- 614 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
Zavallı Bir Yaprak
Karardı birden hava.
Çağırdı fırtına kara bulutlarını. Bir telaş içerisinde esmeye başladı rüzgar. Sanki bir yere yetişme telaşındaydı.
Havalandı, bedeninin çoğunu yitirmiş zavallı bir yaprak yerden, uçuşuverdi karanlığa düştü. Sürüklenirken fırtınanın koynuna, çığlık çığlığa sanki bana bağırıyordu.
Bırakma beni...
Tut lütfen ellerimi.
Koştum, koştum ama yetişemedim peşinden, karanlıkta kaybolup gitti, zavallı varlığı.
İnledi bedenim...
Sanki o kara bulutlar benim üzerime çökmüş gibi, ağırlaştı düşüncelerim, kaldıramadım yerden başımı
Düştü, gözlerim de toprağa...
İki damla da yaş kurban ettim uçup giden yaprağın ruhuna...
Kabul et tanrım.
Al lütfen onu koynuna...
Cevap gelmedi, hiç bilemedim kabul edildi mi o dua..
Ah!!! dedi dilim, inledi canım.
Unutmuştum bir süredir elvedaların nasıl da can yaktığını. Hatırladım her şeyi o zavallı yaprağın çığlıklarında. Hatırladım da dirildi o an toprağa gömdüğüm ne kadar anı varsa, üştüler başıma.
Bir çığlık da ruhumdan yükseldi. Dayanamadı ağır geldi tüm bunlar ona da...
Affet artık beni tanrım dedi dilim.
Ellerim nasıl da titriyor baksana.
Kendilerine hakim olup da nasıl dua edecekler ki sana...
Bir hakimiyet lazım, az birazcık olsa da kontrol. Yoksa zıvanadan çıkar söylediğim her söz, sonra kurban gider şeytanın yoluna...
İsyan etmek de belki dua etmekle başladı. Yoldan çıkan dualardı belki de bizi atan cehennem çukurlarına.
Ya da...
Titrek ellerimizle tutarken ilahi kitapları, düşürüp elimizden çamura buladık diye ruhumuza yapışırdık silemediğimiz bunca ayıbı...
Ya da zaten onlar hep bizim dilimizin yalanlarıydı.
Daha da karardı hava birden.
Kükredi fırtına.. Çağırdı içine gecenin en parlak ışığını. Aydınlandı gece, yer yerinden oynadı. Ayaklarımın altında inlerken toprak, saçılmaya başladı etrafa yüzyıllık cesetler, toprak bile tutamadı artık içinde acısını.
Kıyamet mi bu yoksa tanrım..
Böyle mi olacaktı kaçınılmayacak o kader, zavallı bir yaprak mı getirecekti yoksa dünyanın sonunu.
Peki şimdi ben ne yapacağım.
Yok ki gidecek bir yerim. Başımın üzerinde kopuyorken kıyametin.
Ayaklarımın altında inlerken toprak, yoksa yeryüzüne hüküm sürme vakti mi geldi cehennemin...
Artık...
Son dua...
Son isyan..
Son korku bu gözlerimden akan.
Teslim oldum kaderime, hissediyorum yakındır ecelim.
Nihayet fırtınanın gözüne diktim bakışlarımı,silindi birden özümden, kalmadı içimde hiçbir korku...
Kopup savruldum tüm köklerimden ufalanıp dağılıyor sanki tüm bedenim.
Yokum ben artık, hatta bir hiçim...
Bak, çığlık çığlığa sana sesleniyorum.
Duyuyor musun...
Bırak artık bırak beni...
Kurtuluşum bu belki de benim.
Sen tutma sakın ellerimi, tanrım.
Çok geç anladım o savrulup giden yaprak benmişim...
Benmişim kıyametin sebebi...
Bırak beni bırak da artık sonsuzluğa karışayım.
y...
YORUMLAR
Ne tesadüf...bizim burda ( insani diyecek ki yine başladı bizim burda, riv riv diye) şu an yerel adla poyraz fırtınası esiyor. Hızı 80 nin üzerinde 145 e kadar şahit oldum, duvarlarda rezonans yapar ama biz dört gözle bu fırtınayı bekleriz. Havadaki nemi çok düşürür, rutubeti alır, tansiyonu düşürür ( uygulama ile sabittir) bir tek bulut bırakmaz, denizi temizler pırıl pırıl yapar, kurutmalıklar bu rüzgarda serilir, meyve dayanıklılığını artırır. ( Silifke limonu en uzun süre dayanan limondur) Hava kalitesi müthiş olur, gökyüzü masmavi olur, İnsanı dinç tutar...
