0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1375
Okunma
Neler neler yaşamıştık yarım asır
O günden bu güne
Alavere, dalavere, çirkeflikler
Ne bitmez geceler, gelmeyen gündüzler, keneler, pireler
Neler neler
Ne düzmeceler
Sinsice ve kalleşçe kesmeceler, ezmeceler
Korkular da vardı, tarifsiz endişeler
Dertler
Elem ve kederler
Ne acılardı yüreklerde, sinelerde silsileler, titremeler
Payımıza düşenler kepçe kepçeydi de
Tekelinden çaldığımız mutluluklar gıdım gıdım, yarımşar, birer
Soysuzca saklamışlardı hepsi belki de
İçimize atmıştık birçok şeyi yaşamıştık gene de
Yazmıştık sonra bunları bir yerlerde
Bu sebeptendi isyanımız, yaralıydık belki de
Ve sızlanışlarımız dantel dantel hikâye ve şiirlerde
Kimi aleni, kimi saklı, gizli
Dize içlerinde, satır diplerinde, kelimelerde
Kimi coşkun bir selde, kimi de hüzün çiçeklerinde
Kutuplardaydık kimi kereler, buz gibi
Yorgan yok, çul yok, üşümüş donmuştuk
Kimi kuru çöllerde yanmıştık cayır cayır
Kavrulmuştuk
Sırılsıklam ıslanmıştık yaz baharlarda
Hazan mevsimlerindeki deli yellerdeydik bazen
Kuru yapraklar gibi savrulup çalınmıştık yerlerden yere
Çaresizce ve çaresizlik üretenler inisiyatifinde
Zifiri karanlıklar içinde, kör kuyuların dibinde
Bir ışık aramıştık hep, yol, iz olmayan bu ıssız yerlerde
Göz yordamıyla düşe kalka
Bir ışık diye yalvar yakar insafsızlara
Bağırmıştık
Haykırmıştık dar sokaklarda, boş alanlarda ya onlar duymazlarda
İsyanlardaydık bazı bazı evet
Prangalarda, mahpuslarda, falakalı dayaklarda
Kimi zamanlar ağlamıştık da
Anlatamamıştık
Anlaşılamamıştık
Anlamamışlardı
Oysa dilimiz döndüğünce anlatmış, kelimeler yettiğince yazmıştık
Tükenmez kalemle özen bezene
Kimi zamanlar da kan ve gözyaşı katmıştık dizeler içine
Ama niye
Yeter demiştik sonra bir gün
Gözyaşı niye, kime
Yürek yangınları beyhude
Böyleyken acıları allayıp pullayıp baş tacı etmek niye
İsyan kime, yalvarmak kime
Yara senin, merhem ötekinin, şu, bu, kiminse kimin
Seninki sana, onunki ona, hayat işte ölüye değil yaşayana
Kimden kime ne, gerçekler böyle
Yetsin gayrı demiştik sonra
Yeter, bu ne
Böyle demiştik kendi kendimize
Bıktık, usandık, yorulduk
Halsiz, mecalsiz
Takatsiz kaldık, dermansızdır dizlerimiz
Ve yırttık o sayfaları, fırlatıp attık
Kara kaplı defterleri bir bir yaktık
Sonra yeni bir sayfa açtık ak yapraklı defterlerden
Ve kara değil ak yazılar yazdık
Yeni bir dünya yarattık kendimize hayal ve düşlerde
Bir başka bağırdık bu sefer de gülen yüz gülen gözle
Haykırdık dağlara, taşlara, ovalara
Yüreğimizden, ciğerimizden, içimizin en derin yerinden
Güzelin en güzeline en güzelinden
Merhaba dedik kurtlara, kuşlara
Yerdekilere, göktekilere, ara yerdekilere
Merhaba dedik derelere, tepelere
Kelebeklere, sineklere, böceklere, yüksek ve alçak yerdekilere
Merhaba dedik otlara, ağaçlara ve suya ve toprağa
Yedi başlı ejderi değil, pembe masallar anlattık çocuklara
Bebeklere meme verdik, sağırlara dört kulak
Dinledik
Ses verdik sessizlere
Şiirler yazdık sevdalara, sevdalılara
Sevgilere selam yolladık, sevgililere oyalı mendil
Kucak açtık
Sarıldık, sarmaştık
Susuzları suladık
Çatlayan dudakları dilimizle ısladık
Saygılar sunduk dostlara, arkadaşlara
Komşularla merhabalaştık
Ninniler söyledik uykusuz gecelere, yorgun gündüzlereyse türküler
Yazdık insanlığı satır satır
