- 225 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
M A H İ R
MAHİR
İkinci Dünya Harbinin sona erdiği yıldan sonraydı. Devletimiz sıcak savaşa girmediği halde millete yokluk, yoksulluk ve işsizliğin miras kaldığı yıllar. Ülkede savaş tedbirleri çerçevesinde alınan ekonomik sert önlemler halkı canından bezdirir. Teknoloji tekerleğinin değmediği Taşeli Bölgesinin kuş uçmaz kervan geçmez yerleşkelerinde bileğin gücüyle çalışarak bu illetten kurtulmaya sert doğa koşulları imkan vermez. Evsiz, ekenek tarlasız ve işsiz pek çok erkişi köy odalarında pinekler. Özünde göçebe olan Türkmen’ler rızkı temin için Toros Dağlarının arka yüzünde bulunan şehirlere doğru hışımla koşuşturmakta. Taşeli Toroslar yöresi yolu, sokağı olmayan çıkmaz bir dehliz. Bu dehlizden büyük şehirlere ulaşmak kolay iş değil. En önemlisi yolda tekno loji tekerlek izi bulmak bile imkansız. Yöre tekerleğin değmediği, çilekeş yiğitlerin ya şadığı mahrumiyet odağı. Emperyal güçlerle savaşarak Anadolu’yu gavur postalın dan kurtaran Gazi Paşa Atatürk’ümüzün ülke kalkınmasında önem verdiği karatrene ulaşmak bile başlı başına özgün bir hayat hikayesi.
Taşeli Torosların bağrını yaran Gökdere Çayı vadisi yamaçlarında yemyeşil bir yer Bayatcık. Güneş, yüksektende yüksek dağın zirvesinden teğet geçtikten sonra kuşluk vakti aydınlanan sedir ormanıyla çevrili şirin bir orman köyü. Özellikle kış aylarında sabah güneşiyle müşerref olması öğle vaktin bulur. Toprak damlı taş evlerin penceresinden güneş ışını öğleye doğru şavkarır. Çilekeş Türkmenler namaz vakti süresi kadar eğleşen güneşle içini ısıtıp, aydın latmaya çalışır geleceğini. Güneşin misafirliği hep kısa sürüp ikindi vaktinde vedalaşır diğer tepeden.
Askerlik hizmetin İstanbul’ da yapan Mahir, çavuş rütbesiyle terhis olan Bayatcık’lı bir yiğit. Evin tek oğlu üç kız kardeşin abisi. Askerden köyüne sağ salim dönünce kaderin yaşamaya başlar. Terhis sevici kısa sürer. Ataları gibi keçi sürüleriyle hemhal olmaktan, kadim çobanlıktan başka yapacak iş bulamaz. Döğmeli ekmeğe katık edecek kuru soğan, acı yavandan gayri yiyecek bulamadan geçecek kısacık ömrü. Eşi Mehir ve oğlu Ahir’in rızkın temin edememe acısı içinde kıvranır. Geceleri uykusu kaçar. Ağzının tadı, gönlünün neşesi hapishane kaçkını. Bulabilirsen bul. Gülüp neşelenemez. Dağ dağ üstüne sıralı ve dehliz dehliz içine girmiş bu yörede kalarak kurtulu şu başarmanın, selamete ermenin imkansız olduğu düşünceler aklında yeşerir. İstanbul’da çarşıda, pazarda görüp duydukları benliğinde yepyeni ufuklar açarak yönünü değiştirir. Aklını çeler. Bu illetten kurtulmak için hem çok sevdiği hem de her yerde himaye ettiği, yedikleri içtikleri ve yaptıklar ayrı gayrı gitmeyen kardeş bildiği teyze oğlu kuzeni Tahir’e içini döker ve;
