0
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
890
Okunma
sevmek ismini bilemeden özlemek belki
bir şehirden telaşla kaçmak gözlerin diye
siz neye sayarsanız sayın vedaları
her aşk özlemi kadar yaşar işte
yitirdim bıçkın sevilerin atlasını
kalmadı yengisi naçar sevinçlerin
seslerine kan çökmüş turnalar gibi
savrulup duruyor bir yerlere sesin...
hiç yaşanmamış bir ayrılık bazen günler
döşümden dizlerine düşecek yağmurlar
hiç öpüşmediğimiz gibi biter bakarsın her şey
herkes gölgesini alıp kendi karanlığına gider
ben bende bitirdim hoyrat günlerin masalını
sen yine makamı talan şarkılar söyle
ağzının kenarında hicran kesiği bir yara
ölüm desen bültenlere düşen sapsarı cilve...
sevmek düşlerini bilemeden özlemek belki
olmaz bir yol’a nedensiz çıkılır yürek söz’e varmasın
biliyorum hiçbir uzaklık fayda değil vuslata
öncesi olmayan kaç ömür çiğnendi zaman yokuşunda
işte sen kadar etmiyor bu ezan yalnızlığı
her çaldırdığım inziva ellerindi sanki
çok oldu unuttum maviye duran kapılarda izimi
herkes kadar kendime de tenhayım şimdi...
kimsenin uçurtması kara yazılmaz göğe
muskası kırık çağlarda çıta tahta kimlerin harcı
sorulmadı sevgilime çaldığım ucuz çiçekler
derken harçlık kaldı cebimde telden örgüler
bu yüzden sis ne vakit yağsa bir güzele
gözyaşları duvar büyüten acılar dillenir
beni bu sağanak yağmurlar değil anne
kan versem göğsünde sütün kirlenir...
nereye gitsem dizlerimde o malum sancı
oysa bir ben değildim ezgisi yanık
dağılmadan geliyor yokluğun bu ne eda
saçların nilüfer suyu kaldım sensiz sokaklara
imanıma kadar çamur kapılar benden uzak
pencerede bir kız düşsem beni öldü sanacak
varsa kirpiğinden bir tel et müebbet ne ki
nasıl olsa dar yere yeniden vururlar beni...
yeniden istanbul olmaz bir başka şehir
ve bir aşka serüven etmez her yol
üstüme değen şu rüzgar hangi dua
seher değilse kimindir peki bu beddua
bulvarları şaşıran benim öyleyse adın hani
kimse üstlenmiyor kendime tanık cinnetimi
gittim sürüldüğüm dillerin çıkmazından
belki birileri söyler şiir diye hayırsızından...