- 1877 Okunma
- 14 Yorum
- 3 Beğeni
Özledim Galiba Bu Şehri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Özledim galiba bu şehri.
Kurak ve verimsiz topraklarla karadan, Hazarın kirli dalgaları ile denizden kuşatılmış bu mahzun şehre, zamanın bir yerinde alışacağım, hatta ve hatta ona özlem duyacağım hiç aklıma gelmezdi sözün doğrusu.
Yem yeşil Karadeniz sahilleri ve cap canlı İstanbul manzaralarından sonra, bu şehri sarıp sarmalayan sevimsiz boz renk gerçekten çok itici geliyor insana. Sıvasız, boyasız, yüksek çinko çatılı çıplak evler, alışageldiğimiz sıcacık yuva olgusundan çok çok uzak, soğuk taş yığınları olarak yansıyorlar bakışlarıma, dolayısı ile duygu ve düşüncelerime de. Ama, demek ki tüm bu olumsuzluklarına rağmen, gönlümüzün bir köşesine bir sevgi katresi de düşürmüş bu garip, renksiz, fukara şehir. Yoksa, böyle hoş bir kıpırtı gezinip durmazdı yüreğimde arşınlarken sokaklarını.
Beceriksiz idarecilerin organizasyon bozuklukları nedeni ile, yeterince ham madde temin edemeyen işletmemiz, Azerilerin deyimi ile mezuniyete, yani senelik izine göndermek zorunda kaldı çalışanlarını. Fena da olmadı hani. Ramazan öncesi, on beş günlük hoş ve sürpriz bir tatil oldu hepimiz için. Sadece çalışmak değil, memleketten, vatandan uzak olmak da yoruyor insanı zira. Bir de yalnızlığın o yıpratıcı atmosferi var tabi ki.
Sayılı gün ya sonuçta, tatil çabuk geçti, dönüş hazırlıkları başladı. Memleketten, sevdiklerimizden ayrılmanın ve mubarek Ramazan ayını yuvamızda geçiremeyecek olmanın hüznünü yaşarken, yeni ve beklenmeyen haber geldi Azerbaycan’dan. ’Ham madde tedariki gecikmiştir, dolayısı ile dönüş biletleri Ramazan Bayramının üçüncü gününe ertelenmiştir.’
Haberin güzelliğine bakın. Mubarek Ramazan ayını, anamızın-babamızın dizi dibinde, çoluğumuz çocuğumuzla beraber geçirmeyi nasip etti Yüce Yaratan bize. Şeker nedeni ile, geçen yıl orucumu tutamamıştım oralarda. Şekeri bir kenara bıraksak bile, iftar ve sahur yapacak doğru dürüst yemek bulmamız da pek mümkün olmuyordu zira. Geçen yıl, hayatımda ilk defa oruçsuz bir Ramazan geçirmiştim, içimi burkmuştu bu durum.
Bu yıl çok değişik seyretti bu oruç olayı. Seksen yedi yaşındaki ihtiyar babam, illa da orucumu tutacağım diye tutturunca; hastalığı flan bir kenara bırakıp, orucun güzelliğini tatmaya karar verdim ben de ona ayak uydurarak. Tutmasına tuttuk da, pek doğru yapmadık galiba. Zira, Azerbaycan’a geldiğimden günden beri şekerim yüksek seyretmekte, kontrol altında tutmakta oldukça güçlük çekmekteyim.
Erken uyandım Pazar sabahı. Severim sabahların serinini ve sessizliğini koklamayı. Oldukça hafif bir kahvaltıdan sonra, güzergahı belli olmayan bir yürüyüşe çıktım. Nasıl sakin bir şehir. Bu coğrafyanın sevimsiz çıplaklığının aksine, şehir içi gerçekten çok güzel yeşillendirilmiş. Yaşadığım cadde, Haydar Aliyev adını taşıdığından olsa gerek, diğer bölgelere göre oldukça temiz ve düzenli. Ağır ağır adımladığım kaldırımların her iki yanını yüksek ağaçlar çevirmiş, yürüyüş yolunu şemsiye görünümünde kaplamışlar. Bazı dalların altından, eğilerek geçmek zorunda kalıyorsunuz. Sarı Çamlar, Akasyalar, Erguvanlar, Zeytinler, adını bilemediğim ama Türkiye’den aşına olduğum daha bir çok çeşit ağaç...
