1
Yorum
0
Beğeni
4,0
Puan
736
Okunma
Ey Şark’ın Evladı!
Sen ki;
Su ile toprak dalaşında çamur
Tebriz’in güneşinde ayçiçeği
Yedidüveli inleten nal sesleri
Sen ki;
Cennet müjdeleyicisinden bir ümmet
Kuşaktan kuşağına eder himmet
Sen ki;
Boynunda kefeniyle gezen
Koynunda Yasin-i Şerif’i yoldaş eden
Ölümü ölümsüzlük bilen
Sen ki;
Dönümü kan pahasına coğrafya biçen
Atasına rahmet dileyen Rahman’dan
Mabedinde Ezan-ı Muhammed’le inleyen
Sen ki;
Ayakları altında cennet serili anadan türeyen
Babanın nasırlı ellerinde ekmek tüketen
Haram sofrasında bulunmayan
Helal sofrasından nefis doyuran
Sen ki;
Kurda kuzuyu biletmeyen
Aslanı çakala boğdurtmayan
Sen ki;
Çölleri Leyla diye seven
Gözleri Yusuf’la sınanan Yakup
Sözleri Mevla’ya uzanan Celaleddin
Sen ki;
Yerle gök arasında doğurulan
Düştüğü yerde kendinden doğrulan
Sen ki;
Düşmanın dostluğuyla savrulan
Dostun düşmanlığıyla vurulan
Sen ki;
Komşusu aç iken tokluk nedir bilmeyen
Günah kapısında tövbe suyuyla yıkanan
Sen ki;
Esaretten kurtuluşa çağrılan
Kurtuluştan özgürlüğe kanat süren
Gökyüzünde bir pervane bir semazen
Sen ki;
Ey Şark’ın evladı!
Bu toprağın bağrında birer sedef.
Sorarım sana;
Bu garplılaşmak niye?
Bu yabancılaşmak kime?
Şark’ın padişahı olmak dururken
Garb’ın soytarısı olmak da neyin nesi?
4.0
100% (1)