5
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1074
Okunma

Çok eski çağlarda kasabanın birinde sen yaşardın
Duvarlara egzotik şiirler yazdırırdı eylül
Ilık ılık yağmur damlaları saçlarını okşardı
Hatırladın mı
Köşe başında elinde sabah kahvesi seni beklerdim
Sen ise saçlarında yağmur damlaları ile konuşurdun
Anlatırdın masalsı düşlerini
Ben ise o düşlerinde yoktum
Susmalıyım eylül gibi yalnızca yağmalıyım
Şarkıların egzotik ritmi beni büyülü anaforlara sürüklesede
Sen olmalısın dedi adam
Kadın utangaçlığın lalelerini sürdü ruhuna
Binlerce güvercin uçtu
Kuşların şehri sisli yalnızlığına gömüldü
Sokaklar sessizliğin melodisi ile fısıldadı eylüle
Eylül birkaç damla yaş döktü
Susmalıyım eylül gibi yalnızca yağmalıyım
Kayıp çocuk kadınların rengine büründü eylül
Annelerinin kaderi takip edermiş bilemedi
Ağır ağır yürüdü çürüyen kasabadan
Yarım kalan hikayesinin izleri kaldı geriye
Ardından su dökecek umutları yoktu
Bir tek eylül ağladı
Kuşların sessizliği kadar gerçekti yalnızlığı
Yalın ayak koştu sokaklarda eylülünün kadınları
Çürüyen yalnızlığından sökülüp
Kendi yalnızlığına gömüldü
Ve ardında kuşların ölümünü izledi
Katili ruhuna binlerce eylül sıkmıştı
Ömrünün dökülen yapraklarından yağmur ıslaklığı henüz üzerindeydi
İzleri henüz soğumamıştı
Ağır yaralı güvercinlerin kasabasıdır tökezleyip düşenlerin yeri
Rüzgarın uğultusuna karışan gecenin sesine ait kadınların yeri
Çürüyen düşler mezarlığı uğultulu yalnızlık
Zaman çok çabuk geçti asırları devirdi gözlerinde
Bakışlarında yoksul kadınların düşe kalka hikayesine yazıldı künyesi
Ve her eylül kadınlar ağladı ve annelerini takip etti kaderleri
Mahmudiye Düzkaya
5.0
100% (6)