Pembe renkli hikâyelerde, gül kokulu şiirlerde
Kin ve nefreti öldürüp gömdük
Temizledik irinleri
Yaraları diktik
Sarıp sarmaladık, kanatmadık
Okları, bıçakları, kasaturaları savaş alanlarında bıraktık
Silahları astık, sakladık
Baruttan toprak yapıp saksılara kattık
Kurşun askerlerle çocukça oyunlar oynadık
İşte böyle dedik, böyle bir dünya, böylesini istedik
Çalıştık, çabaladık, başardık
Yedi cihana sesimizi dinlettik
İkna ettik, cümle âlemi tek yürek ettik
Ve kurdu kuzuyla arkadaş eyledik
Tavşanı tilkiyle, kuzgunu civcivle gezdirdik
Kimseyi kimseye yem etmedik, yedirtmedik
Yerdegezeni ürkütmedik, göktekinin kanadını kesmedik
Karıncayı çiğnetmedik
İşte böyle dedik, böyle bir dünya düşledik
El ettik yıldızlara
El ettik aya
Güneşi baba ettik, toprağı ana
Böyle seslendik bulutlara, yedi cihana
Yüreklerdeki sevgiden, bal damlayan dillerden, güzelin güzelinden
Yılan dayanamadı çıktı deliğinden, köstebek yerin dibinden
Endişeleri, kaygıları yerle bir ettik, çiğnedik, ezdik
Bütün korkuları yendik
Yalnızlıkları cehennemlere gönderdik
Ümitleri çayır, çimen ettik, yeşerttik
Cennet ettik her yeri, mutluluklar ürettik
Merhaba dedik dağa, taşa
Merhaba diye haykırdık dört bir yana
Ota, ağaca, havaya, suya, ışığa
Merhaba hayvanlara ve insanlara
Duyanlara, duymayanlara, konuşanlara, konuşamayanlara
Merhaba
Ve yıldızlar yere indi tek tek sevincinden
Ay da mavi denizin üstüne
Yel amber çiçeğinden kokular getirdi
Güneş gülümsedi ve merhaba dedi
Bulutlar gürlemeden terleyip silkelendi de
Zemzem suları döküverdi
Toprak ana bire bin verdi, bolluk, bereket geldi
Soysuz iblis ürperip mora kesti
Ve ak kanatlı meleklerden korkup tir tir titredi
Azrail gelmişti hani zamansız
İkna ettik onu, gönderdik, gitti
Ölümsüzlüğün sırrına ermiştik çünkü
Baykuş bile bülbülle gül çiçeğindeydi ki
İncitmeyip yücelttik ve bu sebepten kimseleri öldürmedik
İşte biz, dönmeyen düş dünyasında böyleydik
Lakin unutmuşuz bir şeyleri bir yerlerde
Belki birilerini de
Galiba görememiştik ölüleri mezar içlerinde
Düşteki bu güzellikte onlar yoktu nedense yeryüzünde
Ilık yağmurlar yağmış toprak kabarmıştı da çıkmamışlardı
Birisi sarıçiğdem, birisi beyaz lale, mor menekşe, sümbül misalinde
Hayvanları bile getirmiştik de güzellikle dize
Ne fayda ki sökmezdi bunların hiç biri biz olamamış bizlere
Ah nene ah, dinlemedik bak gene seni
Evrimleşemediğimiz nasıl da belli, hala eskisi gibi
Dur demiştik dünyaya, artık dönme
Hâlbuki ne haddimize
Neyimize
Belki paranoyak bir gecede, ya da saçma bir düşün içinde
Güpegündüz hayalperestçe
Hep gündüz kal
Gelmesin artık karanlık geceler demiştik hayat dene dönenceye de
Ne haddimize
Neydi yanlış olan, eksiklik kimde ve nerede?
Unutmuşuz
İşte insanız ya enikonu, bir ses duyduk bir yerlerde
Akrep ateş çemberi içinde ve çaresizce
Onu gördük o zalimce çevrilmiş dar yerde
Umutsuzdu
Kuyruğunla oynuyordu bir ikilem içinde
Ve kurtuluşu yoktu
Su döküp söndürdük ateşi
Umut olup yanına koşmuştuk
Ve kördük belki, görmemiştik
Yeşil zehir kuyruğunun ince yerinde, kin ve nefretse yüreğinde
Kötülük bu ya, ta öz benliğinde
Kim bilir
Suçu, günahı yok, bilmiyordu belki
Hani dünya durmuştu ya!
Hani dönmüyordu, hani devran sürmüyordu
Hani, kuzu kurt memesi emiyordu
Ceylan aslanla geziyordu da haberi mi yoktu?