Ve, tenha sokaklar...
Usuldan usula da bir sabah rüzgarı esmekte; binaların ve ağaçların uzun gölgeleri, düzenli caddelere göze hoş gelen şekiller resmetmekte. İcra Hakimiyeti’nin(Vali, ya da belediye başkanı) geniş ve temiz avlusunda pek kimseler yok bu sabah. Oysa, avlunun etrafını çevreleyen ağaçların altına sıra sıra dizili duran banklar hiç boş kalmaz, yapacak bir işi olmayan yaşlılar, çocuklarını gezdiren anneler, yürekleri sevda ateşi ile kıpır kıpır kaynayan gençler ile dop dolu olurdu.
Tamamı Arnavut kaldırımı stilinde döşeli alanı ağır aksak yürüyor, kocaman bayrak direğinin altına kadar geliyorum. Oldukça yüksek bir direk bu ve tepesinde kocaman bir Azerbaycan bayrağı dalgalanıyor. Bir gece saat 02.00 sularında, bu bayrağın ve alanın fotoğrafını çekti diye, karakolda sabahlamıştı bir arkadaşım. O saçmalık aklıma geliyor ve hem çekenin, hem de tutuklayanların aptallığı gülümsememe neden oluyor.
Yavaş yavaş deniz kokusu burnuma gelmeye başladı. Hazar Denizi sahiline yaklaşıyorum. Şehrin bu bölümleri biraz daha düzenli, temiz, bakımlı. Tüm binaların dış cephesi, özel bir taşla giydirme yapılmış, albenisi yüksek bir görünüm kazandırılmış. Yanlış anlaşılmasın, sadece ön kısımları kaplanmış binaların. İç kısma, caddeden görünmeyen bölüme geçtiğinizde, olayın sadece gösterişe yönelik olduğu hemen kendini belli etmekte. Bu ülkenin insanları, dış görünüme gerçekten çok önem veriyorlar. İşin realitesinin hiç önemi yoktur. Yeter ki, bakıldığında göze hoş gözüksün.
Sahil boyunca uzanan oldukça hoş bir koruluk var. Küçüklü büyüklü yürüme yolları ile donatılmış her taraf. İptidai oyun parkları da kurulmuş çocuklar için, sağa sola küçük büfeler yerleştirilmiş. Nefis bir yürüme, spor yapma bölgesi aslında ama, bakımsızlıktan harap olmuş vaziyette maalesef. Bir kaç yolu temizlemişler, insanların faydalanmasına sunmuşlar. Koca şehirde başka bir sosyal aktivite alanı olmadığından, mecburen buraya gelmek, buradan faydalanmak zorunda kalıyor insanlar.
Gruplar halinde oturmuş, kendi aralarında hararetli sohbetlere dalmış yaşlı insanları dikkatimi çekiyor. Sabah namazını eda ettikten sonra, köy kahvesinin önünde pinekleyen ve gelenin geçenin dedikodusunu yapan memleket yaşlıları geldi aklıma. Acaba, bu ihtiyarlar da benim dedikodumu yapıyorlar mı diye düşündüm bir an. Tebessümler, hala dudaklarımda gezinip durmakta. ’Bu adam deli midir ki; kendi kendine gülüp duruyor?’ diyecek birileri.
Sahile kadar uzandım. Hazar Denizi’nin sığ kıyılarda oynaşan minik dalgacıklarını seyrettim bir süre. Ne hoş bir melodi... Hem sahil, hem de deniz oldukça kirli. Ama, tüm bu olumsuzluklara rağmen, her yaştan insanı görmek mümkün çevrede. Kil görümündeki kum, araçların deniz kenarına kadar gelebilmesine imkan tanıyor. Küçük masalarını kurmuş aileler, sabah kahvaltılarını, ayakları arasında serin dalgacıklar gezinirken yapıyorlar çoluk çocuk. Denizin güzelliğinden, sabah serininde faydalanma peşinde olan, soyunup denize giren yaşlılar da var. El ele dolaşan gençler, partner arayan kızlar ve oğlanlar mevcuttu.
