24.2.2025 14:58:29
sana zincirlerin hürriyeti yediği yerde
kırık dökük cümleler getireceğim
yüzü solmuş ömrü tükenmiş kelimeler
kimi henüz cenin yatağında
kimi potansiyel bir ölü
bir elin tutacağı kadar bir tabutun yutacağı kadar
kendi içinde kaçak
kendi içinde soğumuş kendi içinde kırağı
sana sarığına ihanet etmiş bir mermi ile
kanın sarmaş dolaş olduğu yerde
yoksulluğun çamuruyla kaplanmış
sonra da öksürüğün yağladığı kelimeler getireceğim
bensiz bir bilinmezliğin kalbinden geçtim
seninki gibi ağır!
yoruldum ve eksilerek sevdim bir şiiri
her tarafım eskidi
ne de olsa ''yıkılmaz dediğim duvarlar'' vardı
kırılmaz dediğim kelimeler vardı
surlar vardı belki yıkılmaz dediğim
biraz uyaksız biraz atsız
kanadımı kırdım
kanadımı kanatmakla yetinmedim
inandım-direndim
dört duvar /eski duvarlar
çimentosu sert o eski yasaklar
o eski yağmacı korkular
gözlerde siyah perdeler
dillerde ölü kuş mesnevileri
bir simurg sabahına sarılıp uyanmak istemek
zihnimde demir damlacıkları
tebessüm içimizde kör bir sığınmacı
ama yırtık ama tensiz
hiç okşanmamış bir kumaş parçası içimiz
bir ölüm iyisi
yoksa bu pohçasız yokluk mu eğitti bizi
tembellikten uyuşmuş saatleri bir çığlığa belediler
gülüşünden düşen yıldızları bulamadılar
karanlık bir vakitti
yüreğin yürekle sevişmesine izin vermediler
sesi solmayan sorularla
dallarını kuş yağmurlarıyla doyurmuş baharlarla gel
kitaplar hızla çekildi
kitapları bir parantez içine hapsettiler
insandan çok ''insan'' sözünü
bir yüzden daha çok
gökyüzüne benzeyen bir yüzü sevdim
ve bir serçe parkı göğsü
ama yok!
ben sizinle aynı kalınlıkta ölmeyeceğim
ben sizinle aynı karanlıkta kaybolmayacağım
gidip ince bir kelimenin köklerine sığınacağım
sözlerim bir isyanın meyvesidir
hayat kimin için geçerlidir bu zamanda!
yaşamak sesi kısık bir uğultuydu
gelip de kimsenin kulağına konmadı
avuntu hançerini saplayıp durdu yüreğimize
.....