bana duyurduğu için mezarına eğilip usulca teşekkür ettim ona.
Büyük zorluklarla mezarın başından ayrılıp mezarlığın dışına doğru yürümeye başladığımızda bambaşka bir kokuyla karşı karşıya kaldım bu kez. İşte yas kokusu… Her tarafı, bütün mezarları kaplamış olan yas kokusu… Nasıl oluyordu da böyle bütün duyguları, bütün kişileri anlatan ayrı kokular olabiliyordu bir türlü aklım almıyor.
Akşamın karanlığında yanağıma süzülen birkaç damla yası elimin tersiyle silip okula girdim sonunda. İşte yine okulumun kokusu karşımda. Derin bir nefes alıp bu kokuyu içime çekerken hayatımda kokuların ne kadar önemli bir yeri olduğunu bir kez daha anlıyorum ve o büyük kalabalığın içinde hayata kapılıp gidiyorum… Kulaklarımla sürekli aynı söz çınlıyor…
Gece midir insanı hüzünlendiren?
Yoksa insan mıdır, hüzünlenmek için geceyi bekleyen?
Pelin Ö.
-2006-
YORUMLAR
Saf olanı. en durur olanı aramak insanı gece-gündüz demeden bir hüzüzn girdabına çeker..
Yazınızda çok iyiy bir tema yakalamışsınız..
Ancak, cümlelerzaman zaman sığ kalıyor.
(Ben bu tür yazılarda; aşırırya kaçmamak koşuluyla devrik cümlelrin olmasından yanayım) Bu sığlık da bizim yazının içine gömülmemize engel oluyor...
Kokuyu koklayamadım örneğin...
Temayı saran ve vermek istediğinizi okuyucuya geçiren betimlemelerdir..Ondan biraz yıoksun kalmış..
Yazarken yüreğinizizn çoşkususna güvenin. mantıksal hesaplamaları bir kenara bırakın derim..
Ama bütün olarak bakıldığında okunası ve koklanası bir yazı.. Küçük aksaklıklar dışında, oldukca da kıvamında... Benimkisi daha iyi nasıl olurdu kaygısıs işte..
Kaleminize sağlık..
Gece midir insanı hüzünlendiren?
Yoksa insan mıdır, hüzünlenmek için geceyi bekleyen
öykünün sonunu HÜMEMEL bir yöneltiyle bitirmişsiniz
Bir BAKIMA HARİKA BİR FİNAL
Kutlarım EFENDİM...
Yazmanın her çeşidi size yakışıyor
Gönül soframda
Pekçok YAŞANILMIŞ ÖYKÜ var
BEKLERİM...Gelişinizle ONUR duyarım