Yani demem o ki bazı fırtınalar yaşam verir.
black_sky
Aynen bazen fırtınalar hayat verir...ardindan güneş acar aydınlanır gökyüzü...
Varlığın ne güzeldir.
Her daim saygı ve hürmetle
https://youtube.com/watch?v=Z1n-Nkmt3Ks
Bu acıya verebilecek tek cevabım sanırım
:c
Püsükhanımzadelerden Püsük Selo
black_sky
Çokça teşekkür...biraz daha dinlemeye devam...
Şarkıyı ritim olarak tabii dikkate aliyorum;))
black_sky
Çokça teşekkür...biraz daha dinlemeye devam...
Şarkıyı ritim olarak tabii dikkate aliyorum;))
Hz Jeasusebil
Püsükhanımzadelerden Püsük Selo
black_sky
gönlünüze sağlık, zaman insanı nerden nereye götürür bilinmez. bazen tekrarı gibidir kaderimiz. bazen dönülmez yolların sonunda yorgun düşeriz. ve kaçınılmaz sondur tükenişimiz bir yaprak misali düşer toprağa karışırız.
black_sky
Eksik olmayın dilerim.
Saygı ve selamlarimla
Çoklu bilinmezleri olan bir bilinmez denklemin içerisinde insan. Kendi akıl ve mantığımızın sınırları içerisine hapsolmuşuz düşüncelerimizde yaşama dair.
Kendi varlığımızdan başlayarak, hala çözemediğimiz, anlayamadığımız belki de sonsuz sayıda sorular var. Çözebildiklerimiz devede kulak kabilinden gibi geliyor bana.
Var oluşun kaynağını ve gerçeğini, detaylarını bilemiyoruz maalesef. Ki, elimizdeki verilerle ve sahip olduğumuz bilgilerle bunları çözebilmemiz de mümkün değil. Madem ki, doğada her şey doğuyor gelişiyor büyüyor ve sonrasında yaşlanıyor ve ölüyor ; evren de, kainat da böyle olmalı savından yola çıkarak, bir son hayali geliştirilebilir elbet. Yaradılışın, yok dan var ediliş biçiminde gerçekleştiği düşünüldüğünde, ve Tanrının ise, zaten ezeli ve ebedi var olduğunu kabul ediyorsak, Tanrının ölümü , söz konusu dahi olmayabilir . Yaratmışlığı ortada evet de, sonrasına dair düşünceler belki de yanıltıcı olabilir. Sonsuza kadar geçmişte var olmuş ve gelecekte de var olacak bir Tanrı bahis konusu. Yaratma ve yaradılışlar sonsuza kadar sürebilir.
Ahiret günü, hesap günü kavramları, zaman içerisinde geliştirilen inanç kavramlarından sonra ortaya çıkmış. Dinlerin gelişi, gelişimi. Dinsel kavramlarda, hep ahiret gününden söz edilmesi, dünya varlığına bağlanmış ve ölümle yok olma kavramını da kabullenemeyen, illa ki yok olmayacağız , daha işimiz bitmedi mantığıyla, ahiret günü ve sonrasında cennet cehennem ve ebedi hayat kavramları literatürlere girmiş olmalı. Bütün mesele, benim neye, nasıl inanmış ya da inanıyor olmam filan değil. Mesele, geçmişe ya da geleceğe dair öngörüler, tahminler, dinler vasıtasıyla da bunların inançlar biçimine dönüştürülmüş olması.
Zavallı bir yapraktan başlayan bir yazı derinliğiyle beni nerelere getirdi hayret! Kısadan bağlamaya çalışayım iyisimi.