Belki korkmuştu
Belki de haberi yoktu
Ah nenem ah, bileydin
Bileydin de söyleyeydin
Diyeydin
Bırak oğul, kalsın akrep ateş çemberi içinde
Yanıldık, aldandık
Uykulardaydık
Galiba hazırlıksız yakalanıp gafil avlandık
Halbuki ne güzel söylemiştin yıllar öncesinde
Hani önde giden pusuya düşerdi?
Hani geriden geleni kurt enselerdi?
Ne oldu can nene?
Orta yerlerde akrepler geziyordu da haberin mi yoktu?
Ama ne yapsaydık nene!
Ateş çemberindeki akrep umutsuzdu
Gerçek bu ki kurtulunca unuttu
Kim bilir, belki de korkmuştu
Ve gelip bizi soktu
Demek vefa buydu
Anlayamadık
Gaflet uykusundaydık
Zehirlenince uyanıp düş yatağımızdan kalktık
Baktık ki gerçekle kucak kucağıyız, aynayı Konyayı anladık
Geç mi kalmıştık?
Ya da güneş doğmamış daha erken
Her şey düş veya hayalde...
Oysa duran bir şey yoktu
Dünya hala dönüyordu ve gerçek olan buydu
Ama yer ve mekân
Ve akrep ve yelkovan
Ve zaman
Oysa başı ve sonu olmayandı gerçek olan yaşam
Ve düz bir çizgiydi hayat denilen kavram
Dünya dönecekti, durdurmak kimin haddine
Dünya hep dönecek, devran bildiği gibi sürecek
Gittiği yere kadar
Dur demek ne haddimize
Öldük mü?
Bak ölmedik
Böğrümüzde iki kurşun, belki bir hançer, can evimizde yumruk
Soluksuz kalıp öldük mü?
Kaç kez söylemiştik oysa gafillere
Bin kere öldüysek bin kere dirildik biz diye
Kim bilir, belki de ölmüş gene dirilmiştik
Biraz bu yüzden bekledik
Özeleştirideydik
Ve gerçeklerle yüzleştik
Ey gafil!
Ve dönüp kendimize böyle seslendik
Ey gafil dedik
Kurt kuzuyla gezmez!
Tilki et sever tavşanla yarenlik etmez!
Akrep akreptir; arı değil o, kuyruğunda bal üretmez!
Ya insanoğlu?
O, doyumsuz oğlu doyumsuzdur
Dünyaları versen eyvallah demez
Ve döndürmüştük duran dünyayı yeniden
Durdurmak ne haddimize
Köylü köyüne, evli evine, tatlı düşler gül yüzlü çingeneye
Yolcu yoluna dedik
Kuzgunu gönderdik leşe, civcivi kümese
Köstebek yedi kat yerin dibine, yılan deliğine
Zehirli akrebe dedik, sen de ateş çemberinin orta yerine
Gök alçalmıştı ta başımız üstüne, yükselttik yeniden
Yer temizlenmişti, kirlettik bilerekten
Dünya zaten yuvarlak
Dönsün dursun, devran sürsün dedik bize ne
Yıldızlar ağladı bu çirkinliğe, gittiler yükseklere
Ay kalktı denizden iki gözü iki çeşme, olup biteni bilemeden
Bulutlar hiddetlendi, gürledi, gümbürdedi sinirinden
Yıldırımlar, şimşekler
Kapkaranlık
Kar, boran, tufan
İşte böyle
Ateş bile isyan etti, sitem etti akılsız akrebe
İblisi azat ettik
Git dedik isli baca içlerine, pis kokulu çöplüklere
Hain pusular kur dedik, güzel, çirkin demeden herkeslere
Ötsün dedik gamlı baykuş viranelerde, ölmüşlerin üstüne
Ve bu yüzden sustu bülbüller
Soldu çiçekler, sevgiler, güzellikler
Akrepti ateş çemberi içinde, biz değildik
Kuyruğunda zehirli iğne ve can derdinde
Merhamet dilenmiyordu belki ama
Candı onun canı da
Acıdık, yardım ettik
Ölümü görmüştük kendi gözümüzle
Su döktük gönül tasından, ateşi söndürdük
Bir düş dünyasıydı ya bu; dost sanıp yaklaştık, el uzattık, okşadık
Sokmaz diye kaçmadık
Galiba yanıldık, gafil avlandık
Ve yaralandık
Ve yazık oldu, iki bin seneyi boş bir hayale harcadık
Ah nenem ah, seni hiç dinlemedik
Zavallı yaratıklardan çok şeyler bekledik
Kanatları yok ki onların, melek olsunlar istedik
Göz göre göre şeytan oldular da
Ona yanarım nenem, üzgünüm engelleyemedik
Tevfik Tekmen. Eylül/2008 Lüleburgaz
5.0
100% (1)