sana/sadece sana..
6.4.2024 06:36:10
zamanın
damarlarında aldığı yolun
sonunda ve başındasın.
en utanmaz yerlerine kadar
işleyecek ve soluksuz bir hızla
sürecek olan bu kapıda...
bir defterin sayfalarına
atılmaya ve akıtılmaya
hazır en müsait gözyaşı...
bir adımdan sonranı
bilmeyecek kimse
senin..
derin bir ilmek,
kumaşına
narin bir düğme gibi
hep sökük yerlerinle
yüzleşecek..
az/ çok,
şimdi/ sonra,
sıcak ve soğuk..
bütün ihtimallerden
bir parçayı aramak,
seçmek ve bulmak için.
derin bir ilmek
bir bütünün içinde...
buradasın,
aynanın
henüz su olduğu çağlarda..
tenindeki
en keskin kokudan
başlayan düşün
bir yüreğin içine sızdığı
ve bedduaların
ve duaların
ve kemden
kemikten
etten gözlerin
sana dolduğu yerde.
önümü görebilmen için
göğüs kafesine kazınmış gölgeleri,
gölgeleri duya bilmen içinse
hiç öpmediğim parmak uçlarına
doladığın sesleri öğrenmelisin..
şimdi,
tamda bunun için buradasın..
kırmızıda ve mordasın/ ordasın..
alnını ve aklını
ve bileğini
aynı hizaya getirmeye
çalıştığın yerde...
gergin soruların ıskaladığı
bir 'çünkü'nün
dalındaki ilk elmada...
çünkü...
bitmez sonlar, mutlu bitmez!
diş izlerinin
diz izlerine yaslandığı
ve gitmenin
ve gelmenin
sözden olduğunu
öğrendiğin bu yerde..
ve işte buradasın..
yüzüne yaslanan
soluğun kıyısında,
senin gözlerinde iyot var;
aklındaki martıların
yersiz- yurtsuz uçması bundan..
içinden deniz geçen
kentlerden
sesleniyorum sana
sadece sana..
- bunu neden yapıyorsun?
- çünkü...
zamana taşınman,
bütün eşyalarını
zamana taşıman,
aldığın son kitabı okumadan
daha 'bir zamanlar' çöplüğüne atman.
izmaritlerinin kokusunu gidermek için
'zaman zaman' penceresini
zorlayacağını öğreneceğin bu yerde...
zarfları ve pulları,
özneleri ve mısraları,
yüklemi ve mührü
unuttuğun bu yerde...
küskün bir sabrın dokunduğu
o derin hücrede
yeni yeni örülen duvarların içinde..
aklında ve alnında
ve dudağında
kanamaya hazır ilk kırmızılıkta...
buradasın,
yanlış bir soruda
ve bir cevabın
tam ortasında
belirsiz bir gölge,
belirli bir ünleme denk.
küsüyor akmayı unuttuğun
bütün ırmaklar ve sırlar..
yüreğine fısıldanan
ilahi bir secde,
hükmün 'sırata' kadar
bunu bilmeği öğrenmek için
olduğun yerde...
işte buradasın..
biliyorum
iki yol aralığına geldin
bir yanın sımsıcak ve beyaz
bir yanında buz. karanlık..
bil/iyorum
seninle aramızda hiçbir şey yok
bil/iyorum benimle aranda hiç....
sadece yağmur yağdığında sızan
o toprak kokusu
ve o ıslak sıcaklık..’
ve biz ki
sevgilim olmayan
sevgili;
bir yere gidemiyoruz
kalakalıyoruz
farkındasın değil mi?
boşluğuna uzayın ve ayın yüreğine
hapsedip AKlımızı
mavi bir göğe yükseliyoruz farzet
cam parçaları ile çizerek
DÜŞlerimizi bileklerimize
bir söz,
harita ve yol olmadığında
seni anlatıyorum
çünkü içindeyim/
sırılsıklam
ıhlamur kokan
ıslak bir bahar gibi..
ben aşıktım/
sen ise mavi
o yüzden ellerim
boya kokar..
dahası...
hiç-bir-şey
eksik kalmayacak
daha fazla/
senin kadar inan..
avuç içlerimde
darası alınmamış
yokluğun
ve ceplerimde ağırlıklar..
kapıları açık bıraktım
ayaz/tenimdeki..
soyuyorum tabanlarımın yüzgeçlerini/
soyuluyorum sana..
dur/dum..
gözüme kaçıyor
ışığı kılçığın,
gerisi kırpmalar/
düş bozumları/karanlık..
bu yüzden,
el yordamıyla öğreniyorum
hiç öpmediğim
avuç içlerinden
el yazmalarını yeniden…
sen susma lütfen
aramızda bir şey var.
seninle benim aramda...
memleket gibi
memleket/im gibi
başka hiçbir dilin
henüz anlatmadığı...
(...)