4
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
1599
Okunma
( Mai ve Siyah’ın Aforzimal Eylül Terennümleri )
mâî:
__________her mevzu ona her bahis ondandır..
__________eylül yitmeyi sevenlere muvakkat bir bayramdır
...ilahiiiii........................! !
Siyah:
yorgunum çok gitmeye
yanılmaktan ya da direnmekten
kalk lütfen
bak zaten sonbahar
ve zaten böyle yaşam hazandır
eylül ise cinnet ve izbe ruhlarda izdiham
her yeri sarıya beziyor bu çıldırtan katliam
içimde dingin bir şeyler var; ölüm de yıkanır...
kirlidir zaten her cümle ne zaman ilahi dersem
bir yerlerde güler bana ölü ayakları hiç teneşir öpmemiş
hiç musalla ve kıyım
hiç kurumaya can atan leylak..
dal: dökendir eylülde
dalmak en sığına yaşam mücevherinin;
bütün kuytuluklar bu mevsimde gizil bir kar altında
şimdi dökülüyorum çığlık çığlığa çıldırarak;
belki de derin bir iç çekişe öykünene bir yalancı yaramazlık
ya da çocuk işte
mâi:
en çok gözlerime çakılarak gidenleri seviyorum
çivili daha iyidir göz
belki de pasıdır çivinin bakış dediğimiz
gelmesin kimse leylaklar kapımda ölsün..!
’ezik gül’ deme yaram kanıyor
Allah ezik bir gülde esmiş gitmişti
saatlerce çözülmüş ama hiç dayak yememiş korkak bir sanığım
kendi tanıklığımda bir jurnalci gibiyim ürperirken
içimde sadece ölü bir çocuğun ölü ayakları var...
siyah:
sustum çocuk!
kızma dediydim sana
bir baba yetim kalmaz mı sanırsın
ve bilmez misin insan bir kere yetim kalırsa hep öyle kalır
kalır gitmez
gitmeyenler aşkına söyle!
şimdi gözlerimi hangi gövermemiş memede bahr edeyim
çağ/ırak bir mağarada haşrolunan bir zamanda secdede seğirten/d/i..r
velhasıl; hasır haşri öter secde alnı çürütür
gelmez çünkü zaman; sonbaharın son günleridir
gelmezse gidilir..
giderim dedim çocuk;
gidişim çok benli ve et üstü bir izdüşüm..
acısı olanın kafiyesi alacadır
ve ufkumuzda aslolan turna değil karacadır
bilir
iz
bunu ve fakat ısrar ve inat
hem vakit de epey erken
bana kafiyelerini değil yeni gövermiş bir kız cesedini anlat
mağarada yeşile bürünen gece şehirde ala dursun
biz yine geç kalalım..
gidersen git
bu girdaptan çıkılmaz:
çıkılmaz!
’vedduha’ ve ‘haza beledil emin’ demiş ve eylülü vermişse
omuz silker evren yaramaz çocuklar gibi
ne çok mesuduz kainata evren derken..
mâî:
’İlahi’ der susarım;
susmazsam intihar ne çok edilemeyendir..
siyah:
bize konuşmayı ögrettigin ve eylülü verdigin için teşekkürler Allahım
bilirim eylül olmasa hiçbişey olmazdı
eylüle kasem olsun ki
eylüle kasem etseydi
çok kıskanırdı gamzelerini örüklerini ve dahi benleri
Allah insana benzer insan Allaha değil
dedim
ve Allah yanaklarına kadar uzanan tellerini okşadı
nede güzel gülümsedi
...amenna
Mâî:
zaten baba olmadan yetim kalanım
kalanım dedim diye kafiye bekleme
acısı olanın kafiyesi de olmalıydı ya:
kafiyemi ben ettim tüm mucize düşmüş etlere
Allah düşmüş
şimdi bıyıklarına düşmüş yaş mucizeleri secde edineyim;
’her kürt yaşlanmaktan ağlmayı da anladı’
ve bahrın sonu zaten başından iyiceydi
lastik kokusu sinmiş bir çukurum ben
ıslak ve hayız mıydı neydi?
şimdi korkmasam sana içimi dökerdim
dökülen düşer rahimden
bir ateş topudur içimdeki rahim boşluğu
bir bilsen ne derin bir uçurumdur içimdeki
rahmimi serçe tırnağıyla okşayıp sevenim...
