Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
Yinsani
Yinsani
VİP ÜYE

kal’a-yi sultani

Yorum

kal’a-yi sultani

( 4 kişi )

4

Yorum

9

Beğeni

5,0

Puan

1518

Okunma

kal’a-yi sultani

kal’a-yi sultani cephenin adı
insan kor taşıyan heybenin adı

ne yemene benzer ne viyanaya
ne de oğlu kızı şehit anaya

osmanlı gözünün üstünde kaşı
osmanlı sonunda eğildi başı

er uyudu erat içti suyunu
hangi soy ki senin kazdı kuyunu

arnavut diyemem mehmet akif var
kürt diyemem molla gürani boğar

sırpların içinden sokullu çıkar
arabın içinden emir sultanlar

boşnaklar ismail paşayı vermiş
gülzarında nice gül yetişirmiş

kal’a-yi sultani türkün gözyaşı
her milletten şehit bir arkadaşı

bin dört yüz elli üç bir ileriye
bin altı yüz seksen iki geriye

mehter vurur kalbi küheylanların
tanrı dağlarının ve altayların

karlofçada yiğit girmiş yatağa
iki asır sonra düşmüş batağa

uhut okçusuna benzer mi acep
ganimet uğruna değişmiş meşrep

sorsa bize şanlı ashabı bedir
erkek aslan için on sırtlan nedir

insan gönlü sabır dolu ilimler
korkuyor ölünden bile zalimler

güneşin tutulmuş nurun yanmıyor
yine de kapına gelen dönmüyor

ihanet sırtından vurmuş şirpençe
kalbinde eriyen kurşundan pençe

tespih çeker kalbin üzre merhamet
osmanlı torunu gel bizi affet

toprak göğe küstü gönül kurana
sen gittin gideli bir başka yana

yüce dağlar duman duman desem de
essem de bir sanki hiç esmesem de

ikincisi kopmuş tufanı nuhun
nusreti yetişmiş şükür allahın

kal’a-yi sultani derdim ereğim
seni düşündükçe yanar yüreğim

mehmet fetih için çıkınca yola
selimin ardından gül düşer çöle

süleyman adalet demişti önce
bir güneş doğdu ya sus oldu gece

ağlasam titresem secde başında
bir umman yıkasam bir gözyaşında

kaç yazar ve şair öyle kederli
kaç öğretmen imam senden haberli

sana öfke kussam beni boğarsın
artık yeter kanlı şafak ağarsın

ağarmıyor bende kızıl şafaklar
su değil kan dolu altın bardaklar

melekler haklıymış kalu belada
kan ile yoğrulmuş bir yarım ada

ak sakallı dedem utanır benden
gidenler dönmedi hiç seferinden

"tez gel ağam" dedi geride kalan
"yatamirem" dedi hasretle dolan

beyim yemene git diyen hanımlar
dedi sabrı şükrü iman tanımlar

düşman bir değil ki git desen gitmez
bizde de cepheye gidenler bitmez

ovanda dağında ey anadolu
geçtim ben askeri mermiyi topu

sen okuyacaktın şimdi ne dersin
ey çocuk yaşın kaç nere gidersin

tozlu arşivimde okul defterin
ben şimdi ne yazsam cennet mi yerin

kaydın düşülmüştür bakma ardına
sen kızım kızanım kurban yurduna

mehmet iken fatih olmak görevin
selim iken yavuz olmak kaderin

süleyman önüne kanuni yazmak
sultanlık yavruna bir mezar kazmak

gitmezsen babandan geri kalırsın
komutan öl derse sen de ölürsün

hiç düşünme geri gelmeyi sakın
ardından ninenle gelmemiz yakın

kal’a-yi sultani aldırma bana
bizim kaderimiz koşmak canana

yetmiş bin metrelik boyu ve eni
bin dört yüzden başla bul sekiz bini

yarım adanın en yüksek tepesi
kocaçimentepe ve avanesi

şimdilik gerek yok büyük telaşa
üç yüz metreye çık eyle temaşa

gözündeki hayal oğuz han mıdır
çakırdoğan mıdır akdoğan mıdır

kalkıp göç eyleyen bin oban var mı
ta asyadan selam edenin yar mı

başından bakınca sonu görülmez
