13
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
2878
Okunma
sevmek biraz da hissetmektir sevgili
eğer şu anda hissedemiyorsan boğulan bir nefesi
sen zaten gelmemişsin bana demek ki
oysa ben derinden hissediyorum hayatındaki yokluğumu
denize karşı süzülen şuhluğunu, ve kendi aksinden sarhoşluğunu
kendini toplayıp sonra kendinden çıkarışını
yere düşen burnunu almadan ve arkana bakmadan kendinden kaçışını
aya, yıldızlara, geceye verip veriştirip göğü denize
denizi göğe yazma telaşını
sen bana hiç gelmemişsin sevgili
gelseydin biliyordun gidemeyeceğini
bundandı belki de azıksız ama ağrısız yollara düşüp beni gözünden
sözünden düşürüp, ardına bakmadan arkandakini gömüp
gülümseyerek bile anamayacağın bir anı
öylesi bir sızı, öylesi bir yara bıraktın işte ardında bir enkaz gibi
birazdan dışarı çıkıp bir bardak yağmur suyu içeceğim
iyi gelecek beynimin yangınına biliyorum
ama sen bilmiyorsun karanlıktan ne çok korktuğumu
içimde üşüyen papatya kokularını hiç duymadın
hiç görmedin gözlerimde menevişlenen o yangın çiçeğini
sen sadece dününü ezber etmeyi sevdin
yarın için ince hesaplar yaparken
arada kaybettiğini bilmediğin bugününden sınıfta kaldın matematikten
kaldığını ve neden kaldığını bilmeden, sınıf tekrarı yapan çocuklar gibi
hep bir üst sınıfa geçmek isteyip oturdun sadece oturduğun yerde
iyi dedin, iyi böyle iyi...eyvallah dedim ben de eyvallah...
sonra yanağımın çukurunda yatan bin yıllık bir keder gibi
topladım gülüşlerimi gömdüm oraya
bir dilenci mahcupluğunda ki yüzümü
bohçaladım kaldırdım aynalar ardına
öldüm ama hep yeni doğmuş gibi yaşama tutundum bir hayat oyununda
sen diyorum sen sevgili bana hiç gelmemişsin ki
nedir bu soluksuz koşma telaşın bilmediğin ıraklara
mutluluk bahçesinden güller derer gibi
nedir bu olmayanı avuçlama
hevesin eğer hiç koklamayacaksan?
yorgun sinemde bir ceylan ürkekliği
öylece izliyorum seni bir buğulu camın ardında
ıslak, kırılgan, kaygan...tam da benim en korktuğum hali zeminin
biraz kaypak, biraz da tehlikeli
yok, yok iyi bitecek bu netamali durum korkma!
ben zaten hiç üzülmedim ki...
bugün bir arkadaşıma dedim ki belki kitap olur bir gün bu anlık iç sökümlerim
-inşallah, hem neden olmasın dedi
ben gülümsedim, bütün doğumlar önce sancılı olur ya hani
belki bundandı dudağımın kıvrımına gölgelenen tebessüm
doğmak için yola çoktan çıkmıştı sanırım sözcükler’im
işte yine kelimelerin doğasına sığındığım bir gün
hem acıtmıyor bir sevdanın kucağına mülteci olmak kadar
ve hatta sarıp sarmalıyor seni isyankar harflerine
anarşist noktalama işaretlerine kadar
ve işte gün ışığına hasret bir mekanın
altın yaldızlı ışıklarının arasından el sallıyor yalnızlığım kalabalıklara
gözlerimde bir tren yolculuğu
nereye gideceğimi bilmeden uzanıyorum
uzak diyarların kuş kanadı hafifliğindeki dokunulmazlığına
neden hep uzakları sevdin diyorum yüreğime usulca
neden hep yasaklara meylettin
bunca zorluğa siper ettin gövdeni umarsızca?
sonra cevapsızlığını dilimin
yüzümden okuyorum geçip bir aynanın karşısına
hatırlıyor musun? daha tanışmamıştık birbirimizle
ama bir araba kazası gibi çarpışmıştı burunlarımız
göz değil söz mesafesinde
senin promilin yüksekti, ben hararet yapmıştım
üstelik bir kış arifesinde
baharın ortasında karlar yağarken yüreğime
ansızın içime doğuveren kış güneşi gibiydin
ve uykusuz bir gecenin ardından ben doktor kapısında beklerken
sen benim bir doktor gibi sana iyi geldiğimi söylemiştin
şimdi hasta olan benim ruhum ey sevgili, ya sen neredesin?
uzun zamandır olmadığı kadar özgür koşuyor kelimelerim
nereye koştuklarının hiç önemi yok, bir final belirlemedim
sana yürüyebilirler, çocukluğuma koşabilirler
göğe zıplayabilir, dağa tırmanabilir, hatta denize atlayabilirler
onlar benim en bağımsız neferlerim!
isterlerse harf harf severler, isterlerse söverler,
benden bana bir yol gibi görünse de
isteyeni istediği yola ve yere götürebilirler...
günaydınım demek isterdim sana gün gibi aydınlık bir çocuğun dilinden
isterdim ki hep aydınlıklara doğru olsun yolumuz, sonumuz
mesela incir ağacından reçel olsun isterdim soframızın tadı
ve mesela papatyalar selamlasın saçlarımızın arasından sabah kuşlarını
olmadı, olamadı...şimdi yoksul bir çınarın
dallarının arasına tüneyen kuş yalnızlığımdan
mavilikler yolluyorum umutla yarınlara
gün gelecek, gün dönecek, gün aydın diyeceğim gözlerinin kuytusuna
işte o güne kadar sevdiğim, beni mavi hatırla...
yalancı bir ırmağın çağıltısıydın sen biliyorum
göz açıp kapama mesafesindeki yanılsamaydın
sahipsiz bir çocuğun uydurma masal kahramanı
ucuz bir romanın en klas sayfası
bir rüya tadında uykularıma süzülen sabahımın riyası
sen, sen aslında ne çok şeydin bilemedin
bilseydin bir yüreğe böylesi kötü bir harita çizemezdin
şimdi git...bütün dönüşsüz yollar senin
dönüşüne kurulu bütün saatlerse benim olsun
ben beklerim beklediğim ölüm olsa da
çünkü sevmeyi böyle yazdık biz bütün kayıtlarımızda
şimdi git hiç gelmediğin yollardan ama beni hep mavi hatırla...
bir hikâye anlatırsınız karşınızdakine o size masal anlatır
siz dudağınızda asılı kalan son tebessümü armağan edersiniz ona, o sizi ağlatır...
siz dersiniz sen, ille de sen diye, o der ki ille o!
siz yolları yakın eyledikçe o ıraklaştırır...
o bir şey ister sizden, siz iki şey verirsiniz ona,
bir kendinizi, bir de kendini...
o ancak bunu sizi kaybettiğini anlayınca anlayacaktır!
Sev_tap