şimdi pervari diyeceğim ya sızlamayacak hiçbiryer
yakışmaz diyorsan bıyığımın altı kocaman bir tufandan arda kalan uçurum..
büyütür yoksunluğun..
yakışır diyorsan yağmala bebeği kambur ve kanamalı gözlerimi;
ne duruyorsun..
kaçak ülkem olaydın
yüreğime düşen cemrenin iliğine düşen hüzün
yiteydim garbında şimalinde
benimle yüzsüz ve paramparça hüznünü bölüşeydin
’Ben’ öleydim cemalinde...
siyah:
sağım solum sobe..
yaralarımız sağalırsa biter şarkımız;
sen kadar bensin; sus yoksa biteriz
bölüşmek ne çok ‘titık’ bir kelime
şimdi cemrene isyan etsem ne de sevimli olurum
ben ben dökülürüm bıyıgının altından
dudağının üstünü örttün ya Allah kaçak bir ülke oldu
ter ter ve et et bir izbede
iz be iz yitiyorum
Mâî:
varma üstüme!
vurma yüzüme benleri ilelebet hay kalan minik kız cesetlerini.
kahhardır ve her vakit çeker yolumuza nurdan setlerini
gözlerimiz de yok zaten
ve zaten nerde çıplak kalsa bir kız çocuğunun beni;
üstleniriz her cehennemi
varma üstüme çırılçıplağım
salya ve de sümük; çağırırım bak annemi
belki hatice de gelir sadık ve gururlu bir ben ile
vurma yüzüme;
yüzümdedir haticenin severadım koştuğu yollar;
yüzümde nazlı bir güzelin ayak izi
varma üstüme
vurma yüzüme ben’leri ilelebet hay kalan minik kız cesetlerini
titık nedir diye sorarsın kırılmaya en müsait dilinle
dinle!
titık: oyuncaktır
kürtçe oyuncaktır ya da oyuncağın kürtçesi
tahta plastik ne varsa ondan işte
çocuktum ve kürttüm
komşumuzun kızı vardı türktü ve oyuncakları da türktü
çok severdim türkü oyuncakları
bize yasaktı
çünkü kırılgandı türkçesi herşeyin
komşumuz olan kızın bir babası vardı ve o da türktü
ve doktordu
yaralarımızı iyi etmeye gelmişti
ama dilimizi bilmezdi
ve en büyük yaramız dilsizliğimizdi
bunu da bilmezdi
bunu biz de bilmezdik
bu yüzden tercümanı vardı
yaralarımıza tercüman olanlarımız vardı
merhem yazardı en çok
sürülelim diye: sürüldük…
oyuncaklarımız oldu sonra kırılgan olduk!
siyah:
iki eylül arasında kocaman bir dil...
iki dil arasında minik bir ölü eylül
üstünde ve arasında hep ben
iyi ki kürdüm
yoksa lastik giymemiş bir çocukluktan
ve lastiklerini yakıp üstünden atlamamış bir gençlikten sıyrılıp gelirken
nasıl yanardı ayağım
ve
nasıl kurban olurdu ayağıma bacım
iyiki kürdüm yoksa dağılmazdı ki her şeyin rengi..
bak işte
biter yanlarımı paramparça ettim sana
ha sana ha bana
bir yanım şimalinde her yanım şimalinde
ben olayım şemalinde
akasya diyorum ya akasya…
diyorum ve kusuyorum ağız dolusu;
kelebek pervaneden ürker ve kelb pervinden
Pervin güneşin kızıdır mevsim eylül olanda
gel..!
kalk gidelim zalim; fazla bulandım zühde
bulanır içimde zühre
köpekse en çok sokağın tavanına yansıtınca sırrını;
ağlarım..!
zahid degilim ben adıma daş değdi...
derim ki:
eylül Kahkahası olana dergahtır;
sadığım haZana; Allah ve sabah kadar..
kah sabahtır yorgunum gah Allah’tır yorgunum
çok gidelim az ölelim
bilirim eylülde gidilmez dedik ama sanrı ve sigara..
pervari durmadan ağlar ve gidilmez
ağlarken filistin ürkek kız çocuklarına benzeyen gölgelerden
şehirlerden ve dağlardan
çocuklar düşer aklıma, gözleri zamansız öldürülmüş çocuklar
ki henüz köysül bir ölmek biçimiyken metropol hüzünleri vardır onların.
mafsalları ve dallarıyla kırıldıkça genç kızların dizkapaklarında kösnül şehirler;
aşk yetimdir denir her eylül
derim ki: filistin de..