“-Yeğenim, Ben buralarda kalmak istemiyorum. Aşımı temin etmek, karnımı tok, sırtımı pek etmek uğruna biricik evladımın hasretine dayanmak için ciğerime taş basarak gurbete gidip çalışmak istiyorum. Benimle gelmek ister misin?” diye sorar. Tahir sevgi besleyip saygı duyduğu dayısı Mahir’in teklifin memnuniyetle kabul ederken;
“-Dayıcığım, seninle her belaya seve seve katlanır ve dünyanın öteki ucuna kadar gözüm kapalı gelirim. Canımı istesen bile gözümü kırpmadan veririm. Senin yolunda gözümü budaktan esirgersem, namerdim” diye düşüncesin açıklar. Kuzenler tüm zorlukları göze alarak Cumhuriyetin ilan edildiği ekim ayının ortalarına doğru Taşeli’ne en yakın tren istasyonu bulunan Karaman’a doğru yola revan olur. Taşeli odağı, Türkmen yurdu şirin Taşkale’den Karaman’a ulaşmak isteyen yiğitler, patika yol da yaya olarak en az dört gün karalastik pabuçla yol teper. Tehlikeyle dolu bu yolda tek başına gece gündüz yürümek imkansız. Her an bir musibetle karşılaşmak mümkün. Kuzenler makus talihleri yenmek için her zorluğu cesaretle göze alır. Zorlu yol culuk mutlaka göze alınmalı ki, gelecekte sela mete erişebilinsin. Bacakta beş yamalı pantolon ıslanmadan azgın çaydan yaya geçmek nasıl mümkün olacak ki.
Mahir. Askere gidip gelirken bu dağ yolunda kervanlarla seyahat ettiğinden zorluğu bilmekte. Aynı zorlukları tekrar yaşamamak adına yol boyunca ihtiyaç duyacağı on adet somun ekmeği alır. Sıcak somun ekmeğin arasına tahinli pekmez helvası koy durur. Bir torbaya da atıştırmalık kuru üzüm, ceviz ve bandırma. Tüm nevaleyi gece yatarken altına sereceği yün çuvalın içine iyice yerleştirerek sarıp sarmalar. Gurbet kapısı Karaman’a gidecek katar, sabah güneş doğmadan Hancı Nakattin’in hanı önünden hareket eder. Taşeli yiğitleri, sevdiklerin bırakarak bir umutla bilinmeze doğru yürür. Katarcı Güdül Osman, yıllardan beri bu yolu deper. Yolun her adımında adı yazılı. Eşya taşırken amansız hastalığı olanları da hastaneye götürür. Katırın birinde mahmel sandık içinde hastaneye şifa için giden şehir eşrafından Berbat Hüseyin yat makta. Katarda, gurbete çalışmaya, Peygamber ocağı askere ve Taşkale’de olmayan ilim irfan yuvası okullara giden onlarca Taşeli yiğidi eşlik eder. Her biri tozlu, taşlı yola adım attıkça umutların yükseltir. Yola revan olan gurbet kervanı yokuşlar çıkıp tepeler aşar. Çam ormanı içinden geçerek, geceleri ıssız inlerde konaklar. Doğal kaynak sulu çeşme başlarında dinlenerek dört gün geçirir. Kervan yorucu yolculuktan sonra Karaman Kervansaray otele ulaşır. Zor yolculuğa alışık olmayan yarenlerden ayaklarına çarık giyenlerin ayak altı köstebek tümseği gibi birkaç yerinden şişer. Kara lastik giyenlerin ayağında öbek öbek yaralar oluşur.
