2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
1158
Okunma

bir varmış , bir daha bir varmış
uzak diyarlardan bir Yolcu gelmiş:
Çin’den .
adına, “ ilim” demişler .
ilim, ta Çin’den gelmiş
gecenin bağrında, gündüzleri çıkarıvermiş.
derdi varmış meğer
ondan , aşmış yollar …
“yaşanırken anlatılmaz, yaşanınca anlatılır” denenleri anlatmaya gelmiş
heybesinde kendince irili ufaklı kutular …
çek bir tane demiş, önüne gelene
gelen, bir kutu açmış elinden
herkesin kendine göre bir hayatı varmış
nasip …
açtığı kutu, herkese kendini anlatmış .
sonra, karşıdan bir yabancı daha geliyormuş
ilim,
gülümsemiş
gelenin kutusunda ne olduğunu bilmedeymiş
meğer .
Yabancı da çekmiş bir kutu …
neden,
diyememiş sonra.
hani kimine mavi bir nokta çıkmıştı ve şöyle demişti sahibine:
sana denizlerin ve gökyüzünün şahitliğinde açık ve seçik olanı haykırıyorum
ki açık ve seçik olanı görüyorsun.
hani sarıya boyanmış bir virgül çıkmışmış bir diğerine:
ey, yolcu
sana haykırıyorum
sana diyorum ki, papatyalarla bezeli bu yolda devam et
zira sen boyanmış olduğundan razı, boyaların Sahibi senden razı …
hatta öyle biri vardı ki
vallahi gelmiş geçmiş tüm insanlığın ortak paydası
hani , şu tanıdık
şu unutmaya yemin edip
bulup dertlenip
bulamayıp dertlenip …
evet, hatırladık
insana dair
insandan öte ...
kırmızı bir ünlem yanmış ve bir gülün dudağında aşk’ı sunmuş sahibine
ona aşk’ın Sahibinden bir selam yollamış .
Yolcu gülümsemiş, merak etmeye korkar ve sormaya dili varmayan Yabancıya
önce tutmuş yüreğini,
öpüp yerine koymuş, başını okşamış :
- etme merak,
- sana hepsi düştü evlat
- sana, üç nokta düştü …
5.0
100% (6)