Toplumsal Güvensizlik!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Toplumsal güvensizlik mi yoksa toplumsal sessizleşme mi?
“Vesayet ve himaye altına giren bir devlet istiklalini yitirir. H. Taner
Türkiye’de kaos kokusu (dalgalanmalar olarak) salgılanmaya başlandı ve beraberinde olumsuzluklar tavan yapıyor; çünkü iktidar yardımcısı sayılan muhalefet, muhalefetliğini yapamadığı gibi hiçbir iktidar da halkın iradesini toplumsal “adalet, hukuk devleti” prensibine doğrulamış değildir.
Bununla birlikte Medya endüstrisi, yandaş tutumlarıyla halkın sesi olmaktan çıkmış kendine “nasıl artırırım” sevdalılığına kapılmıştır; fakat kendilerine batırılan bir iğneyle duyulan acısını, halka havari kesilme çabası onları deşifre etmiştir.
Özelikle görsel medya alanında faaliyet gösteren yerli filmlerimiz “dünya film standardına” hala ulaşılmış değildir. Sinema emekçilerine sorulduğunda ya bütçe azlığından ya da denetleme kurulundan geçemediklerini söylerler; haklı olabilirler fakat birkaç iyi film, içinde mizahi unsur taşıyarak halka sunulmuşsa da halk bunu anlamış değildir çünkü yandaş veya Amerika film sevdalıları olan eleştirmenler yerli filmlerin içeriğinden çok ticari boyutuyla gündeme getirmiştir.
Bununla birlikte, Türk Sinemasının "12 Eylül Filmleri"nin toplumsalla bağları incelendiğinde, "Türk insanının darbe karşısındaki tavrı, kimlik arayışları ve hesaplaşmaları" karşımıza çıkmaktadır. 12 Eylül filmlerinde ya darbe öncesi ya da sonrası temsil edilmiştir. Darbenin temsiline hiçbir filmde rastlanılmamıştır. Bu filmlerde umutsuz, karamsar bir tabloda yenik, kaçan ya da değişen değerler doğrultusunda değişen insanlar çizilmiş, filmlerde geleneksel değerlere ve mistizme yönelim saptanılışıdır. Bu filmlerde temsil edilen dönem, tarihsel ve toplumsal bağlamından soyutlanmıştır”
Toplumların üzerinde iktidarların, dinlerin ve medyanın etkisi büyüktür; halkı istedikleri gibi eğip bükebilmektedir; çünkü bu güçler toplumları aşağıya- yukarıya çekme kabiliyetleri mevcuttur. Gelip geçmiş hiçbir iktidar ülkemizi “gelişmiş ülkeler” seviyesine getirememiştir. Dünyada en çok kendi içinde gelir(vergi) getiren bir ülkeyiz fakat yolsuzluk, rüşvet, kadrolaşma yüzünden milli gelir adaletli (eşit) olarak dağıtılamamıştır. Bu da adaletsizliği beraberinden getiren en büyük faktör olmuştur.
Gelir dağılımı iyi yapılamayan ülkelerde hırsızlık, gaspçılık, cinayetler ve hata toplumsal güvensizliği getirir. Ülkemizde Psikolojik vakaların artığı, intiharların çoğaldığı istatistiklerle mevcuttur.
Toplum olarak üretmekten çok, aşırı tüketme sevdalılığına kapılmıştır; tüketmek insanların can sıkıntılarını giderir bir eğlence olmuştur “sıkılıyorsan git alış-verişe” söylemleriyle toplumun tüketme alışkanlıklarını edinmeye çalışılmaktadır.
“Bu dönemde tüketim kalıpları büyük önem kazanmıştır ve insanların beyinlerine; tükettikçe birey olabilecekleri, tükettikçe farklı olabilecekleri düşüncesi yerleştirilmeye çalışılmıştır. Gündelik hayatın baskısı ve sıkıntısından bunalan kitleler, popüler kültürün “fantazyaları” yoluyla rahatlamakta, tüketim illüzyonuyla, dış gerçekliğin acıtıcı taraflarını törpülemektedirler” (ARIK)
Ülkemizde siyasetçiler, halkın refahından çok kendi geleceklerini, refahlarını düşünüyor olması halkın güvenini sarmıştır. Toplumlar arası insani ilişkiler zayıflatılmış, farklı toplumların birbirlerine karşı sorumlulukları zedelenmiştir; toplumsal bir güvensizlik hâkim olmuştur.
Ayrıca Popüler kültür aracığıyla toplumda kırılmalar başlamıştır; dini, ideoloji tekeline alan çokbilmişler (kendini aydın-alim sananlar) medyalarda gündemi sürekli meşgul etmektedirler. “Ağzı olan konuşuyor” söylemlerini halka ambiyans ederlerken halkın kafasını karışmaktadırlar.
Televizyonlarda, diziler, yarışmalar, seks materyali bol, abuk-sabuk programlarla halk duyarsızlaşmış adeta sessizleşmiştir! Hırsızlık, cinayet vakaları artmıştır. İktidarlar, kendi (devlet) sektöründe çalışanların özlük haklarını az da olsa iyileştiriyorken özel kurum ve serbest çalışanların haklarını tamamen unutmuş gibidir.
Yıllardır beraber yaşayan, düşmanla savaşan iyi-kötü günlerde birbirlerini kollayan bu toplumları karşı karşıya getiren siyasetçilerdir; sağ-sol devri (ideolojik ) bitmiş dini, muhafazakâr veya liberal görüşlerle zıt kutuplulukların yüzünden istikrarsız yönetimlere gebe kalmaktadır.