Efeler diyarı Aydın şehrine iş, aş temini için giden Mahir ve Tahir, Kervansarayda eğleşmeden dosdoğru tren istasyonuna varır. İstasyon Şefinden Konya, Afyon üzeri İzmir’e gidecek trenden Aydın’a kadar kara vagon tren bileti alır. Trenin ertesi gün öğle namazından sonra Karaman’dan hareket edeceğin öğrenince İstasyonda pinekle mez. Dosdoğru merkezde Kervansaray otele geri gelip sabahçı kahvesine sığınır. Kervansaray bitişiğindeki sabahçı kahvesi amelenin uğrak yeri. Otele yatak ücreti ödemeyen gariplerin, kimsesizlerin gecenin kör karanlığında sığındığı, tahta sandalye üzerinde sabaha kadar tünedikleri bir kıraathane. Yoksulların ve gurbet kuşlarının bu luşma yeri. Kıraathane garsonu, tahta sandalyeleri işgal eden garibanların sandalye üzerinde uyumaması için sürekli uyandırıp çay satmaya çalıştığı izbe bir mekan. Mahir ve Tahir kahvehanenin bir köşesine çekilip yün çuval içinde kalan içi helvalı ekmeği afiyetle yerken garson ara sıra yanlarına gelip,
“-Abey, bir ihtiyacınız var mı? Kuru ekmek çay ile bal olur, Çay getireyim mi?” diye sorunca Mahir;
“-Sağol abi, çay istemiyoruz. Canımız çay isteyince haber veririz ” diye teklifi geri çevirirken kuru ekmeği boğazın yırtarak yutmaya çalışır
Bu duruma garson çok içerler ve;
“-Gurbet kuşları, burası kavak gölgesi mi? Miskin miskin burada oturmayacaksınız. Ağzınız boş kalmayacak, mutlaka çay içeceksiniz” diyerek her biri için masaya birer
bardak çay bırakır. Mahir, garsonun bu tutumuna içerlese de çayı höpürteterek içerken hayli zaman geçirmeye çalışır.
Geçen zaman zarfında midesi helvalı ekmekten hararetlenen Mahir garsona;
“-Bir bardak su verir misin?” der. Atalarımız, “Ye tatlıyı içme suyu yakarsa yaksın” diye söylese de helvalı ekmeği yiyen Mahir’in midesi alev alev yanmakta. Garson ga yet sakin bir şekilde bakır maşrapayla (bardak) su getirir ve içi yanan Mahir bir seferde suyu içer ve garsondan yeniden bir maşrapa su daha ister. Mide hararetin bastırmak için suya sarılırken atalarının sözüne itibar etmez
Öğle vakti tren istasyonuna ulaşan Mahir ve Tahir, kara vagonu kiralayan Selim Çavuşun yamacında diğer amelelerle toplanır. Karaman tren istasyonuna iki saat gecikmeli gelen trenin en sonunda olan ahşap kara vagona amele grubu topluca bi ner. Vagonun içinde adım atacak yer ve gıpraşacak alan kalmaz. Tren hareket edince vagon içinde yoğunlaşan masif koku her tarafı sarar. Çelik raydan gelen gürültü den ve vagonun sarsıntısından pestilleri çıkan avaneleri derin bir uyku basar. Trenin Afyon’a varışı ile hareketin bile hatırlanmaz. Kara tren istasyonları birer birer selamlayıp geçerken üç gün süren yolculuğun sonunda Aydın İncirliova istasyona ulaşır. İlk defa trene binen Mahir ve Tahir, yorucu yolculuktan helak olur.
