LOGOSA KARŞI NOUS
Zamanın içinde dönüp duran olaylara neden olan varlığımız
Zaman için öyle önemsiz ve sıradan şeyleriz
Varlık ve Hiç’lik arasında sıkışıp kalmış ruhlarımız
Tek olmanın özel bir şey olduğunu sanma yanılgısı içinde
Gereksiz duygu ve ilahi özümsemelerin
Kendi yarattığı öfkenin sebebinin bir diğeri sanması kadar saçma
Oysa öfke kendi tekliğimizin iradesinde
İnanışlarımızın yaması hurafe törenlerimiz kadar ucube şeyler yaşıyoruz
O eller havaya kalkmasa mesela Tanrı sizi duymayacak mı?
An’lar ve onlara verdiğimiz değer
Yaşanmışlık dediğimiz önemsiz,nefessiz,ölü geçmiş
Hadi,şimdi bugün kalkıp gelsin yattığı yerden
Evrenin hiçbir tabusu yok
Tüm herşeyi bedenselleştiren yine benim
Ya nefret et ya da affet…
Affetmediğimden nefret etmeme hakkımı kullanacağım ben
Bir kuyuya düşer gibi düşüyoruz varlığın ortasına
Ve!
Kendimizi öğrenip bulduğumuzda ölüyoruz yavaşça
Öncesiz ve sonrasız olamıyoruz
Bir biri ardına uyumsuz dizilen aforizmalar gibi her şey
Boşluğun kendisi bile kendi içine dolarken bir ‘’TEK’’ olarak
Yeryüzünde ve dahi evrende ne kadar olmayı bekliyor bu küstah insan
Şimdi ol yeter
‘’ol’’
Olmanın pek çok sancılı evirilişi vardır
Bu yazıyı yazarken tüm imla hatalarını bilerek yaptığımı söylemek kadar
Kurnazca savunuyoruz ‘BEN’’ i …
Tek yaptığımız bu yaşamak boyunca
Ben olmak
Doğadan ayrı ve onun üzerinde ve ona sahip
BEN
Peh!
Ne kadar ulusun sen öyle ‘’İnsan’’
Ve!
İnsan ne ile yaşar?
Güneş …
Bir köle için hindistan cevizi,bir köylü için bir denizden yükselip akşam olunca bir adanın ardından batan ateş topu,bir balıkçı için ise okyanustan doğup bir denizden batan ateş topu,bir hintliye göre ise Deva adında bir tanrıdır…
Bildiğin kadar olduğun halde yaşadığın anda kalmayı bile öğrenemedin.
Binlerce yıldır ‘’Savaş Sanatı’’ güncelini okuyoruz değil mi?
Stratejik yaşamak,göze göz dişe diş hesaplaşmak istiyoruz.
Herkesin bir yaratıcısı var
Öylece oluverdiğimiz ihtimali bizim kadar üstün varlıklar için mümkünsüz
Nokta koymadan yazmak bir bilinç altı eylemi imiş. Ben ise bunu bile isteğe yapıyorum
Bunu da isimlendiriniz çok bilmiş psikanalist…
Hep bir nedene bağlı davranıyoruz öyle mi?
Benin zayıf düşmesi ile göreceğim HİÇ beni korkutuyor
HiÇ karanlığın kuyusudur
Koca bir boşluk
Davranışsal edinilmişliklerin hükmü geçersizdir
Nirvana soğuk ve karanlık bir yüksekliktir
Yüksekliğin aşağıya devindiği 27000 yıllık tecrübedir
Kanıksadığım her şeyden vazgeçme eğiliminde isem bir boyutun ötesinde var oluş sorgusuna başlarım
Şu beynimi yiyip bitiren varlık nedenine bir cevap bulamadan yokluğu,HiÇ olmayı öğrenmeyi beklemek ne büyük küstahlık
Oysa HiÇ olmanın bile HİÇlik için bir önemi yokken…
İşte kolay olanı seçtiniz sizler,felsefeciler… Varlığı kabul etmek,HiÇ olmaya mistik bir değer vermekle yaratılan matriks içinde yaşadığımız oyun parkını bize sunuyor.
Anlamsızlaşsın istiyorum yaşamak. Bir anlam arayan Sokrates ve tüm diğerleriniz yerin dibine batınız. Felsefik kuramlarınızı alın başınıza çalın. Akıl oyunları ile yüreğime gömdüğüm ağır taş ölülerle kendi karanlığıma gömülmek ve sadece bir HiÇ kadar etmek istiyorum. Anlam aradığınız insan sadece kendi tutkuları ve bencillikleri ile hiçbir varoluş amacına uymuyor görmüyor musunuz? Bir bok bildiğiniz yok.
Tüm bunları neden mi yazdım?
‘’Bilinmeyen bir kadının mektubu’’nu kendi dilinden okudunuz.
‘’İyi olan şeyler unutulmaz ve ben seni hiç unutmayacağım’’ dedi kadın.
Deniz…
YORUMLAR
Doğanın ya da varolmanın sıradan bir parçası olsaydık, sorgulatır mıydı kendine bizi. Hiçlikten geldik hiçliğe gideriz, lakin bu seyri sülukumuzda fena fillah olmaya bir disiplin gerek. Beklentilerimizi yok etmek acılardan kurtarsa da bizi yasak elmayla kandırılmak içimiz az bir az şüpheli mi şüpheli. "yok"lukla "hiç" lik nüansındaki o ince çizgi gibi belirliyor kaderimizi.
Güzeldi... Selam ve saygılarımla.
Nietzsche'nin 'hiççilik' tezini ve ona karşı verilen antitezli çıkışları düşündüm yazınızı okurken...
'insan' olarak kapasitemizin sınırları içinde kendimizi aşabileceğimiz, bunun dışında 'konan' sınırları zorlamanın çok da işle yaramayacağını düşünenlerdenim...
'insanlığın' bir proje olduğunu, dünyanın da bu çalışma için bir laboratuvar olduğunu varsayarsak, her deneyde olduğu gibi bunda da 'başarılı/başarısız' sonuçlar çıkacaktır... Kaldı ki 'malzeme' belli!... Sonuçları da az çok tahmin edilerek girişilen bir 'deney'...
Varlık ve yokluğu, akıl ve din açısından irdelersek birbirine asla yaklaşmayacak, hatta öteleyecek... öyle olunca da ayırımları netleşecek çıkarımlara gider ucu...
Sonuçta insanız!... Kullanabildiğimiz bütün akıl kapasitemize rağmen 'duygudan mamuluz!....' An gelir bütün öğretilerimizi bir tarafa bırakır duygularımızla tepki veririz.... Alabildiğine!...
Yazar da öyle yapmış... Önce kıstasları, öğretileri ve çıkarımlarını sıralamış... Sonunu da duygusal gerekçesine bağlamış!...
Bağlantıları kaçırmamak için yazınızı birkaç kez okudum... Fikir jimnastiği gibiydi... Böyle düşünce zorlayan yazıları çok severim...
Kaleminize sağlık Sevgili Deni(z) ... Kutlarım...
Sevgilerimle...
Sevgili Deniz hanım,
felsefeyi farklı boyutta ortaya koyan hiç felsefesi ile insanoğlu nun varoluş felsefesi arasındaki anlam ve çelişkileri değişik boyutta anlatmışsiniz. Evet yaşam beklentilerden ve bulunduğu çerçeveden ibaret. Herkes için anlamlandirma farklı görünebilir. Ancak kısaca insanoğlunun tamamı için sonuç tek. O da hiç nokta ve hiç. Bana göre 100 yıl bosluklarini kendimizin doldurdugumuzu sandigimiz noktadan ibaret.
Sevgilerimle.
varlık ve yokluk gibi varolmak ve yokolmak varoluşçular varsa neden yokoluşcular yok mantıklı bence yokoluşculuk bu eğer yoksa var ya yeni bir akım bilim adına yeni bir terim attım ortaya bazılarının mutlaka varolması bazılarının mutlaka yokolması aha temelini de attım:) af olayında hemfikiriz bu vesileyle buradan hakkımı yiyenlere bir daha hakkımı haram zehir zıkkım ediyorum
selam:)
Bilim insanlarının ciddi ciddi aslında gerçekte var olmadığımızı, her şeyin insan beyninin ortak ürettiği ışık oyunundan ibaret olduğunu okumuştum. Ben buna sanal hücre kardeşliği diyorum. En ortak yanımız bu çünkü. Din eksenli düşünenlerin tepki vereceği bir diğer teori ise, dünyanın bir laboratuvar olduğu teorisidir. Belki komik gelecek ama, yaradılış efsanesini bir kenara koyarsak, zaman zaman uzaylı öğrencilerin kabiliyetlerine göre ürettikleri canlı türü olduğumuzu düşünmüşümdür. Sanırım insanı icat eden öğrenci de okul birincisiydi :) Tövbe Yarabbi ! Tabii bunların hepsi Allah'ın izniyle...
Neyse, fazla derine dalmayın daldığınızda da orada fazla kalmayın...
Tebrikler ve saygılar.
varlık ve hiçliğin izini sürüyorsa bir insan henüz yaşamdan kopmamış demektir...belki felsefeye ters düşen bir fikir olabilir ama benim mantığıma göre değil..iki yol ayırımında gidip gelsede gölgesi henüz onu terketmemiştir...sesleriyle boşluğu daha doldurmamıştır...ölmesine bir asır vardır daha...gerçi bu durum da varlık ve hiçlikten ayrı bir dünya sanki...benim dünyam dönmüyor mesela...
tam da dediğin gibi ruh halime eş değerde bir yazı ve çok iyi bir anlatım dili...
teşekkürler gülüm...