söyle bu millete karşı durulmaz

selçukla kitabın aç da gel şimdi
sir i deryaları geç de gel şimdi

yay ile üç oku göğsüne basıp
tuğrul beyle kara sancaklar asıp

alparslan önünde diz vurup yere
göğsünü yumrukla selam ver ere

başın önde bekle buyruğu dinle
bizansın kurduğu orduyu anla

sanma gök devrilmez toprak yarılmaz
önüne pus çökmüş hudut görülmez

ulaklar gönderdin soralım diye
ok yaydan çıkmadan duralım diye

mağrur diyojene sözün geçmedi
sunduğun barıştan suyun içmedi

ordusu çok büyük dedi ulaklar
senin dört katındı şaştı kulaklar

bütün islam ili duaya durdu
alparslanın alnı secdeye vardı

rabbim sen ulusun bizler de kulun
mahçup etme bizi yardımda bulun

emir verdin tekbir getirsin ordum
son nefer ölmeden çiğnenmez yurdum

çıktın bir tepeye ovaya baktın
gözünle gönüle emrini çaktın

artuk bozan porsuk süleyman tigin
beylerim savaşın hakkın verin

hilal taktiğiyle geri çekilip
seni korkak sanan düşman sokulup

uzlar peçenekler sizi görüpler
bunlar bizden deyip selam duruplar

at koşturup senden yana geldiler
ne iyi ettiler töre bildiler

malazgirt selçuğun şanlı ovası
tarihi ibretli meydan orası

yaralılar inler ölüler kokar
göz bunu görünce kendini yakar

şehidin kabrini dostları kazar
düşman unutulmaz her taraf mezar

sevinin beylerim dedin durmayın
şu anadoluda hatır kırmayın

varın ötelere islam eyleyin
vatanımız artık ele söyleyin

dervişlerim gidin hep gönül yapın
gönlünüzle önce allaha tapın

kal’a-yi sultani kaldır başını
karşıdan gelen kim bırak düşünü

hayaleti mi romen diyojen’in
alparslan ne söyler kalbine senin


iki bin on iki yılında ben de
derin bir uykudan kalktım sonunda

uyandım top sesi futbol basketbol
voleybol oynarım kumsalda bol bol

uyandım top sesi badminton pinpon
bilardo liginde üç top şampiyon

yüz yıl sonra bana topu sordun mu
çocuğa oyuncak diye verdin mi

karpuz kabuğuna topu sormayın
demir zırhlı topa karşı durmayın

kal’a-yi sultani düşün uykuda
demirden gemiler batmaz mı suda

mertlik ölmüş ise insanlık gülmez
ölüm kusan toplar şakaya gelmez

ingiliz fransız yedi filoyla
çeşitli menzilli on yirmi topla

selam veren sana bir robokop mu
attığı çocuğa verdiğin top mu

göğsüne vuran top kılıç yay değil
eğil başım öne bu savaş değil

gözler önünde on asırlık hesap
kin gözlerde insan doğrayan kasap

üç kasım bin dokuz yüz on dördünde
top sesleri ile uyandım ben de

demir güllelerle seddülbahire
yedi parça filo kan kustu yere

cephaneliğimiz isabet aldı
beş subay yetmiş er burada soldu

ilk şehitler abidesi oraya
dikildi nicesi girdi sıraya

miralay cevat bey tahkimat için
hazırlığa başlar bir destan için

mecidiye hamidiye tabyası
abdulhamid hanın bize mirası

seksen adet türlü çap ve menzilde
topçunun kulağı çalacak zilde

o kadar da “savaş hile”dir diye
sahteleri tabyalara hediye

atmış beş yaşında ramazan ağa
kır saçıyla benzer bir koca dağa

üç yüz elli küsür mayın boğaza
ve gerildi demir ağlar ağıza

bu sırada sarıkamış ve ruslar
canımızı yaktı kırıldı hisler

on dokuz ocak bin dokuz yün on beş
güçlü düşman gemileri yirmi beş

gemilerin isimleri belli de
türkçeye çevirmek farz belki de

“okyanus, “başeğmez”, “hızlı”, “benzersiz”
“intikam alıcı”, “gökyüzü”, “deniz”