Mahir ve Tahir, İncirliova’nın köy yerleşkelerinde bilek gücüyle amelelik yapar. Zeytin ve incir bahçelerinde günlük iki lira ücretle on aydan fazla çalışır. Kolay ve zor demeden, yağmur, soğuk ayrımı yapmadan gece gündüz önlerine çıkan her işi yaparlar. Fakat Tahir’in körpe vücudu bu zorlu çalışmaya dayanamaz, hastalanıp mahkum olur yatağa. Gücünde kuvvetinde azalma meydana gelince iş görmeden kesilip dört duvar arasında günlerce inleyerek yatar. Derdine ilaçta fayda etmez. Günler ilerle dikçe durumu kötüleşir. Bu hastalığın gurbette iyileşemeyeceğin sezin leyen Mahir, Taşeli Taşkale’ye Tahir’le birlikte dönmeye karar verir. İşi bırakıp ailesi için hediyelik bir torba köy sabunu, bir teneke sızma zeytinyağı ve bir kutu kuru incir alır. Ertesi gün Konya, Karaman’a giden trene binerler ve Karaman’a üç gün sonra öğle üzeri ulaşılır. Taşkele’ye giden katarın bir gün önce hareket ettiğini ve ertesi gün tekrar sa bah erkenden hareket edeceğini öğrenirler. Kervansaray sabahçı kahvehanesinin ö nünde düşünceli ve şaşkın vaziyette pineklerken kahvehane garsonu Mahir’i tanır. Hoş sohbetten sonra Garson, Mahir’e;
“-Hemşerim, ben işten ayrılıyorum. Patronlarım kahvede çalıştırmak üzere yerime işçi arıyor. Garson olarak çalışmak ister misin” diye sorar. Bu iş Mahir’in aklına ya tar. Tahir ise bozulur, içten içe içerler. Eşi ve oğlu Ahir için aldığı hediyeleri Tahir’e emanet eder. Tahir’i de katarcı Güdül Osman’ın yanına katarak Bayatcık’a ailesinin yanına yolcu eyler. Yaşamları süresince yedikleri içtikleri ayrı olmayan ve akraba ol maktan ötede canciğer kuzu sarması arkadaş olan kuzenler ilk kez ortak hareket edemez. Hemen ertesi gün kıraathanede garson yamağı olarak çalışmaya başlayan Tahir, yaşamında yepyeni bir sahife açar.
Oğlu Ahirin ve eşi Mehir’in özlemini dindirmek için yüreğine taş basan Mahir, gün üstüne gün, ay üstüne ay ekleyerek bir yıla yakın süre kahvede çalışır. İçinde kor olan eş, evlat özlemini eşinin gönderdiği mektupları okuyarak dindirir. Geceleri kahvehanenin bir köşesinde tahta masalar üstünde yatar. Çay ile ekmek yiyerek tasar ruf yapıp parasın biriktirir. Katarcı Güdül Osman ile eşine arasıra para ve hediyeler göndererek ihtiyaçların karşılar. Rahatı kötünün iyisi olduğu halde hep şükreder. Yaptığı işin, Taşeli’nin kar kar üstüne tepelenmiş zirvelerinde, Bayatcık’ı çevreleyen meşe ve sedir ormanında keçi sürüsü otlatmaktan daha kolay olduğun düşünür. Zemheride buz kesen soğuklardan ellerinin, keçi kılı çorabın içinde sarılı ayaklarının üşümediğine sevinir. Fakat İstanbul’da asker arkadaşı Karuzyan’ın anlattığı hikayeleri unutamaz. Asker ocağında haftalık izinliyken kapalı çarşıda, Mahmutpaşa yoku şunda ve Beyoğlun’da caddeye sıralı mağaza vitrinlerinde görüp imrenerek seyrettiği cafcaflı vitrinler hayalinden çıkmaz. Sultan Ahmet Meydanı ve Eminönü’nde ahşap sehpa üzerinde satış yapan satıcıların yerine kendini hayal etmeye, imrenme ye mani olamaz. Hele yazdığı mektuba Karuzyan’ın müspet cevap vererek, tez vakit te İstanbul’a davet etmesi, gönlünü sevindirirken hayaline erişme yolunda iyice umutlanır. Yönünü İstanbul’a çevirip Toros Ekspresinden İstanbul için bilet alır. İki gün süren tren yolculuğunun nasıl geçtiğin anlamadan bir sabah vakti kendisini Haydarpaşa Tren Garı önünde denizi ve İstanbul’un tarihi güzellikleri ile Topkapı Sarayın seyrederken bulur. İçi dışına sığmaz. Dereleri geçip büyük denizlere doğru umutla kulaç atarken heyecandan nefesi kesilir.