çünkü yol biter ben ölürüm
çünkü ali bin bir surat bir çocuktur
kırk yaşındayım; kocaman bıyıklıyım, eşkiya yürekliyim; ’
’sarılırsan yüzünde her ölüme ayarlı
ve her hayata duyarlı şal u şapık kokusu duyarsın’
eşkiyaları peygamberleri ve Allahı severim
çocukları demem çünkü birazdan yıldırım düşecek
ne bir güzel gelir geçer yollarımdan ne de bir adam ölür kırkında
her eylü düşüm kalır baharın çarmıhında
çarcihetten ’heyyyvaahhhh’tayım.. bir onulmaz rüyadayım.
.
bu gün azarlandım diye azarlarım seni
bu yüzden kendimi seviyorum
tüm alileri ve aliye benzettiğim;
sırtı sıvazlandığında delicesine sevinen yeryüzü çocuklarını
ve bir bene bakarken bakışlarına İstanbulu sürgün eden
esmer hüzünlü yalnız ve mağrur aşiret çocuklarını..
kaygıdan beyazlayacak bababıyıklarını
ali ruhu ayva tüyü yüreği çilli bir çocuktur
horoz sesini pek sever ve ürker birbaşınalıkta garipsediği sesler içinde..
( duysana ey sağır sultan
ey gök kubbe eyy eteklerinde rakkas ve zenne uyutan devasa şehir!
ali yarın okula gidecek..!
zil bazen ali için de çalacak.. )
....
İlk önce gönül çanı çalacak dağın birinde
...ağıt ağıt..
bir asker silahını yitirecek
bir gerilla ülkesini
keşke böyle bitmeseydi bu cümle ama:ali yarın okula başlayacak
ağlarım..
/Mendil kanarken ağırdır derem..
Men dilinden allı morlu gül derem..!
derem bulanık bir gözdü aktı akı
eylüldü../
..
mâî:
eylül derken çok kahkaham var
kah Allah kah pervane..a yok
tüm dağlar rengini Allahtan almış birer yılkılıktır
bilsen koynuma kaç yılkı aldım
kaç yılkı at kaçırdım Allahın beyazından
koynum geniş ve müşfik
pranganı unutma onsuz gidilmez
gidilse dönülür
döndürülür
dönmek gittikten sonraysa tehlikelidir
musa sinadan dönmezdi prangasını yanına alsa
yada pranga musayı musadan alsa
allah bile yetmez bazı koyunları doldurmaya
önce derin bir boşluk sonra doldurmaca sonra Allaha inanma mecburiyeti
şşşııttt çocuk allaha inaanmak mecburidir.!
pervari de filistin gibi zülcenaheyndir
ve pervari derim sızlamaz hiçbir yerim
der ve gidirim...
ama eylülde gidilmez!
sanrı!
yedi kere zehre bulansın pervane akrep yada yel kovan
kov beni cennetinden cehenneminden
İki yanında iki melek; malik ve rıdvan ki düşmanımdır her rıdvan ve razı değilim aksesuar yanımdan
yara ve Allah bükük bir boyunda nasıl da güzel durur bir bilsen
sırdır ötesi camların üstüme kus;
dökülsün üzerime kar gibi kirlenmeye amade intiharların;
kar yağınca güzeldir değil mi; yerlerde çamura bulanır
siyah:
teslim…
yeter artık her eylülde bir kız çocuğu:
bahane edişim
çünkü eylül ammardı oğlumdu ona hiçbir gözümü dökmem çünkü gözlerim Allahtan karadır
dokunmasın hiçbir söz oğluma
saçtan tırnağa yaradır
.....
uzak diyarın iki ana kapısı
uzak iki kapının iki fedaisi..
VEE......
SESTİR KİMİSİNE ’O’ ASLOLAN; BU BEYAZ SEVDAMIZIN GÜMÜŞ PARILTISI..! !
’KAHROLASIN DEMİYORUM’ YİNE DE.. TEPEDEN TIRNAĞA YANIĞIM BU EYLÜL; ÜSTÜ KALSIN! ! !
YANİ; CABASI..!
5.0
100% (8)