.....
15.3.2018 14:00:11
aklımın sen olan yüzlerinden kaç çocuğum oldu benim
rüzgarlı iklim eteklerinde sevda içimi doyurduğunda
günahla sevaplarım gövdelerinin başlarında
güneşle ayı giydiler
hiçbirşeye benzemediler kalbim/siz kendi ağızlarında
aydınlık karanlığı doldurduğunda geceye
çatık kaşlı esmer tenlerdi onlar
kuşkusuzca öpüşürlerdi
yalnızlığımın beyaza çalan tepelerinde
iki güvercin gibi...
ruhum zeytin gözlerle seslenirken
sabahlara dökülen seraplardan hayatı dinledi
bir yanımdan çiçekler tutuşunca delirmiş sulara
kuzeye sarıldı aynalarda kapkara elim
fırlatıp attı uçurumlar vakitlere beni
durdum...
geçmiş nefesiyle uzandığında derinliğime
heykelden bedenleri olan şehrime indim
bütün aşklarım geceye öldü
gözleri öyle yüz ve güz masallardı ki
resimler çizdim çıplak tenlerine
badem badem döküldü yaralarım
kıyamet estirdi adı asya olan gür kuşlarım
sahi adım asyaydı
sizin göç ettiğiniz topraklardan geldim
daha dün çapanı elinde yaşlı kadındım
akan an'ların nabzını dinlerken yüreğinizle hasbihaldi hallerim
babam yağmur gibi başımda duadayken üstelik
annem yeşil hırkalar ördü melek ve şeytanların sırtına/
sırtımda ayaza duran çocukların gülüşü
ki
yüzümün zonklamalarında ince uzun damardılar
beni kamburdan anılara kamçılayan
ne çıbanlar doğurdum sancılarla caddelere
evvel zamanlar ben bildiklerimi farketmedi
alıp iç çeken kelimelerimi üzgün bir ışığın altına
küçücük nülüferlerin kalbini kırdılar
kıraçlarda yalnız kaldı mavi şarkılarım
yürüdüğüm yollar denizsiz/penceresiz
eli ayağı olmayan aklım artık uçuklamıyordu dudaklarımın kenarlarında
kımıldamayan ölüm beni çağıran uykularımdı