1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
740
Okunma
her daim gözbebeği kahkaha atıp,
pervasızca şiirlerini pataklayan,
ağlatan kadın!
kalemini öfkeden çıldırtan,
duyarlı kanatlar taktıran,
direniş çiçekli uçurumlara
sevdayla atılan kadın!
içindeki tel örgüyü nasıl aşacağını,
gölgesine öğreten kadın!
söyleyiver aşk dediğin kaç kişilik ki!
ya da kaç kişiliği var;
ne menem bir şey ki,
aşk aşk deyip de,
bir türlü dilimizden düşüremediğimiz,
bizim böyle acayip,
üç boyutlu düşlerimiz mi var!
birisine hiç bulunmadığı bir yerde,
olmadığı bir zamanın
akrebinde yelkovanında
dokunabilir miyiz ki yar?
-ki ancak “yar” olan kendisini bilebilir!-
ve benim seslendiğim ümitvar olmayan
kocaman bir boşluk var…
söz gelimi değil bütün bunlar;
umulmadık,
beklenmedik bir seherde birisine
tiril tiril en üşüdüğü anda ve yerde bile,
gün aydın olur, soluğunu öpebilir miyiz?
onu bir’e bir çiçeklendirebilir miyiz?
imgenin dibine vura vura,
birini çılgınca sevebilir miyiz?
binlerle sarmaş dolaş olup da
binlerde bir’i bulabilir miyiz?
(…) bir ben biliyorum ardımda bıraktığım
şu üç noktanın kucağında uyuyan
yazılmış, yazılacak bana kalan neler var?
sevme sen yine de olur mu;
“hiç”bir şairi yar!
dilimde pelesenk etmişim;
“yar” demek “uçurum” demek değil mi diye…
-ki ancak “yar” olan kendini bilebilir!-
ve benim seslendiğim ümitvar olmayan
kocaman bir boşluk var…
bunun basıncı var, rip akıntısı var,
olmadı vurgunu var…
şair sevmek zor iş olsa gerek
benim güzel şiirdeşim;
şimdi söylesem sana
“yürek işçisi” Ahmed Arif’im;
ki ben şair bile değil,
“şair müsveddesi”yim…
Hidayet DAL/Can Sokağı Lambaları 29.11.2015
5.0
100% (1)