Karuzyan asker arkadaşı Mahiri, hoş sohbet karşılayıp babasının Mahmutpaşa yoku şunda bulunan manifatura mağazasına götürür. Mahir’e değer vererek himayesine alır. Bu mağazada iş, aş verir. O’na her konuda yardımcı olur. Mağazanın üst katın dan yatacak bir yer ayarlar. Günlerce askerlik anılarını yad ederler. Bu rahatlıktan Mahir çok memnundur. Şevkle çalışıp huzura erişir. Fakat sevdiklerine olan hasretli ği yenemez. Hele eşi Mehir’in Bayatcık’tan yazdığı mektuplarında özlemi ve sevgi sin dillendirdiği;
“Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun, Gördün güzelleri beni unuttun, Sılaya gelmeye yemin mi ettin, Gayri dayanacak özüm kalmadı” dizeleri okuyunca yüreği dağlandıkça dağlanır. Göz yaşı, boğazın azğın sularını bulan dırır. Bu hasretliğe kendisinin de dayanacak gücü kalmasa da metanetini hayalleri uğruna korumaya çalışır. İşinden fırsat bulup kendisiyle başbaşa kalınca;
“Evlerinin önü yoldur, Yolun sonu karakoldur, Kurban olan al Fadimem, Gel testini burdan doldur. Al fadimem, bal fadimem, yanakları al fadimem” türküsün mırılda narak eşi Mehir’e nazire yapar. Gönlündeki kasaveti bir nebze atmaya çalışır. Mahir hep çalıştığı mağazayı ticaretin mektebi gibi görür. Ticari alış verişin inceliklerini öğrenir. Anadolu şehirlerinden İstanbul’a ticari mal, manifatura almak için gelen tüccar eşrafla tanışıp yeni dostluklar edinir. Doğup, büyüdüğü Taşkale’de bir manifatura mağazası olmasın gönlünden geçirir. Hayalleri büyüdükçe büyür. Taş duvar odalara, şehirlere sığmaz ve İstanbul Boğazı mavi sularının akıntısı hayalin götüremez hale gelir. Hayal olmadan gerçek olmasa da bu hayallerini gerçekleştirme yolu, yön temlerini daha çok düşünmeye, bu konuya kafa yormaya başlar.
Mahir, İstanbul’da beş yıla yakın süreyle çalışır. Bu sürede Karuzyan’ın güvenin kazanır. Mahir, hem hayallerinin peşinden koşmak hem de kokusu burnunda tüten oğ lu Ahir ve eşi Mehir’e kavuşmak, özlemin gidermek için köyü Bayatcık’a izinli gitme ye karar verir. Bu düşüncelerin patronuyla paylaşır. Hayallerini tek tek anlatır. Yardımcı ol masın ister. Karuzyan düşünceleri tasvip eder. Gerçekleşmesi için her türlü maddi ve manevi desteği vereceğini açık yürekle söyleyerek Haydarpaşa garından sılaya Mahir’i yolcu eder. Ağaçların sararan yaprakları döktüğü güz ayında ayrıldığı Bayatcık’a, yıllar sonra doğanın yeniden doğuşu nevruzda döner. Mahir’in köye gelişiyle eşi, oğlu ve cümle seveninin yanı sıra tüm köylüleri sevince boğulur. Kuzeni Tahir’le tekrar buluşur. Hastalıktan kurtulup sağlığına kavuşmasına sevinir. Mahir’in kaybolduğuna dair yıllardır hakkında çıkarılan ve ya şehirde bir eş bulup yeni bir ha yat kurduğu yönündeki dedikodu koca dağın karı gibi eriyip kaybolur.
(“MAHİR” isimli hikayemin 2. Bölümü “TAHİR” ismiyle kaldığı yerden devam edecek)
Süleyman Lemos YILDIZ
(Lemos5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.