Evrende sonsuz galaksiler var olmasına rağmen büyük bir hızla evrenin genişlediğini ve yeni yeni galaksilerin oluşmakta olduğunu biliyoruz. Yeni doğan, oluşan, yaşayan, sonra da yaşlanan , ölen gezeğenler, yıldızlar var. Olay yalnızca biz merkezli bir dünyaya ait felsefe geliştirmekle de bitmiyor maalesef. Ezeli ve ebedi var olan ve varlığını sürdürecek olan Tanrı, var ettiklerini sonsuza kadar sonlandırmayabilir ve sonsuza kadar da var etmeye devam edebilir. Var edilmiş her şeyin evet kendi kapsamında bir ömrü var. gezegenlerin de yaşama süreleri vardır elbet. Ama, bir dünya, bir gezegen filan değil ki olay. Sonsuz sayıda yeni yeni galaksilerin de bu arada yaratılıyor oluşları. Yaratım sürecinin sonsuza kadar, yani sonu dahi olmayan bir süreçte devam edebileceğini de düşünmek gerek bence.
Biz insanlar için değil, evrenin, kainatın tümü için bir yaradılış süreci var madem ki, yaradış gayesisi önemli. Neden yaradılışa gerek görülmüş, neden yaratmıştır yaradan ? Sonsuz sorulardan birisi de budur bence. Şöyle bir baktığımızda, dünyamızda olan bitenlere, insan varlığının , sınırlı yaşam süreleri içerisinde, neredeyse tamamına yakınının, öyle pek de matah bir profil çizmedikleri, vasat ve vasatın dahi altında bir bilinç, alğı, akıl, fikir seviyesiyle yaşayıp öldükleri görülmekte. Yaradılışlarındaki gaye asla bu olmamalı diye düşünüyorum ben de. O zaman gaye ne ? Bir tekamül, gelişim, daha iyiye, güzele, doğruya doğru yükselme süreci amaçlanmış olabilir mi ? Var edilmiş her şey, madem ki var edilmişlerdir, bir gelişim, bir tekamül süreci yaşamalıdırlar ya da yaşayacak olabilirler. Yoktan var etme gücüne sahip olan Tanrının, yaradılmış her şeyi, tekrar tekrar var etme, hayata döndürme, ve tekamül sürecini farklı yollar, biçimler, ruhlar ve bedenlerle sürdürmesini sağlamaya da gücü yeter elbette.
Şu an, insanlar olarak, kendi varlığımızın, bedenimizin, hücre yapımızın, genetik yapı taşlarımızın ve ruhlarımızın algılama, inceleme ve tanıma safhalarından geçiyoruz. Kendi bedeni ve ruhuna dair sonsuz bilinmezlerin içinde yuvarlanıp durmakta olan bir insan sonuçta halimiz bu...
Nereden nerelere kadar geldim gelmesine de, bunun nedeni işte o bir tek yaprağın savrulup gitmesiydi. Bir yaprak ya da bir insan, asla fark etmiyor. Bir can hepsi. Bir cana her ne olursa, tüm canlara da o oluyor bana göre farkında olamasak da, bütünün , tüm kainatın etkileşimi içerisindeyiz sonuçta..
Uzadığı için sabrınızı zorlamış olabilirim affedin. Bu konuda binlerce kitaplar yazılmıştır ve yazılmaya da devam edecek sanırım. Başı sonu olmayan, belirsizliklerin cirit attığı bir konu.
Çok çok güzel bir yazıydı. Yüreğinize sağlık. Nicelerine demek istiyorum.
Selam sevgi ve mutluluk dileklerimle.
black_sky
Yazı içerisinde ya da diğer yazılarımda inanç kısmına çok geniş bir acıdan bakarım...belli görüşlerin ötesinde, belli isimlerin ötesinde bırakırım.. sadece tanrı ve insan vardır...aracisi yoktur..aracisi yine kendidir, kendi sesidir...
Sonuç anlatıları olmuyor benimkiler , bir hal, bir durum, bir sona varma isteği, bir merak...bilirim sonuçlar yolculuk sırasındaki seçimlere göre değişebilir...
Dediginiz gibi çokça şey söylendi, yazıldı ki yazılacak daha da...biz de küçücük parçaları alıp böyle sayfalar doldurmaya çalışacağız sanırım.
Eksik olmayın dilerim.
Saygı, sevgi ve selamlarimla her daim
Mert YİĞİTCAN
Hiç bir din, inanç ya da felsefenin yanında ya da karşısında değilim zaten. Hepsine de kendi özelinde saygım var. Hazır yemek kabilinden önüme getirilmişler ise, önce incelemem gerekiyor kim, neden, nasıl, hangi malzemeleri kullanarak bu yemeği yapmış olabilir gibi gibi. :)
Selam ve saygılarla.