“önünde durulmaz”, “savaş tanrısı”,
bir de benden olsun deniz anası

on dokuz şubatta ilk hücum derdi
“on dört günde istanbul’a” girerdi

“karanlık liman”da dolaşırlardı
osman ülkesini paylaşırlardı

kal’a-yi sultani sükut eyleme
kalk ayağa bana türkü söyleme


yirmi beş şubatta bir bombardıman
giriş savunmamız hep yerle yeksan

düşman girişinde boğazımızın
menzili kısadır toplarımızın

fakat boğaz mayın dolu ne çare
temizlemek gerek hep tane tane

mayın tarayıcı gemiler gelir
yaklaşmaz kıyıya cepheyi bilir

tepeler ardında seyyar obüsler
mayın tarayıcı gemiyi gözler

kıyı savunmanın topları müthiş
geleni mıhlamak bu iş kolay iş

gece gündüz durmaz mayın ararlar
geceyi gün eyler projektörler

queen elizabeth otuz beşlik top
tepeler ardında kan kusar soy sop

susturmak niyeti savunmayı hep
gülle değil sanki zehirli akrep

cehenneme düşen ateşi boğsun
cennete gidenler yeniden doğsun

gazim sızlanmasın daha ilk perde
şehit olmak çare değil bu yerde

bunlar ingiltere fransa rusya
karşısında duran küçücük asya

sanki türk boğazı etten bir demir
amiral cardende kalmadı sinir

hastayım diyerek etti istifa
yerine de robeck geçti ilk safa

robeck der havalar düzelmelidir
istanbula doğru süzülmelidir

türkün savunması yerle bir yırtık
son bir hamle ile geçeriz artık

martın on yedisi geceye doğru
müstahkem mevkii mayın grubu

telefonu açan binbaşı nazmi
arayan komutan cevad çobanlı

binlerce askerin gönül hûları
saat yirmi iki otuz suları

“buyurun: binbaşı nazmi” akpınar
“müstahkem karargah: cevad” çobanlı

hafızım, binbaşım “emredin efendim”,
“nazmi bey” gel, ben zafere inandım

“başüstüne” hemen geliyorum ben
“teşekkür ederim” biliyorum ben

yolda ne düşündün neler düşlerdin
her adımda sanki üçler beşlerdin

“buyurun binbaşım sizi bekliyor”
göğsünü bir inanç ile yüklüyor

“hoş geldin binbaşım” otur da dinle
tarihi düşün de derinden inle

“karalık liman’da pandonima”
dokunur dinime ve imanıma

elinde kalemi başı masada,
harita üstüne düştü ve ya da

kaldırdı başını baktı gözüne
o an kalbi nasıl vurdu özüne

sordu: “kaç mayınımız var binbaşım?”
“yirmi altı tane” ve bir gözyaşım

“karanlık liman’a mayın dökelim
bu gece sessizce yola çıkalım”

“nara’dan nusret’i şimdi getirttim”
sana da planı özge belirttim

ya allah bismillah “derhal efendim”
bu gece gönlümde bir hâl efendim

“akyarlar önüne geliyor” lar mı
burda derinliğin mahsuru var mı

konu vatan ise: “yoktur efendim”
“o halde bu hatta mutabık” bendim

“tamamıyla komutanım” inşallah
“ne zaman hareket edersin” yallah

“saat yirmi dörtte demir yerinden
ayrılırız” sessiz ve de derinden

“siz gidecek misin, ya hakkı bey?
“izninizle vekilim” yıldız ve ay

bir sorum da var “çok tehlikeli
bir iş değil midir?” ne dersin deli

“tehlike önemli değil” ey paşam
“burada vazifem önde” hey paşam

hafız sizi “cenabı hak muvaffak”
muhataradan muhafaza” elhak

karanlık limandan emin efendim
rabbim kabul etsin “amin efendim”

