5.6.2018 15:30:48
bir akşam üstü gölgesi düşerken şehre
kanatları hüzün rengi imgeler ürperiyor penceremde
kırk ikindi yağmurları ile ıslanmış saçlarımda; efkar kokusu
içimde durmadan bir ayrık otu büyüyor
çözümleyemediğim bulmaca gibi yokluğun
hangi yanından başlasam…
sonuç çıkmıyor
hüzün; bir bıçak gibi tutuşturuyor elime kalemi
arabesk konserde kendini jiletleyen hapçılar gibi
her şiirde kendimi acıta acıta
bizi yazmak istiyorum, hep bizi…
harlanmış bir ateştin göğsümde;
seninle güzelleşirdi o sokak, o ev…
sana giderken, kalbim adımlarıma ayak uydururdu
birkaç basamakta gözlerinle karşılaşmak ne güzeldi
birde öperdin ıpıslak…
içimin denizleri kudururdu
ki gözlerinin tılsımından kurtulup dudaklarına inemezdim
dudakların büyülü birer meyveydi
öptükçe öpe sim gelirdi
ben ne zaman seni öpsem;
aklıma hep cennet gelirdi
sen varken güzeldi her şey
mutluluk; her sabah seni o pencerede görmekti
hedefine tutsak mermi gibi hep sana yol almaktı
bileklerine intihar kokusu sürüp
inadına yaşamaktı
şimdi…
pencere kenarında tırnaklarını yiyor yalnızlığım
kendi cehennemime zebani, kendi hücreme gardiyanım
hasretin; kırılmış bir bardak gibi avuçlarımı kanatıyor
anıların hangi yanına öykünsem; bir çığlık tufanı
özlemin; çakır diken gibi tenime batıyor
ah, ince sızım
ah, acımasızım
yiğitsen; uslan dır şu deli gönlümü
terinden biraz tuz, göz yaşından bir deniz ver bana
ya unuttur unutturabilir sen kendini
ya da bağışla…
seni bana bağışla
sen duy sesimi
senden gayrı kimseler duymasın
bir sen sev
senden gayrı kimse sevmesin
yağmurum ol
ben rahmetinde ıslanayım
sil geçmişi
gelecek bütün acıları sende bulayım
ey, benim soylu sevdamı sol yanına mühürleyen
dem bu demdir
durdur zamanı
ben hep sende kalayım