Ayak uçlarımda gezine dalgacıklara aldırmadan öylece dikiliyorum sahilde, uzaklara, kuzey doğu istikametindeki deniz ufuklarına dalıp gidiyorum. Karadeniz’de de çok takılırdım bu ufuk çizgisine, düşüncelerimin derinliklerinde çok kaybolup giderdim. Oralarda bilirdim ki, bu sonu gelmeyecekmiş gibi gözüken suların nihayetinde başka ülkeler, bir zamanlar Osmanlı toprağı olan Kırım ve ezeli düşmanımız Rusya vardır. Şimdi, bu yabancı suların ardına gizlenmiş toprakların, ata diyarlarımız olan Türkmenistan ve Kazakistan’a ait olduğunu bilmek, değişik duygular yaşamama vesile oluyor. Gün gelir, Allah, oraları da görmeyi nasip eder belki bizlere. Belli mi olur?
Yalnızlık zor zanaat.
İnsanın, iki söz söyleyecek, derdini anlatacak, en azından selam verecek bir tanıdığı, gönül dostu olmaması ne kötü. Serseri mayın misali, gayesizce gezinip duruyorsunuz, ayaklarınızın sizi sürüklediği istikamette yaşayıp gidiyorsunuz. Can sıkıcı bir durum.
Başım önde, moralim negatif kotlarında, ağır ağır evimin yolunu tutuyorum. Pazar yerine uğrayıp, sebze-meyve fiyatlarını kontrol ediyor, üç beş parça yiyecek alıyorum kendime. Pazar yerindeki hareketlilik hoşuma gidiyor, sevimsiz düşüncelerin kafamdan sökülüp gitmesine sebep oluyor. Turfanda ve yerli meyveler oldukça ucuzlamış. Türkiye’ye göre hala iki misli pahalı ama, bura şartlarında iyidir denebilir.
Dönüş yolumda, Çörekçi Bibi var. Tandır ekmeği yapan yaşlı kadın hani. Ona da uğrayıp, sıcacık bir tandır ekmeği alıyorum kendime. Yine ayak üstü bir Türkiye muhabbeti yapıyoruz, Ankara’da okumakta olan kızından bahsediyoruz. Ankara ile Sumqayıt’ın kıyaslamasını yapıyor yine, oraları hiç beğenmediğini anlatıyor. ’Deniz olmayan yer, yaşanacak yer değildir.’ diyor. Ama, İstanbul başka. Oraya sözüm yoktur.’diye bağlıyor sözü.
Yabani Keçiboynuzu ağaçlarının tamamen kapladığı dar sokaktan, elimde poşetlerle ağır ağır evime doğru yürüyorum. Birileri gelip geçiyor sağımdan solumdan, birileri hayatın sevimsizliğine doğru hızlı adımlarla koşup gidiyor. Güneş, usul usul doruklarına uzanmakta bulutsuz göklerin. Sabahki rüzgar, alıp başını başka diyarlara göç etmiş; şehri, Ağustos sıcağının bunaltıcı havasına terk etmiş. Ağaç ve bina gölgeler ufalmakta, yüreğimdeki hüzün uzamakta boy boy.
Dilimde de bir güzel melodi gezinmekte;
’Aziz dostum menden küsüp incidi,
Ayrılık yad kimi gitti evimden
Gezdiği yerleri od basıp indi
O gedip galmışam hasretinde men’
Be mahzun şehri seviyorum galiba.
Ve,
bir bukle de özledim mi, nedir?
Bir Tutam Hayat-04.08.21014-Azerbaycan
YORUMLAR
İnsan her gittiği yere sırf bedeniyle gitmez, o zamana kadar devşirdiği tüm ruhunu da götürür. Hele bu gidiş bir zorunluluktansa, aklı anıların film kareleriyle yüklü her fırsatta geldiği yere, bu yerde bıraktıklarına ışık hızında seyehatler yapar.
Ama gariptir, öylesine de azimlidir ki gurbetin insanı, yenisi olduğu bu diyarlarda hızla kendi yeni dünyasını inşaya başlar. Ara ara gelen bıkkınlıklar çekilmez hale gelince de ilk fırsatta kaçar, evine, özlediklerine döner. Hayat, özlemini doyurup günlük rutine döndüğünde, bir de anlar ki; gurbette kurduğu yaşamı da gün gelir özlenirmiş. Aslında özlediği o diyarın bir aralar bulunduğu mekanları değil, bu mekanlara sinmiş, bastığı her adımla, yaşadığı her anla inceden inceye oluşan anılarıymış.
İşte dostum, yalnızlığı insanın ruhuna vura vura hissettiren bu güzel yazın aklıma bunları getirdi.
Özenle seçilmiş kelimeleri titiz bir ustalıkla, tam kıvamında cümlelere evirmişsin yine ki eski yazılarının da tamamını okumuş bu garip hiç şaşırmadı. Hakkını veremeyeceğin bir konu olur mu acaba? Hiç sanmam! Zira bir usta, her her halukarda ustadır.
Bravo...
nitemtran tarafından 8/11/2014 9:14:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
özledim dediğin şehri anlatırken
kardeş Azerbaycan'ın da tanıtımını yapmışsın şairim
yine en ince ayrıntısına kadar, güzellikleri ortaya sererekten.
hiç tanımasa da insan okudukça oralarda olası geliyor...
kolay gelsin şairim...
güzel anlatımdı yine
kalemin yüreğin dert görmesin
Bir şehri özlenir kılan nedir ? Üstelik yalnız sadece şehrin yarenliğiyle baş başa ama ekmek parası için ordaysanız ? Sanırım o sokaklar,o deniz, o gökyüzü ve o ağaçlar sizin için o şehirde yaşayan diğer çoğunluğa göre size daha dost gelen dokular şehre dair.O şehrin belki güzel bir coğrafyası mimarisi olmasa bile siz yine özleyebilirdiniz doyduğunuz ve ailenizin geçimin sağladığınız o şehir çünkü ve siz ömrünümüz büyük bir kısmını onunla geçiriyorsanız belki karşılıklı bir vefa bir özlemde kaçınılmaz.
Sizin yazılarınızı özlemiştik bizide sabah yürüyüşüyle azerbeycan sokaklarında gedirdiniz belki duyamadık ama sabah namazından çıkan dedelerin,amcaların muhabbetlerine yinede kulak misafiri olduk.Şehrinizi güzel anlattınız bizede sempatik geldi.Güzeldi yine kalemden dökülenler yine özlemde vardı memleketinize,sevdiklerinize ama size kucak açan o şehrede ahde vefa vardı.Selamlar,saygılar...
Pek giremiyorum son zamanlarda deftere ya da başka ortamlara. Ama dün bakayım dedim yazınızı okudum ve o anda yazma isteğini aklıma getirdi yazınız. Duygusal bir yazı idi yine.Güne çok yakışmış. Tebrik ediyorum. Saygıyla.
Nermin Kaçar tarafından 8/5/2014 10:10:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
Merhaba konuşan kalem.
Hoş geldiniz dostlar Meclisi'ne. Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi kabul edin lütfen.
Sonrada sıransiteme gelsin.
Çok uzun bir zaman dililiydi yokluğunuz. Merak etmedim desem yalan olur. Bir veda mesajı yazabilirdiniz biz dostlarınıza eminim benim gibi merak edenler ölmüştür bu güzel kalemi.
Siz duygusal bir kişiliksiniz. Bu tip insanlar çevresine, dostlarına
Başka bir bağlanırlar. Özlemeniz çok doğal.
Iyi ki varsınız, iyikide özlemişsiniz yoksa güzel bir akıcılıkta anlattığınız bu yöreyi
Oturduğumuz yerde gezebilir o güzellikleri hayal edebilir miydik.
Çok mutlu oldum orası da bizim kardeşlerimizin vatanı, bizimde sayılır.
Sevgili Birtutam hayat vakit buldukça gezin sayenizde bizde faydalanalım
Gödüğünüz güzelliklerden.
Tekrar aramıza hoş geldiniz.
Sizi affetmemiz için güzel bir şiir bekliyoruz kaleminizden hoşça kalın selamlar
Minos tarafından 8/4/2014 3:54:32 PM zamanında düzenlenmiştir.