“izin verirseniz gideyim artık”
tüm savunmamız hep yırtık pırtık

güle güle gidin” dinsin gözyaşım
“muvaffakiyetle dönün binbaşım”

ne kadar gemi ve insana mal olursa olsun o boğaz geçilecek. chruchill

balkan savaşının ayak sesleri
gelirken almışsın son nefesleri

kalbine vururken kader şirpençe
düşmana vurduğun belki son pençe

osman her yerinde bin bir nümayiş
almayaya nasıl verdin sipariş

belliydi değil mi gelecekleri
vatanı milleti bölecekleri

doğum yılı bin dokuz yüz on iki
vefatı bin dokuz yüz elli yedi

adı nusrat’tır, üç yüz atmış beş ton
osmanın son resmi geçidi en son

yirmi altı adet mayın ne yapsın
inançsızlar şimdi keyfine tapsın

ben size inanmış birkaç osmanı
diyeyim dağların kalksın dumanı

binbaşı nazmi ve elli dört eri
teğmen abdullah top subayı kadri

önyüzbaşı hafız ve hakkı kaptan
yüzbaşı hüseyin ve teğmen hasan

önyüzbaşı ali yüzbaşı hasan
hepsinin kalbinde allaha iman

kalmamış er subay diye ayrılık
hepsi farkındadır ne ki gayrılık

tek hedef gizlice ve görünmeden
mayınları dökmek hiç erinmeden

haritada işaretli yerlere
ne bir milim sağa ne sola o yere

projektörlerle bizi ararlar
bir sağa bir sola suyu tararlar

derinliği belli mayın kolunu
kırk yediye kur ve et duanı

bizim tarafların yanar lambası
bu ışık savaşı su yansıması

geriye dönünce şehit haberi
nasıl da üzmüştür elli üç eri

ışık savaşında heyecanlanan
hakkı beyin kalbi durmuş el eman

(“bugün bizden vatan râzı olacak
nefer şehid, ordu gazî olacak”
1915 ömeroğlu mustafa boyabad)


iki yüz yıl kin toplamış osmana
umut olmuş avrupaya viyana.

açık hafif sisli sakin bir günde
saat on civarı boğaz önünde

selam durun düşman basmaz frene
queen elizabeth ile suffren’e

kruvözer, destroyer dolusu...
on altı zırhlı ve savaş filosu!

türkü sürmek için orta asyaya
çullanmış üstüne güneşe aya

seddülbahir ve kumkale gerilmiş
ingiliz ve freng keyfe kurulmuş

sanki resmi geçit kendinden emin
topları düştükçe can kusar zemin

yaşamayan bilmez nasıl anlatsam
binbaşı adile bir mesaj atsam

otuz sekiz buçukluk top salvosu
on altı bin metreden düellosu

queen elizabeth ateş kusuyor
hamidiye kilitbahir susuyor

girdikleri zaman menzilimize
dokunmayın artık şu keyfimize

fransız filosu beş bin metrede
akyar ve soğanlı en son kertede

aman vermez büyük taret topları
başımızda patlar ateş küpleri

ne yer ne su ne gök gelmez insafa
cephelerde kaynar göz gövde kafa

hamidiye mecidiye dardanos
karşılık veriyor vermeden paydos

cephanem sayılı umut son demde
bin yıllık tarihin yükü ensemde

bu savaşın eksilmiyor hiddeti
saat on üç çoğalıyor şiddeti

istanbul haberdar istanbul yasta
istanbul duada istanbul hasta

anadolu hamidiye vurulmuş
mehmedin bağrına gülle sürülmüş

kahrolur paşalar çaresiz, naçar
sanmayın meydandan osmanlı kaçar

gözcü yerlerine atılan toplar
kurmaylar başında kaynayan kepler

serseri torpiller çoktan sularda
obüs bataryaları kükrer hularda

dardanosta zırhlı "asarı tevfiğim"
durumu öğren gel koş ali bey’im

atı ile fırlar ali yollara
haberi kötüdür paşa kullara

yüzbaşı hasan da teğmen mevsuf da
şehit düşmüş çoktan canlı mushaf da

saat on üç otuz durum çok vahim
günahım ne sanki küsmüş talihim

topçu canlanmazsa vatan tartılır
camiler yıkılır sancak yırtılır

derdimiz dert imiş düşmüşüz derde
boğaz geçildi mi gemiler nerde

attığımız toplar hedef buldu mu
yoksa yoksa kardeş vatan soldu mu

başeğmez ve tanrı çekilmiş hattan
saffren ve galyalı kurtulmuş mattan

düşman gemi değiştirir durmadan
vurun yiğitlerim vermeyin aman

biri gider biri gelir arada
yedekteki gemileri sırada

bouvette müthiş patlama sesi
yüzümüze ümit gelmişken nesi

sabahtır ilk defa bir nefes aldım
birkaç saat biraz dinlendim kaldım

saat on altıda eyliyor tarif
alman genarali der “schif schif”

