- 955 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
KADIN
Boyunun yarısına kadar yağmış karların arasından zorlukla ilerleyip; ana rahmi kadar rahat hissettiği evinin kapısını açtı, içeri girdi.Sabah çıkmadan önce yaktığı sobanın külleri sıcaklığını koruyordu. Ne yapmalı diye düşündü .Sobayı mı tekrar yakmalı, yiyecek birşeyler mi hazırlamalı? Önce sıcak bir ortam olsun istedi.Sobayı yakarken birden gülesi geldi. Şimdiki nesil soba yakmayı nasıl becerecek. Gerçi dedi böyle zorunlu bir durumda kalsa, çaba harcayacak az genç var. Öylece oturup birilerinin gelip sobayı yakmasını bekler ya da o çabaya hiç girmezlerdi. Son zamanlarda çok olmuştu kendi kendine konuşmalar. İnsan kendini anlatacak , anlatığında yargılamadan dinleyecek bir yarene her daim ihtiyaç duyardı. Bulamayınca da böyle kendine sarardı...
Sobayı yakmış , çayını demlemiş,çaydanlıktan çıkan huzur verici sesin eşliğinde yine iç yolculuğuna çıkmıştı. Tam yirmiiki sene... Yetmez miydi artık bir insana adanmış , bir evliliğe verilmiş yirmiiki yıllık emek . Nerede hata yaptım diye düşündü . Bütün benliğimle , sevgimle , ilkelerim , samimiyetim , anaçlığımla vardım ben bu evlilikte. Hata bu muydu? İçinde kahkahaların uçuştuğu , sımsıcak sarılmalar , koklaşmaların olduğu bir yuvada yaşama isteği çok mu ütopikti?
Bizim dengelerimiz tutmadı sanırım birbirini . Bir taraf hep ağır bastı özveride. Ağırlaştıkça ağırlaştı karşısındakinin hafifliği karşısında sonunda da dibe vurdu işte... Derin bir iç çekti , gözünden akan yaşlar onsekiz yaşına ağıttı . Birikmiş bütün ağıtları yaktı , evliliğinin , kimsesiz yası tutulmamış öksüz evliliğinin ardından geriye dönmemek üzere gönül kapılarını kapattı .
Perdenin arasından süzülüp içeri giren gün ışığının ferahlığıyla uyandı. Camın kenarında kendisine göz kırpan mor menekşelerini suladı , etrafında sabırsızca dolaşan mırnav kedisini kucağına aldı . Güneşi ve güzel günleri selamladı . Uzun zamandır hissetmediği kadar dinç ve huzurluydu. Tarihin derinliklerinden gelen bir ezgiye yeniden nefes vererek en güzel türkülerini söylemeye başladı...