Bir ülke sınırları içinde farklı toplumların olması, farklı kültürleriyle, yaşama biçimleriyle hayatı zenginleştirmektedir; devasa bir mozaik oluşturmaktadır. Fakat içten, dıştan; dışa bağımlıların düşmanlığı yüzünden halk huzursuz olmaktadır ve halkımızı huzursuz etmek için ellerinde ne geliyorsa yapmaktan çekinmemişlerdir.
“Komplo teorisi, kamuoyu tarafından belli bir şekilde algılanmış herhangi bir olay hakkında geliştirilmiş, kamuoyundan saklandığı iddia edilen bilgilerle, gizli bilgilere veya olayın arkasındaki görünmeyen güçlerle ilişkilendirilen alternatif açıklamalara verilen addır. Bazı kişiler komplo teorileri üreten kişileri paranoyak, ilgi çekmeye uğraşan ya da yanlış yönlendirmelerle toplumu yanıltarak bundan politik, ekonomik (ya da medyatik) çıkar sağlamaya çalışan kişiler olarak görür ve iddiaları gülünç ve önemsiz kabul ederler. Öte yandan bu tip iddialar popüler kültür alanında her zaman kendisine yer bulabilmiş, ilgi çekmeyi başarabilmiştir”
Ortadoğu’nun merkezi olmaya aday Türkiye’de kirli oyunlar hızla devam etmektedir. Bunları sıradan vatandaş biliyorken siyasetçilerin bilmiyor ve/veya habersiz olması çokça şaşırtıcıdır.
“Refah aşk gibidir, paylaştıkça güzeldir”
Ülkenin bir yerinde olumsuzluk varsa bir başka yerde refah olur mu? Ülkenin bir yerinde zülüm, savaş, haksızlık varsa bir başka yerde mutluluk olur mu?
“Evrensel dolandırıcılığın hüküm sürdüğü zamanda gerçeği söylemek devrimciliktir” (George Orwell
YORUMLAR
Kıymetli dostum
Çok güzel analizler içeren etkili ve anlamlı bir yazı güne gelmeyi fazlasıyla hak etmiş tebrik ederim.
Yazının içinde geçen tespitlere katılmamak mümkün değil. İtiraz edilecek bir yönü yok ancak ilave anlamında şunlar söylene bilir. Bu gün ülkemizde yaşanan kaotik durum aslında onlarca yılın bastırılmış ötelenmiş sorunlarının açığa çıkmasıdır. Yani onlarca yıldır yasakçı dayatmacı askeri vesayete dayalı bir tür diktatörlük şeklindeki yönetimden, el yordamıyla da yavaş ve acemice de olsa demokratikleşme çabalarının doğal ve sancılı bir sürecidir yaşadığımız. Bireyin demokrasi kültürü, insan haklarına saygısı gelişip, özgürlük talepleri oluştukça, toplumsal anlamda da güvenin oluşmasına ve demokratikleşmeye olumlu yönde etkisi olacaktır. Yeter ki ülke insanına güvenelim ve bu sürecin bir geçiş dönemi olduğunu bilelim, gerisini zaman halleder.
Saygı selamlarımla.
DemAN
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim, görüşlerinizle hemfikirim aynen söylediklerinize katılıyorum...
Tekrar teşekür ederim, çok sağolun hocam
Saygıyla selamlıyorum
Değerli bir yazı, söylenilmesi gerekenleri atlamadan söylemiş güçlü bir kalemin eseri...
Canı gönülden tebrikler.
Saygılarımla ve dostlukla
DemAN
Değerli görüşleriniz için çok teşekkür ederim, çok sağolun
Selamlıyorum
Paylaşarak çoğalmak yerine bölünerek azalıyoruz ve yitiriyoruz değerlerimizi, kayboluyoruz varlığımızı ve değerlerimizi hibe edip.
Özellikle vurgulanan şu cümle:''Yıllardır beraber yaşayan, düşmanla savaşan iyi-kötü günlerde birbirlerini kollayan bu toplumları karşı karşıya getiren siyasetçilerdir; sağ-sol devri (ideolojik ) bitmiş dini, muhafazakâr veya liberal görüşlerle zıt kutuplulukların yüzünden istikrarsız yönetimlere gebe kalmaktadır.''
Daha bu gün değil ki ezelden beri süregelen bir paylaşım toplum olarak bu gün ayrıştırıldığımız pek çok nokta ve ne yazık ki görüş farklılığı olsun yaşam tarzı ya da inancı ile tahakküm altında bırakıyor herkes birbirini. Sürekli birbirini sorgulama ihtiyacı güden sayısız insan.
Baştan sona çok önemli noktalara vurgulama yapılmış olması itibariyle gerçek anlamda dört dörtlük bir makale ve değerli kalemini yürekten kutluyorum.
özellikle tüketim çılgınlığı vurgulaması gerçek manada insanların tüketilmesi ile eş değer.
Yüreğine, kalemine sağlık arkadaşım ve can-ı gönülden tebrik ediyorum.
Sonsuz selamlarımla...
DemAN
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim, sağol can
Sevgiyle, esenlikle kal
“Refah aşk gibidir, paylaştıkça güzeldir”
Ülkenin bir yerinde olumsuzluk varsa bir başka yerde refah olur mu? Ülkenin bir yerinde zülüm, savaş, haksızlık varsa bir başka yerde mutluluk olur mu?
“Evrensel dolandırıcılığın hüküm sürdüğü zamanda gerçeği söylemek devrimciliktir” (George Orwell
İŞTE! SÖZÜN ÖZÜ DOSTUM...
Esenlikler.
DemAN
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim, sağol hocam
Sevgiyle, esenlikle kalın