bir “karşı konulmaz” düşman gemisi
batmak üzre yemiş bir top mermisi

yarım saat sonra geriye adım
atmış düşmanımız hiç acımadım

önce istabullu hayaller kuran
sonra geri kaçmak telaşı saran

düşman geri çekilmeye mecburken
belki umut diye kalpler vururken

gerçek şu ki çaresizken paşalar
köz tutmaya kullanılmaz maşalar

her savaş talihi kendi içinde
döner iken yiğit durur niçinde

öğle sularında umutlar bitmiş
savunma topları kırılıp gitmiş

hak yardımı gelmeden ne ki çare
beden parça parça can pare pare

vinç yok çaraskayı ara da bul
tonlarca demiri nasıl taşır kul

cepheye yerleştir hendek siper kaz
sarıkamış balkanlar da bir enkaz

ümit son haddinde levazım azken
geçmiş şanlı tarih sade vaazken

okuma ve yazma bilmeyen biri
bir ramazan ağa ve otuz eri

demiş bu topları bizler taşırız
paşalarda şüphe nasıl aşarız

çare yok görevi verin ustaya
yüz tonluk topları taşıyın aya

yılların ustası ramazan ağa
top taşır hamidiye tabyasına

basit bir düzenek acaba nasıl
mühendisler için bir başka fasıl

nusret mayın gemimizi kim gizler
santim santim düşman bizi dikizler

sahi allah var mı yardım eder mi
inanç mı diyelim yoksa kader mi

sanki ali gibi görünmez olmuş
nusretimiz destanlara malolmuş

vaktiniz var ise düşman güdelim
ne yapmış ne demiş devam edelim

saldırının esasında plan ne
su üstünde yüzen çelik demire

temiz bir hat açmak gerek boğazda
mayından arınmış küçük ağızda

seddülbahir kısmı sekiz bin yarda
didik didik edilirken ne var da

yirmi altı mayın kepezde yani
ana mayın tarlasının tam önü

boğaza zıt dökülen o mayınlar
boğaza parelel dökülen onlar

erenköy koyunda ilme aykırı
dökülen mayınlar saklar mı sırrı

tam yüzyıl öncedir iyi öğrenin
önemi var mıdır senin ve benin

yeni bir dünyaya açılan kapı
kal’ay-i sultani hala o ağrı

kitaplarda adı birinci dünya
artçı sarsıntısı sürerken hala

din savaşı mıdır sultan paşa mı
farkı düşünceler öl mü yaşa mı

türk topuna tüfeğine eyvallah
ğaribin duasıymış nusretullah

diyorlar ki top mermisi değilmiş
nusretin önünde cihan eğilmiş

gerçek şu ki derler allah var imiş
o ümmet o millet hakka yar imiş

bizi bilirsin islam ümmetiyiz
ümmetin yıldızı türk milletiyiz
. . .

"ne kadar gemi ve insana mal olursa olsun o boğaz geçilecek"(chruchill)

...

“bugün bizden vatan râzı olacak
nefer şehid, ordu gazî olacak”
(1915 ömeroğlu mustafa boyabad)
.




Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (4)

5.0

100% (4)

Kal’a-yi sultani Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Kal’a-yi sultani şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
kal’a-yi sultani şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Suat Zobu
Suat Zobu, @suat-zobu
9.1.2016 15:03:08
5 puan verdi
Çok güzel olmuş Ustam, tebrik ederim. Selam ve saygımla.
İSMAİL SÜKLÜM
İSMAİL SÜKLÜM, @ismailsuklum
5.12.2015 22:30:22
Uzun soluklu olmuş.Emeğinize sağlık.
farzımuhal
farzımuhal, @farzimuhal
5.12.2015 21:55:48
Keşke bölseydiniz ..o kadar uzun ki okumadım bile
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL