3
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1102
Okunma
üstünden çok zaman geçti
kibrit çöpüne sardım ateşini
kükürt kokardı bu yalnızlık bu tütsü
elimdeki kalemle akşamüstü
tarladan uzak bir ufka yelken açardım
her sabah tozlu bezlere uzanıp
kimsesiz bir dert sarar
kalabalıklardan kaçardım
bulutların dansını çizdim
Sophokles derdin ne
trajik bir yosuna bakardım derinlerde
o güzel gözlü hala tarlalarda
ve kimsem demeden bildim seni
tanı doyuncaya kadar içimdeki dikeni
elimde bir umarsız kaplumbağa kabuğu
zamanı döndürüp dans ettirdi
neden kızdın ona sırası mıydı kapı çalmanın
kimse konuşmasın karanlık uyanacak
kaplumbağa kabuğu kadar kalın olmayabilir zaman
ah bu incelik öldürür beni yosun yeşili gözlerinle
Tanrılar tek gezeni bulur isyan edeni dua edeni
ve saire
aşk senden sorulmazsa kim ne yapsın o kadını
ve hemen bitmeyecekse bu sis perdesi
beni kolumdan tut daha yemek yemedim çay içmedim
- E hadi artık, bırak da gel
beni gecekondulu türkülerde yaşattı enginliğim
beni bir tas çorba adam etti
musluktan ağzımı değirip su içerdim
Tiyatronun içinde olurdum Sophokles
sen niye dinlemiyorsun beni
kalkacaksın birazdan
tozlu kaldırımları güle çevirirdi her gece bir saniye de olsa
her gece yine de yeni bir gonca solsa
koklardım uzaklığını sen çıldırırdın
bu dert trajik bir tiyatro kadar usandırır
bu dert hayat kadar yandırır.
bu dert düşman başına......
5.0
100% (4)